** Arda’nın kaptanlığı günübirlik bir politikanın neticesidir. Yazıktır... Arda olmayınca kaptanlık bandı Sabri’de. Niye Ayhan takmıyor? Eskiden kaptan Ayhan’dı. Çünkü kırgınlık var...

Ahenk bozuldu. Şimdi durum ortada...

** Başkansan inatçı olmayacaksın. İnadına bir şey yapmayacaksın... Sizden bizden yok. Galatasaray çok sahipli bir kurum. Başındaki adam ve yöneticiler yed-i emin... Emanetçiler...

** Aziz Yıldırım haklı. Hakemlerimiz futbolu kurallar olarak görüyor. Gerçekten formsuzlar... Futbol felsefeleri yok. Bezdirme niyetini algılamaları, kartla değerlendirmemeleri lazım...

** Transferleri yapan yöneticiler, Rijkaard yapmıyor. Hocayı vitrin olarak getirdiler. Rijkaard’ın futbol felsefesine uygun oyuncular transfer edilmedi. Oyun kurma yönünde eksiğimiz var...

** Hakem hatalarıyla ilgili konuşan ve konuşmayan kulüp başkanlarımız var. Özellikle Aziz Yıldırım’ın MHK ile ilgili sert açıklamaları oldu. Hakemlerimizin performanslarıyla ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

“Aziz Yıldırım haklı. Hakemler kastı bir şey yapmıyorlar ama futbolu kurallar olarak görüyorlar. Hakemlerimiz gerçekten formsuzlar. Futbol felsefeleri yok.” 

“Mesela Sivasspor-Galatasaray maçı. Bir maçta bu kadar çok surata tokat, kol çekme ve forma çekme görmedim. Sonunda Barış da çıldırdı tabii ki. Yapılmayacak bir hareket yaptı. Ama o hale getirmeyeceksin futbolcuyu.”

“Arda yetenekli bir futbolcu. Galatasaray’ın kaptanı başka bir takıma gitmek istiyorsa, ona da mani olmamak lazım. Burada mutlu olma ortamını bulamıyorsa, o imkanı ondan esirgememek lazım. Özellikle İngiltere’de futbol felsefesi var. Orada tecrübe kazanır.”

“Arda’nın kaptanlığı günübirlik bir politikanın neticesidir. Yazıktır o gence. Arda olmayınca kaptanlık bandını Sabri takıyor. Niye Ayhan takmıyor? Eskiden Ayhan’dı. Çünkü kırgınlık var. Kırgınlık olunca da ahenk bozuluyor.”

“Bir futbol kulübünde yönetici yöneticiliğini bilecek, teknik direktör de teknik direktör olduğunu bilecek... Rijkaard’ın ailesini getirmemesi de yanlış... Bana sorarsanız Rijkaard’ın işine çok karışılıyor. Rijkaard’ın bir futbol felsefesi var. Ona uygun bir futbolcu yok. Müdafada ve orta sahada oynayan oyuncularımızın yetenekleri sınırlı. Rijkaard’ın kamp olayı bir ayrıntı. İspanya gibi, Hollanda gibi, profesyonel anlamda üst düzey futbol oynanan bir toplumdan geliyor. Buraya gelip futbolculara kamp yaptırmaması bir yanlış. Bizim futbolcularımız buna hazır değil. Bu yılki en isabetli transfer Luces Neill’dir. Jo’nun gönderilmesi ise yerinde bir karar.”

“Kulüp başkanıysan inatçı olmayacaksın. İnadına bir şey yapmayacaksın. Galatasaray çok sahipli bir kurum. Ben-sen, siz­den-biz­den yok... Başındaki adam ve yöneticiler ‘yed-i emin’, yani faaliyeti yürütme, yönetme yetkisi olan, varlığı muhafaza eden emanetçi. Galatasaray çok sahipli bir kurum. Senin babanın şirketi değil ki... ‘Galatasaray’a sahibim’ felsefesinde gidersen; spor camiasında tanınmayan bir adam, yönetimde daha önce görev almamış biri gelir senin kongrende aday olur ve 2 bin 300 oy alır!.. Paylaşımcı olacaksın, şeffaf olacaksın. Adnan Polat’ın çalışkanlığını takdir ediyorum. Ama sadece çok çalışmak yetmez. Bence kadrosu ve yönetim felsefesi yanlış.”

