Medya
  • 15.7.2008 14:48

YALAKALIĞIN BÖYLESİ!.. EMRİNDE ÇALIŞTIĞI PATRONUNU YERE GÖĞE SIĞDIRAMADI

 

Akşam Yazarı Oray Eğin Abbas Güçlü'nün patronu Aydın Doğan'la ilgili yazı yazmasını ağır şekilde eleştirdi. Eğin: Milliyet, Abbas Güçlü’yü bundan sonra eğitim yazarı olarak değil tetikçi olarak kullanmalı. Etinden sütünden daha fazla faydalanırlar.

Utandığım bir yazı
Asıl işi eğitim üzerine yazı yazmak, bu sektörün dertlerini dile getirmek. Ama anladığım kadarıyla mesleğin bir dalında uzmanlaşmak kendisine yetmiyor. Dahası, o köşede eğitim sorunlarını anlatmasını bekleyen okurlarının da bir gününü harcamış oluyor. Neymiş efendim, tatilde patronu Aydın Doğan’la karşılaşmış, sohbet etmişler ve buradan bir köşe yazısı çıkartmış. Aydın Doğan’ın gazetesinde Aydın Doğan hakkında bir yazı... Eminim, Aydın Doğan bile bu durumdan rahatsız olmuştur. Patrona yanaşmanın, onu pohpohlamanın böylesi aleni bir şekline uzun zamandır rastlamamıştım. Üstelik bayram değil, seyran değil.
Milliyet, Abbas Güçlü’yü bundan sonra eğitim yazarı olarak değil tetikçi olarak kullanmalı. Etinden sütünden daha fazla faydalanırlar.
İŞTE ABBAS GÜÇLÜ'NÜN PATRONUNA ÖVGÜ DÜZDÜĞÜ YAZILAR


Aydın Doğan olmanın zorluğu
Patronu bir yıldır görmüyordum. Tatilde karşılaştık. Sabah yürüyüşlerini ve kahvaltıları da birlikte yaptık. Her gün bir saat yürüyor. Bir saat de yüzüyor.
Sağlığı yerinde. Ama keyfi yerinde değil. Ülkede olup bitenler, herkes gibi onu da fazlasıyla üzüyor.
Aydın Bey’de anı çok. Son 30 yılın en önemli tanıklarından birisi. Hafızası güçlü olduğu için her şeyi günbegün tüm ayrıntılarıyla hatırlıyor. Anılarını yazdığında eminim çok ses getirecek.

Hedefi üniversite
Öylesine ilginç anekdotlar var ki, bilinenlerin çok ötesinde. Peki neden doğrusunu anlatmıyorsunuz, kamuoyuyla neden paylaşmıyorsunuz dediğinizde ise, ya bu bize yakışmaz diyor ya da şimdi zamanı değil, ortam zaten yeterince karışık diyerek topu taca atıyor.
Peki ne zamana kadar? ‘Çok uzun sürmez’ diyor. Birkaç yıl sonra, yönetim kurullarından çekilip işleri tümüyle ikinci kuşağa bırakmak istiyor. Hepsi de zaten çok başarılı derken gözleri ışıldıyor. Çocuklarının performansından ve geldikleri noktadan çok memnun.
Peki köşeye mi çekilecek? Hayır. Hedefte üniversite var. Yıllardır kafasındaydı. Nihayet şekillenmiş. İstediği öyle parlatılmış, sözde üniversitelerden değil. Her yönüyle parmakla gösterilecek bir üniversite. Rakiplerini, zorluklarını ve maliyetini anlattım. Hepsinin farkında. Ama kararlı. Biz neler gördük, bunu da başarırız diyor.
Aydın Bey’in olmazsa olmazları, daha bir keskinleşmiş. Ülke olarak demokrasiden en ufak bir taviz vermemiz kesinlikle mümkün değil diyor ve ekliyor: Tam demokrasi, laiklik ve AB’nin dışında bir arayış da beyhude...
Medya patronu ve bir işadamı olarak, ekonomik gidişata ve medyadaki yeni yapılanmalara nasıl bakıyor?
Oyun kurallarına göre oynandığı sürece, güçlü rakipler, sanki ona ayrı bir mücadele hırsı veriyor. Siyasi gerginliğin ve yaşanan kaosun ekonomiyi olumsuz etkilediği görüşünde. Türkiye bu gerginliği daha fazla kaldıramaz. Taşlar bir an önce yerli yerine oturmalı. Bugünlere zor geldik, kolay kaybetmeyelim. Herkes üzerine düşeni yapmalı diyor.

