YÜKSEK YARGIDA ALÇAK İŞLER

  • 24.12.2017

YÜKSEK YARGIDA ALÇAK İŞLER

Türk yargısı maalesef bir türlü rahat ve huzura kavuşamadı.
Örgütler ve güç sahipleri kirli ellerini bir türlü buradan çekmedi.
Öyle olunca da; en güvenilir kurum olması gereken yargımız maalesef en az güvenilen kurumlardan biri oldu.
Yakın zamana kadar yargı, laik sistemin celladı gibi çalıştı.

Sisteme uymayanların başını vurdu.
İktidarları indirtti, naylon iktidarlar kurdurttu.
Partileri kapattı, Rahmetli Menderes gibi Başbakanları astı.
Türk yargısı; AK Parti dönemine kadar CHP’nin yan kuruluşu gibi çalıştı.
CHP; halkın vermediği iktidarı, her zaman ordu ve yargı ile aldı.
Millet ne oy verirse versin; CHP kendi yargısı sayesinde, hükümetin devlet kanadı olarak masadaki koltuğunu hiç kaybetmedi.
Ta ki, 2003 AK Parti iktidarına kadar.
AK Parti iktidarı; CHP’nin beleşten iktidar koltuğunda oturma saltanatına son verdi.
O günden bugüne gösterdikleri şaşkınlık ve panik, bunun eseridir.
Türk yargısına en büyük darbeyi iki isim vurdu.
Yargıyı öyle bir tahrip ettiler ki, üzerinden 27 yıl geçti ama hala etkisinden kutulamadı.
Kimdi onlar?
CHP’nin iki eski Adalet Bakanı.
Birisi Seyfi Oktay diğeri de ondan sonra gelen Mehmet Moğultay.
Her ikisi de yargıyı, adeta bir Alevi derneğine dönüştürdü.
Yargıdaki Alevi kadrolaşması, 1991 seçimlerinden sonra oluşturulan DYP-SHP ve DYP-CHP koalisyonlarında alenen yapıldı. 
91-94 arasında adalet bakanlığı yapan Seyfi Oktay ve sonra bayrağı teslim alan Moğultay döneminde korkunç bir kadrolaşma gerçekleştirildi.
Durum öyle bir hal aldı ki; bırakın sağcı olmayı, Alevi olmayan sosyal demokrat yargı mensuplarına bile hayat hakkı tanınmadı.
Yargıda ne olduğunu anlamak için 18 Ağustos 1995 tarihli CHP İstanbul il kongresine gitmek gerekiyor. 
O günkü CHP'li ve Alevi Adalet Bakanı Mehmet Moğultay bakın ne dedi:
'Hükümetten sınavlı 5 bin kişilik kadro çıkarttım. Bu kadroyu örgütüme vermeyip de milliyetçilere ve faşist MHP’lileri mi verseydim? Seyfi Oktay ve benim dönemimde de 2 bin hakim aldık.'
Türk yargı tarihinin unutulmaz itirafı budur.
Yargıdaki Alevi kadrolaşması korkunç boyuttaydı.
Yargıtay Onursal Üyesi Cevdet İlhan Günay, bu durumu şöyle özetledi:
-"Hakim arkadaşlarımız derler ki, bir yere gelebilmek için TSE damgalı olmak lazım. TSE ama açılımı Türk Standartları Enstitüsü değil. Onun açılımı 'Tunceli-Sivas-Erzincan'dır!"
Oktay – Moğultay 
ikilisinin Yargıtay’ı, resmen bir TSE derneği oldu.
Bu ikili Türk yargısına resmen bir atom bombası attı. 
27 yıl sonra bile bu bombanın etkisi ortadan kalkmadı.
Her etki bir tepki doğurur.
Yargıdaki Alevi örgütlenmesi de doğal olarak bir tepkiyi doğurdu.
Alevilerin kontrolündeki yargıdan boğulan AK Parti, bu duruma tepki gösterdi.
Bunlar o kadar pervasızlaştılar ki, AK Parti’ye bile kapatma davası açmaya kalktılar.
İşte o günlerde FETÖ’cüler peydahlandı.
Alevi yargısına karşı FETÖ’cü yargı ortaya çıktı.
Alevi yargısının baskı, tehdit ve engellemelerinden boğulan AK Parti, düştüğü denizde FETÖ yılanına sarıldı.
Ben iddia ediyorum!..
FETÖ’nün yargıya bulaştırılmasının sebebi; Oktay ve Moğultay ikilisinin Alevi kadrolaşmasıdır. Çünkü bu, etki tepki meselesidir.

