İsrail’in nüfusunun 6,6 milyon kişi olduğu açıklandı. Yediot Ahronot gazetesinde Kudüs Merkezi İstatistik Enstitüsü’nün rakamlarına dayanılarak verilen habere göre, İsrail nüfusuna 2002’de 127 bin kişi eklendi.
Buna göre, nüfus artışı yüzde 1,9 olarak kaydedildi. Açıklanan nüfus artışının 1990’dan bu yana kaydedilen en düşük oran olduğu ve 2002’de sadece 34 bin 500 kişinin İsrail’e göç ettiği, bu sayının geçen yıl 44 bin olarak kayıtlara geçtiği belirtildi.
İsrail ve Filistin arasında yıllardır süren barış görüşmelerinde de özellikle Filistinli mültecilerin durumu ve dolayısıyla Yahudi göçü büyük bir yer tutmuştu. Mısır’ın Taba limanındaki görüşmeler sırasında Ehud Barak Arafat’a istediği bütün toprakları verip, mültecilerin geri dönme hakkını tanıyamayacağını açıkladığında savaşın son perdesinin hangi cephede oynanacağı netleşmişti. İsrail bir Yahudi devleti olarak varlığını korumasının tek yolunun ülkedeki Yahudi nüfus çoğunluğunu (şu anda yüzde 80’lerde) korumak olduğunu biliyor ve yeşil hattın içine Yahudi olmayan demografik unsurların girmesine bütün varlığıyla karşı çıkıyor.
Aksa elden gidebilir, Doğu Kudüs’ten vazgeçilebilir, yerleşimlerden çıkılabilir; ama Yafa’ya, Hayfa’ya, Berşeva’ya yüzbinlerce Arap’ın dönmesi kabul edilemezdi. İsrail’in demografik savaşının Kudüs’te yaşayan Arapların oturum haklarını her vesileyle ellerinden almak, oturum alanlarının genişlemesine engel olmak gibi unsurları da var. Dahası, doğrusunu onlar bilir, İsrail’in Arapların üreme oranlarını düşürmeye yönelik kimyasal ve biyolojik ‘silah’ların peşinde olduğu da iddia edilmiştir hep...
Yahudi nüfusu tüm teşviklere rağmen artmıyor
İsrail’i böyle ‘arkadan vurma’ yöntemlere zorlayan konu kendi nüfusunu artırmak için kullanabileceği yöntemlerin fazla bir gelecek vadetmemesi. Ülkenin Batı kültürüyle yetişmiş nüfusu her türlü teşviğe rağmen evlilik ve doğum oranlarını artırmıyor. Dindarlar ise zaten doğal üreme oranının matematik imkan sınırına ulaşmış durumda. İsrail’in elinde kalan son hazine, yurtdışından göç imkanı da son yıllarda hızla kuruyor. Pazartesi günü, İsrail İstatistik Enstitüsü’nün yaptığı bir açıklamaya göre İsrail’e yapılan göç son bir yılda 34 bin 500 kişi rakamıyla son on üç yılın en küçük rakamına ulaşmış durumda.
Üstelik son dört yıldır devam eden yılda yüzde 15 civarında seyreden düşüşün önümüzdeki yıllarda da devam etmesinden ve birkaç yıl sonra İsrail’in etraflı geri göçlere sahne olabileceğinden korkuluyor. İstatistik Enstitüsü’nün rakamına göre İsrail’in 2002 yılı sonu itibarıyla toplam nüfusu 6,6 milyon olarak tahmin ediliyor. Bu nüfusun yüzde 19,9’u, çoğunluğu Arap olmak üzere Yahudi olmayanlardan oluşuyor.
İsrail’e yapılan göç oranlarının düşüşünde son dönemlerde yaşanan intihar saldırıları kadar beklenen Irak operasyonunun İsrail’i de vurabileceği endişesinin olduğu açık. Ancak İsrail’in içinde de göç hakkında eskiden gözlenen dayanışmanın yaşanmadığı bir gerçek. İsrail’de yeni gelen göçmenlerin büyük çoğunluğunun aslen Yahudi olmadıkları gerekçesiyle göçe karşı çıkan bir Ortodoks dindar lobi ve gelenlerin İsrail toplumuna bir şey katamayacak kadar ‘sıradan’ oldukları gerekçesiyle göç kabulünde daha seçici davranılmasını talep eden laik bir lobinin varlığı biliniyor. Geçtiğimiz hafta Ultraortodoks Şaz Partisi’nin Sağlık Bakanı Nissim Dahan ‘Yahudilerin İsrail’de dine uygun bir hayat yaşamayacaklarsa göç etmemelerinin daha iyi olacağını’ söyleyerek göç taraftarlarının tepkisini toplamıştı.
İsrail’in nüfus savaşındaki tek şansının tam anlamıyla Yahudi olup olmamalarına bakmaksızın göçü teşvik etmekte olduğunu bilen İsrail Başbakanı Ariel Şaron ise hâlâ ‘Bir Milyon Göçmen’ projesinden bahsediyor. Pazartesi gecesi ülkeye gelen yeni göçmenleri karşılarken yaptığı konuşmada Şaron, Dahan’ın açıklamasına da karşı çıkarak ‘Bir Yahudi’nin Yahudiliğini en iyi yaşayabileceği yerin İsrail olduğunu’ söylemiş ve önümüzdeki 10–12 yıllık süreç içinde İsrail’e bir milyon Yahudi’nin daha getirileceğini kaydetmişti.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:02