Bağımlı medya olmaz
Medya, demokratlığını, tarafsızlığını ve objektifliğini hiçbir zaman yitirmemeli. Bağımlı ve taraf medya olmaz. ‘Bazen içimi acıtsa da hiçbir arkadaşımı, niye böyle yazdın’ diye sorgulamıyorum derken onlarca örnek sayıyor. Ben öyle düşünmüyorum ama demek ki onun fikri öyle. Bu farklılıklara da alışmamız, katlanmamız gerekiyor. Yoksa demokrasiyi yaşatamayız inancında.
Kapatma davası, Ergenekon süreci ve yargı konusunda ise çok net: Yargıya güvenmeliyiz. Hem de sonuna kadar.
Neredeyse her sabah, altını çize çize vurguladığı konu ise siyaset-medya ilişkisiydi: Demokrasiyi özümsemiş tüm ülkelerde olduğu gibi bizim siyasetçilerimizin de, medyaya karşı daha tahammüllü olmaları gerekir. Bu bugünün sorunu değil, dün de bu konuda sıkıntılarımız vardı. Bugün de. Ama yarın olmamalı...
Aydın Bey‘le 25 yıldır birlikte çalışıyoruz. İçimizde en iyi gazete okuru o. Tüm gazeteleri didik didik okuyor. Sanıldığının çok ötesinde hangi gazetesinde ertesi gün hangi konu öne çıkacak ya da yer alacak, kesinlikle haberi yok. Her sabah, yürüyüşten sonra, önce taşra, ardından son İstanbul baskılarını birlikte okuduk, yorumladık. Abartmışlar dediği günler de oldu. Bu haberi nasıl 1. sayfadan görmemişler dediği de. Ama hiçbir defasında, gazetelerin yayın yönetmenlerini arayıp da bu niye böyle diye sormadı.
Kendi gazeteleri ya da diğer gazeteler fark etmiyor, eline hangisini alsa önce ilanlara bakıyor ve ekliyor: Bir türlü bu alışkanlıktan kurtulamadım. Eee ne de olsa işadamı. Patron ne kadar güçlü ve bağımsız ise gazeteler de o kadar güçlü ve bağımsız olur. Bu bütün dünyada böyle diyor.
Peki kimlere kırgın? Siyasetçiler ve gazeteciler ilk sırada. Bu konuda listesi bir hayli uzun. En çok da dost diye kucak açtıklarının ihanetine ve özellikle demokrasi konusunda verdiği mücadeleyi en yakından bilenlerin olayları tersyüz etmesine kızıyor. Ne kadar sabırlı ve hoşgörülü de olsa artık güvenini tümüyle kaybettiği kişiler var. Konu açıldıkça örnekler verdi. Bu kişilerin bazılarını tanıyoruz, bazı olaylara tanıklık ettik, bazılarını da medyadan okuduk. Meğerse her şey ne kadar manipüle edilmiş. Farklı sunulmuş.

Patronluk zor zanaat
Peki ya PO? Ortağımızla aramızı açmaya çalışanlar olsa da, ilişkilerimiz iyi düzeyde. Bu konuda alnımız ak rahatlığında.
İçinizden, patronunun doğru söylediğini nereden biliyorsun diyenleriniz mutlaka çıkacaktır. Eee ben de kendimi ve Aydın Bey’i yeterince tanıyorum. Patronun müdahalesine de, içeride farklı, dışarıda farklı konuştuğuna da bugüne kadar şahit olmadım. Görsem herhalde hâlâ burada olmazdım.
Özetin özeti: Patronluk zor zanaatmış, onu bir kez daha anladım. Hele bir de medya patronluğu! Ne dönemler geldi geçti. Siyasetten medyaya kahramanların birçoğu şimdi sahnede değil. Ama Aydın Bey hâlâ mücadeleye devam ediyor. Allah sabır ve kolaylık versin...