Biz yönetimde olduğumuz dönemde bir strateji ortaya koyduk. Bunu defalarca izah ettik. Anlamak istemiyorlar. Çünkü anlarlarsa suçlayacakları bir şey kalmaz. Futbol endüstrileşen ve devamlı büyüyen bir sektör. Biz oynuyoruz başkaları faydalanıyordu bu ekonomiden. Bu Türk toplumu için yeni bir konsepti. Galatasaray da Türk toplumunun bir parçası.

Sermaye koymak lazımdı. Sermaye de bizde yok. Biz de sadece futbolun gelirlerini tutan bir şirket kurduk, Sportif AŞ’yi. Kurumsal bir yatırımcı olan AIG, 20 milyon dolar verdi. Tabii ki verirken bazı şartlar empoze edildi. Biz Sportif AŞ’yi kurmadan önce 19 tane kongre yaptık. Bunlardan 13 tanesi olağanüstü kongreydi. Müsaade aldık. Sonra eş zamanlı olarak Futbol AŞ’yi kurduk. Giderleri burada topladık. Bu giderleri temettü faiziyle karşılayacaktık. O zaman hisselerin % 65’i bizdeydi. 

Bugün birleşmeye çalışıyorlar, biz bunu bu 5 yılın sonunda yapacaktık. Türkiye’de halka açılmayacaktık. Bir süre sonra % 15’ini de yurt dışındaki kurumsal yatırımcılara verecektik. 2001 kriziyle iş bitti tabii ki.

Bugünkü borcu bu sistemin başlangıcında değil, bizden sonraki yanlış uy­gu­la­ma­lar­da aramak lazım. O dönem borcumuz 52 milyon dolardı. 11 milyon doları banka borcuydu, yarısı nakdi. Şimdi 140 milyon dolar banka borcu var, toplam borç 583 milyon dolar.

Anadolu takımları, uluslararası bir başarıyı takip etmeyi düşünmüyor. Çoğu zaman şampiyon dahi olmak istemiyorlar. Sadece oraya kadar gelmek istiyorlar. Belki mahalli şampiyonluk onları daha fazla mutlu ediyordur.

Ayrıca, bizim şehir kulüplerinin statlarını dolduracak kadar seyircisi yok. Türkiye’deki gelir dağılımındaki düzensizliğin de bunda önemli rolü var. Gişe hasılatı çok önemli.

Athletico Bilbao, 40 bin adet sezonluk bilet satıyor. Ortalama bin dolardan, her yıl sadece kombine satışından kasasına 40 milyon dolar giriyor. Barcelona, Real Madrid’den bahsetmiyorum. Böyle bir işleyiş ne Bursaspor’da ne de Eskişehirspor’da var. Öncelikle gelir bakımından böyle bir yapı oluşturulmalı.

 

Üzerinde çok fazla spekülasyon yapılan Galatasaray’ın borcu, 2009 yılı raporuna göre 813,88 milyon dolar. Kulübün toplam alacağı olan 230,21 milyon dolar düşüldüğünde, geriye 583,67 milyon dolar borcu kalıyor

Kongre öncesi yaptığı açıklamalarda ilk olarak takımın mali yapısına değinen Adnan Polat, mart ayı olağan genel kurulunda, “Borçlarla ilgili çok fazla spekülasyan yapılıyor. Galatasaray'ın toplam nakite yönelik borcu 129 milyon dolar. Hizmete yönelik de 78 milyon dolar. Bir de azınlık payları dediğimiz miktar ve tevettü bedeli dediğimiz 60 milyon dolar borç. Bizi ilgilendiren en önemli borcumuz nakte yönelik olan 129 milyon dolarlık borç” demişti.

(telegol)