HAK MEZHEP
- 25.10.2018
Ehl-i Sünnet yolunda olan bütün mezheplere, Hak mezhep denir.
Buradaki Hak, “HAK İLE BATIL’daki haktır. Yani ‘HAK’kın yanıdır. Yani doğru tarafta olmaktır.
Mezhep; gitmek, takip etmek, gidilen yol anlamındadır.
Hangi yol takip edilir?
Tabi ki Ehl-i Sünnet yolu takip edilir.
Ehl-i Sünnet yolu otobandır.
Hak mezhepler ise, müminleri o otobana çıkartan yollardır.
Otobana çıkmak için başka bir yol da yoktur.
Peki o otoban nereye çıkar?
‘Se`âdet-i Ebediyye’ye, yani Ebedi Saadete, yani cennete, yani selamete çıkar.
Bu otobanın dışındaki bütün yollar çıkmaz sokaktır.
Gideni DALALETE götürür.
Aklınıza şu gelebilir...
“Dalalet yoluna sapanlara sorsanız, onlar da kendi yollarının doğru olduğunu söyleyip, sizi dalalet yolunda gösterir.”
Elbette herkes kendi grubunun, kendi yolunun doğru olduğuna inanır.
İnanmasa o grupta işi ne?
Nitekim Müminun Suresi 53. Ayeti’nde Cenab-ı Allah (Celle celalühü) mealen şöyle buyuruyor:
-Dinde çeşitli gruplara bölünürler, her grup, kendi yolunu doğru sanıp sevinir.
Doğru yolun ne olduğunu Peygamber Efendimiz, “Ümmetim, 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72’si, dalalete (cehenneme) gidecek, yalnız bir fırka kurtulacaktır. Cehennemden kurtulacak olan tek fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir.” Hadis-i şerifi ile ilan etti.
Buyrulan yolun adı; Ehl-i sünnet vel cemaat yoludur.
Dinimizde uyulacak emir ve yasaklarla her ayrıntı, Kuran’ı Kerim’de ve hatta Hadis-i şerif’te açıkça yer almaz. Bazı şeyler kapatılmıştır.
Dinimizde dört tane delil vardır.
Bunlar;
1- Kitab, (Kur’an-ı Kerim)
2- Sünnet, (Hadis-i şerif)
3- İcma (Alimlerin söz birliği)
4- Kıyası fukaha (Fıkıh âlimlerinin ictihadı)
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Kuran-ı Kerim’i, Eshab-ı Kiram da Hadis’i şerifleri açıkladı.
Açıklanmayan hususlara da Alimler İCMA ETTİLER. Yani SÖZ BİRLİĞİ ederek açıklık getirdi.
Fıkıh alimleri; daha da bilinmeyen veya açıklanmamış olan ince hususları, KIYASI FUKAHA, yani benzerleriyle karşılaştırarak hüküm verdiler.
İşte bu 4 delile göre hüküm veren mutlak müctehid olan derin âlimlere mezhep imamı denir.
Müctehidlerin; dinî delillerden, Kur'ân-ı kerim, hadis-i şerifler ve İcmâdan hüküm çıkararak bildirdikleri hükümlerin hepsine, mezhep denir.
Peygamber efendimiz ve Eshâbının yolu olan Ehl-i sünnetin yüzlerce mezhebinden bugün dört tanesi kitaplara geçmiş olup, diğerleri kısmen unutulmuştur.
Bu dört mezhep; Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleridir.
Diyanet’den Sorumlu Eski Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ kalkıp, “Peygamber Efendimiz hangi mezhepten? Vehabi midir Allah'ın Resulü yoksa Şia mıdır? Yoksa başka bir mezhepten midir? Hangi mezhepten Allah'ın resulü. Hz. Ömer, Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Hz, Osman, Sahabe-i Kiram'ı hangi mezhebe sokacaksınız? “ dedi.
Sayın bakan dinde cahil değil, kusura bakma zır cahilsin.
Sus da bari belli olmasın.
Bu ne biçim laftır, ne ne büyük gaftır.
Oku da öğren Sayın Bakan..
Eshâb-ı kiramın hepsi de derin âlim ve müctehid idi.
Her biri kendi mezhebinde idi. Hepsi de bilinen mezhep imamlarından daha üstün idi.
Onlar Peygamber Efendimiz’in; söz, hal ve davranışlarına bakarak kendilerine hükümler çıkartıyor sonra da o hükümleri uyguluyordu.
Fakat kitapları olmadığı için mezheplerinin unutuldu
Eshâb-ı kiramın hepsi İslâmiyet bilgilerinde, siyaset, idarecilik ve zamanlarının fen bilgilerinde, tasavvuf marifetlerinde birer derya idiler.
Bu bilgilerini, Resûlullah efendimizin mübarek cemâlini görmekle ve kalblere işleyen sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler.
Her birinin mezhebi vardı.
Eshâb-ı kiram, Resûlullah efendimizden işittiklerine uyardı. Onların bilgileri asıl kaynağından alıyordu. Birbirlerine sorarak da öğreniyorlardı.
Hepsi, mezhep imamlarından daha çok âlim ve daha yüksek müctehid idiler. Hepsi, kendi mezhebinin sâhibi idi.
Resulullah efendimiz, Kur'an-ı kerimde kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur'an-ı kerim kapalı kalırdı.
Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, rüku ve secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekat nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinmezdi.
Yani hiçbir âlim, bunları Kur'an-ı kerimden bulup çıkaramazdı.
Bunları Peygamber efendimiz açıklamıştır.
Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıklamasaydı, sünnet kapalı kalırdı.
Sünneti, müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır.
Her Müslüman, durumuna göre, kendisine kolay gelen mezhebi seçer.
Allahü teâlâ dileseydi, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, her şey açıkça bildirilirdi.
Böylece, mezhepler hasıl olmazdı.
Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her iklim ve şartta, her müslüman için tek bir nizam olurdu.
Müslümanların hâlleri, yaşamaları güç olurdu.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ümmetimin âlimlerinin farklı ictihadları, mezheplere ayrılması rahmettir.)
Şüphesiz ki Cenab-ı Allah’ın her işi, kulunun hayrına ve doğrudur.
O doğruları yanlışa çeviren ise, malesef kuludur.
KİŞİLER DİNE UYAR, DİN KİŞİLERE UYMAZ.
HER KİM DİNİ KİŞİYE UYDURMAYA KALKARSA, ATEŞTEN GÖMLEĞİ GİYER.
Allahü teala bizi doğrudan ve doğru yoldan ayırmasın.
Dünyalık menfaatler için dinini satanlardan eylemesin.(AMİN)