Aydın Doğan olmanın zorluğu (2)
Aydın Bey ile meğerse ne kadar çok konuda konuşmuşuz. Bir önceki yazıda hemen hepsini özetlediğimi sanıyordum. Ama kalanlar olmuş. Bu ikinci yazı biraz da bu yüzden.
Patron, gerçekten canlı bir tarih. Hani, gazeteciler tarihin tanıklarıdır derler ya, gerçekten öyle. Üstelik su katılmamış bir şekilde.
Aydın Bey, herhangi bir konuda bir şey anlatırken, önüne arkasına bir şey ekleyenlerden değil. Olayları kare kare anlatır. Sonra da yorumunu ekler. Daha çok da peki bu konuda sen düşünüyorsun diye yanındakilere sorar.
Vehbi Koç ekolünden. Yani önce ülkem diyenlerden. İşadamı olarak bu konuda çok titiz.
Gazeteci olarak da çok hassas, önce ekonomi diyenlere önce demokrasi diyor.
En ağrına giden de demokrasi konusunda verdiği mücadelenin tersyüz edilmesi. Öyle olaylar anlattı ki ağzım açık kaldı. Eminim, günü geldiğinde hatıralarında yazacaktır. Ama bu konuda, kendisini eleştirenlerin en son sırasında, dün ve bugün ülkeyi yönetenler gelir. Çünkü demokrasi konusunda verdiği mücadeleyi en iyi onlar biliyor ve gerçek tanık onlar.
Örneğin Gül, örneğin Erdoğan, örneğin komutanlar. Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da komutanlardan şimdi hangisi çıkıp da Aydın Doğan, demokrasiyi sekteye uğratacak hareketlerin yanındaydı diyebilir.
Birinci elden dinlediğim anılar, bu konuda Aydın Bey’e ve içinde bulunduğumuz medya grubuna karşı çok büyük haksızlık yapıldığı izlenimi veriyor.
Aydın Bey gazeteciliği hep toplumun vicdanı olarak görüyor. Siyasetçilerin, yargıçların, askerlerin, işadamlarının nasıl asli görevleri varsa, bizim de olmazsa olmazlarımız var diyor ve sıralıyor: Öncelikle demokrasiyi korumak, toplumu doğru bilgilendirmek ve tarafsız olmak...
Peki hiç yanlışları olmadı mı? Bu konuda da açık yüreklilikle konuşuyor: İki büyük yanlışım oldu. Bunlardan ilki gidenlere dur demem ve geri geldiklerinde yeniden işe almam, ikincisi ise dışarıdan isim aramam.
Beni tanımayanlar beni eleştirebilir. Çünkü tanımıyorlar. Ama benimle çalışırken bana övgüler düzüp ayrıldıktan sonra kötüleyenleri affedemiyorum. Çalıştığı kuruma ve patrona göre kişilerin fikri değişmemeli diyor.
İyi bir gazete okuru olduğu kadar TV haberlerini de hiç kaçırmıyor. Birand ve Dündar örneğini veriyor. Her ikisi de çok başarılı. Bir gün biri birinci oluyor, diğer gün öbürü. Ve bu rekabet benim çok hoşuma gidiyor.
İktidarlarla, siyasetçilerle ve özellikle liderlerle arasındaki diyaloğun sınırı ne? Devleti yönetenlere ve yönetmeye talip olanlara karşı hep saygılı. Ama yeri geldiğinde en büyük kavgaları göze alıyor, haksızlığa uğradığında ya da ülke çıkarları söz konusu olduğunda, gözü kara olabiliyor.
Karşısındaki masaya yumruğunu vuruyorsa, o da vuruyor. Karşısındaki hodri meydan diyorsa o da hodri meydan diyor. Örnek çok. Tanık çok. Ama dünü dünde bırakalım, önemli olan gelecek görüşünde.
Ekonomik çıkarları söz konusu olduğunda da iktidarlara karşı dik durabildi mi? Örnekler saydı. Hakkında dediğini bırakmayan yazarlar konusunda başbakanlarla yaptığı konuşmaları, kaybettiği işleri, ortaya çıkan kırgınlıkları anlattı.
Peki neden bunları kamuoyuyla paylaşmıyorsunuz, hakkınızda yanlış bir imaj oluşmasına seyirci kalıyorsunuz dediğimizde ise zaman zaman yaptığı gibi topu taca atıyor. Gerekçesi ise bize yakışmaz.
Ülke iyi yönetiliyor mu, muhalefet konusunda neler düşünüyor? Siyaset, yeni alternatifler doğurur mu? Hemen her yerde konuşulduğu gibi bizim sabah yürüyüşlerinde de güncel sohbetler çerçevesinde bu konular pat diye konuşmanın orta yerine giriveriyordu. Siyaseti seviyor. Ama uzaktan izlemeyi. İstikrar şart diyor. AKP’nin öncelikleri farklı olsaydı bu noktaya gelinmezdi kanaatinde.
Muhalefet daha aktif olmalı, proje üretmeli, halkı ikna etmeli. Yeni siyasi oluşumlar ise halkı heyecanlandırırsa başarıya ulaşır. Ama şimdilik ufukta böyle bir hareket yok görüşünde. Peki olur mu dediğinizde ise niye olmasın cevabını veriyor.
Siyasette, iş dünyasında ve gazetecilikte küslük olmaz diyor ve ekliyor: Herkes kendi işini en iyi şekilde yapsın ve yapanı da engellemesin.
Çalışan sayısı, son birkaç yılda on bin daha arttı diye seviniyor.
Yine vergi şampiyonu oldum diye mutlu oluyor. Hakkındaki her türlü iddiayla ilgili olarak da hodri meydan diyor.
Özetin özeti: Tarihi yazanlar kadar tarihe tanıklık edenlere de büyük sorumluluklar düşüyor. Keşke herkes anılarını açık yüreklilikle paylaşabilse...

Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 07:51

İLGİLİ HABERLER