Gündem
  • 6.5.2006 12:41

YARGITAY: BAŞBAKAN SERT BİÇİMDE ELEŞTİRİLEBİLİR

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Radikal Gazetesi yazarı Yıldırım Türker’in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın "kişilik haklarına saldırıda bulunduğu" gerekçesiyle tazminat ödemesine ilişkin mahkeme kararını bozdu.
      Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı Fatih Şahin, Radikal Gazetesi yazarı Türker’in 28 Haziran 2004 günlü yazısında, Erdoğan’ın kişilik haklarına saldırıldığı gerekçesiyle Türker ve Doğan Gazetecilik Anonim Şirketi hakkında manevi tazminat davası açtı.
      Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi, Başbakan Erdoğan’ın, "kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu" gerekçesiyle, Türker’in manevi tazminat ödemesine karar verdi.
      Kararın, Türker ve Doğan Gazetecilik tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne geldi.
      AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını 2’ye karşı 3 üyenin oyuyla bozdu.
      Dairenin kararında, davacı Başbakan Erdoğan’ın, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunduğu hatırlatıldı.
      Kararda, davalıların (Doğan Gazetecilik ve Türker), Basın Yasası’nın tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak yayın yapıldığını, bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savundukları belirtildi.
     
     "BASIN DIŞINDA SUÇ OLAN, BASIN YOLUYLA OLMAYABİLİR"
      Basın özgürlüğünün, Anayasa’nın 28. maddesi ve 5187 sayılı Basın Yasası’nın 1 ve 3. maddelerinde düzenlendiği anımsatılan kararda, bu düzenlemelerde, basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığının görüldüğü kaydedildi.
      Basına sağlanan güvencenin amacının, toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmek olduğu vurgulanan kararda, bu durumun da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularla ilgili bilgi sahibi olmasıyla olanaklı bulunduğuna işaret edildi.
      Basının, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma, böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumlu olduğu ifade edilen kararda, bu nedenle basının ayrı bir konumunun bulunduğu vurgulandı.
      Kararda, "Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlarda hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir.
      Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay, hukuka aykırılık oluşturmayabilir" denildi.
     
     "BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRSIZ DEĞİL"
      Kararda, basın özgürlüğünün sınırsız olmadığı, yayınlarda Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına
      alınmış bulanan kişilik haklarına saldırıda bulunulmamasının da yasal ve hukuki bir zorunluluk olduğu kaydedildi. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına almasının düşünülemeyeceği belirtilen kararda, şöyle devam edildi: "Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın, bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır."
     
     "YAZISI BİR BÜTÜN OLARAK İNCELENDİĞİNDE"
      Kararda, Türker’in yazısı bir bütün olarak incelendiğinde, "toplumdan gelen bazı soru, eleştiri, istek ve gösterilere karşı davacının (Başbakan) takındığı tavrın, hoşgörülü ve ölçülü olmadığı belirtilerek, davacının üslubunun eleştirildiği" ifade edildi.
      Kararda, şunlar kaydedildi:
      "Davacı bir parti lideri olması yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’dır. Toplumsal ve bireysel taleplere karşı takındığı tutum ve davranışları, kamuoyu nezdinde tartışılabilir ve sert de olsa eleştirilebilir. Eleştiride bulunmak basının Anayasal görevleri arasındadır. Mahkemece davacının politik kişiliği ve bulunduğu konum gözetildiğinde, yazının eleştiri sınırları içinde kaldığının kabulü ile davanın tümden reddi gerekirken, kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir." Karara katılmayan 2 üye temyiz isteminin reddedilerek, usul ve yasalara uygun olan yerel mahkeme kararlarının onanmasını istedi.
      Erdoğan’ın avukatı, karar düzeltme isteminde bulunabilecek. Bu istem de 4. Hukuk Dairesi’nce görüşülecek. İstem reddedilirse dosya yerel mahkemeye gidecek. Mahkeme ilk kararında direnirse dosya temyiz edilmesi halinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gelecek.

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 06:05

İLGİLİ HABERLER