Onlar böyle bir kadrolaşmaya gitmese ve yargıya karışmasalardı, inanın bugünkü FETÖ rezaleti kesinlikle bu seviyede olmayacaktı.
Dediğim gibi, Alevi etkisi FETÖ tepkisine neden oldu.
O FETÖ alçakları da az kalsın Türkiye Cumhuriyeti’ni temelli ele geçirecekti.
Sözü buraya neden getirdim?
Hükümet uzun bir süredir yargıda çöreklenen bu FETÖ hainlerle mücadele ediyor.
Mücadelede bütün dikkat FETÖ alçaklara verilmiş durumda. Dikkat buraya verilince bazıları bundan yararlanıp bir takım işler çevirmeye başladı.
Bir avuç mezhepçi azınlık, gözden ırak kendine menfaat çıkarmaya çalışıyor.
Son zamanlarda Ankara’da Yargıtay’da bir daire ile ilgili hoş olmayan söylentiler dolaşıyor.
Başkanı ve iki üyesi yukarıda anlattığım yapılanma üyesi olan dairede, iki de tetkik hakimi aynı kökenden geliyor.
Bunlara dairesinin eski başkanı da dahil oluyor.
Yetmiyor iki de simsar işin içerisine giriyor.
İddialara göre bu eski başkan ve diğer simsarlar (aracılar) bu dairede bulunan dosya sahiplerinin bilgilerini alıp, davası olanlarla temasa geçiyor.
Davalı veya davacılarla işin büyüklüğüne göre; 1 milyon TL ve 5 milyon $ gibi rakamlarla pazarlık yapıyorlar.
Bu paralar kendilerine ödenirse dosyaların onanacağını, aksi halde bozma olacağının garantisi veriyorlar. 
Hatta müzakeresi yapılmış çıkan bir kararda; “600 bin TL para vermezseniz dosya da kararın değiştiririz” diye dosya sahibine haber yolladıkları ve kabul etmeyenlerin lehine çıkmış kararları bile aleyhine çevirdikleri söyleniyor.
Aynı ekibin; Temasa geçtikleri dosya sahibi kişilerden olumlu cevap alamadıklarında dosyalarını uzun süre beklettikleri, bazen de sırası gelmeyen anlaşmalı dosyaları üste çıkartıp hemen çıkarıp karara bağladıkları belirtildi.
Bu yöntemle yüzlerce milyon lira para vurgunu yapıldığı iddiaları var.
Eskiden bu işler ideoloji için yapılırdı, şimdi para için yapılıyor.
Bunlarla ilgili Adalet Bakanlığı’nın ve HSK’nın ciddi bir araştırma yapması gerekir.
En azından bu yapılanmanın takip edilmesi ve onların mal varlıklarındaki artışların yakından izlenmesinde yarar var.
Yargı hepimizin yargısı.
Yargı bu ülkenin su kazanı gibi.
Oraya düşecek küçük bir sinek, bütün ülkenin midesini bulandırır.
Yargıdaki köpekbalıkları temizlendi ama bu küçük piranalara da dikkat etmek lazım.
Onlar küçüktür ama dişleri keskindir.
Bu kan emicilere adaletimizi yedirmeyelim.
Son KHK ile Yargıtay’a 100 yeni üye alacağı açıklandı.
Yargının suyunu kirleten bu ve benzeri mikropların bir an önce temizlenip, yerlerine pırıl pırıl adil insanların konulması elzemdir.
Hangi partiden ve hangi görüşten olursa olsun, sağcısıyla solcusuyla Rabbim ülkemize Hazreti Ömer ( Radıyallühu anh) adaletini nasip etsin inşallah.