Medya
  • 28.2.2005 11:39

YENİ ŞAFAK YAZARINDAN NAZLI ILICAK''A GENELKURMAY ELEŞTİRİSİ

ŞAMİL TAYYAR-YENİ ŞAFAK KEŞKE, O FOTOĞRAF OLMASAYDI Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi''nden Nazlı Ilıcak, ''''İcra Kurulu Üyesi'''' sıfatıyla Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül''e bir yazı gönderiyor. Gazetenin akreditasyon sorununun çözülmesi ve askeri mahkemelerdeki duruşmaları izlemek için izin verilmesini istiyor. Bakan Gönül, Ilıcak''ın yazısına 17 Şubat''ta yanıt verirken, Genelkurmay''ın bazı basın kuruluşlarına uyguladığı akreditasyonu, sadece ''''askeri mahkemelerdeki duruşmalar'''' için kaldırdığını duyuruyordu. Bu gelişme üzerine, Yeni Şafak''ın Ankara Haber Müdürü olarak Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Albay Taner Düvencioğlu''nu aradım. Kararın ''''Tercüman'''' ile sınırlı olup olmadığını sordum. Taner Albay, bize, çok zarif bir üslupla, Yeni Şafak dahil akreditasyon engeline takılan tüm basın kuruluşlarının askeri mahkemelerdeki duruşmaları izleyebileceğini söyledi. Ertesi gün, Genelkurmay Askeri Mahkemesi''nde Deniz Kuvvetleri eski Komutanı İlhami Erdil''in, kızı ve eşiyle birlikte yargılandığı davanın duruşması vardı. Duruşmanın yapıldığı 23 Şubat Çarşamba günü yargı muhabirimiz Evin Göktaş ile birlikte Genelkurmay''daydık. Duruşma saatine kadar beklediğimiz Güney Nizamiye''deki kafeteryada meslektaşlarımızla karşılaştık. CNN Türk''ün savunma muhabiri Kemal Yurteri, bizi görünce espriyi patlattı: ''''Biz ev sahibi sayılırız Şamil. Sana nasıl yardımcı olabiliriz?'''' Diğer espriler de benzer içerikteydi. Kısa süre sonra duruşma salonuna alınmıştık. Duruşmayı, Nazlı Hanımla yanyana izledik. Özellikle tanıklar dinlendikten sonra ifadelerinin karşılaştırılarak bilgisayar ortamında çelişkilerin ortaya çıkarılması, ilave sorularla tanıkların sıkıştırılması, tanıklara sık sık ''''yalancı tanıklığın'''' suç olduğunun hatırlatılması, duruşmayı yöneten Kıdemli Hakim Albay Turgay Çağlar''ın salonda bulunan herkese su ikramı yaptırması, tanık kürsüsündeki su şişesini her yeni tanık geldiğinde değiştirtmesi, Nazlı Hanımı çok etkilemişti. Samimi olmak gerekirse, karşılaştığımız manzara, sivil mahkemelerle ''''mukayese'''' götürmeyecek kadar etkileyiciydi. Nazlı Hanım, bir arara kulağıma eğilip ''''Şamil Bey, keşke bizi de burada yargılasalar'''' diye espri yapmaktan kendini alamadı. Nitekim Nazlı Hanım, 24 Şubat tarihli Tercüman''daki köşesinde gözlemlerini şöyle aktarıyordu: ''''Keşke, bu duruşmayı, örnek alınması gereken bir uygulama olarak çok kişi izleyebilseydi. Mahkemenin mehabeti (azamet, ululuk) tanımına uyan bir ortamdaydık. Temiz bir mekan, işlerini ciddiye alıp tanıkları dikkatle sorgulayan hakimler, şahitlerin ifadeleri arasında çelişki gördüklerinde tekrar tekrar soru sorup gerçeği ortaya çıkarmak için sergilenen titizlik.'''' Mahkeme, karar için ara verdiğinde salondan ayrıldık. Nazlı Hanım, duruşma salonundan ayrıldıktan sonra daha önce akreditasyon nedeniyle duruşmayı izleyemeyen basın kuruluşlarının temsilcileriyle Genelkurmay''ın önünde fotoğraf çektirmek istediğini söyledi. ''''Gelin, hep beraber bu anı ölümsüzleştirelim'''' dedi. Akreditasyonun kaldırılmasını, ''''hukuk mücadelesinin zaferi'''' olarak görüyordu. Yaklaşık 9 aydır çalıştığım Yeni Şafak''a gelinceye kadar meslekteki 20 yıla yakın süreyi akreditasyon sorunu olmayan gazetelerde geçirmiş, Mamak Askeri Mahkemesi''nden Genelkurmay''a kadar askeri karargahlarda onlarca görev takibi yapmış birisi olarak, Genelkurmay''ın önünde ''''fotoğraf çektirme'''' önerisi, bende ''''heyecan'''' uyandırmadı. Acaba, bende mi ''''terslik'''' vardı? Büroya döndükten sonra, bu gazetenin yayın politikasını belirleyen, gazeteye ''''ruh'''' veren yöneticilerime de sordum. Genel Yayın Yönetmeni Selahattin Sadıkoğlu, Ankara Temsilcisi Mustafa Karaalioğlu ve Yazıişleri Koordinatörü Kadir Demirel ile konuştum. Duruşmanın, ''''haber'''' ölçüleri dışında farklı bir anlamda verilmesinin doğru olmayacağını düşünüyorlardı. Şahsımda ''''heyecan'''' yaratmasa da Nazlı Hanımı kıramadım. O meşhur fotoğraf karesinde yerimizi aldık. Ancak Güney Nizamiye''deki askeri görevlilerin ''''fotoğraf çekimine'''' karşı çıkması karşısında ''''direnmeyi'''' de doğru bulmadım. Görevleri, verilen ''''emri'''' uygulamaktan başka bir şey olmayan bir ''''uzman çavuşa'''' direnmek, kime ne kazandırır? Milli Savunma Bakanlığı''na dilekçe yazarak askeri duruşmalardaki akreditasyonun kaldırılmasına önayak olan Nazlı Hanım, bu konudaki mücadelesinde ne kadar haklıysa, nizamiye önünde o kadar haksızdı. Kaldı ki, askeri mahkemede akreditasyonun kaldırılmasını, bir ''''zafer'''' havasında görmeyi de çok doğru bulmuyorum. Kuşkusuz, demokratik açıdan önemli bir adımdır. Ama ''''zafer'''' kavramı, kendi içinde ''''düşman'''' ve en iyimser yorumla ''''rakip'''' veya ''''rekabet'''' kavramlarını içinde taşır. Akla, şu soru takılır: Zaferi kime karşı kazandınız? Eğer haneye mutlaka bir ''''kazanç'''' yazılacaksa, bu, ''''Demokratik Türkiye'''' olmalıdır. Ne Genelkurmay ''''geri adım'''' atmıştır, ne de akreditasyon sorunu yaşayan basın kuruluşları ''''zafer'''' kazanmıştır. Biz, Kardak Adası''na veya Cudi Dağı''na ''''bayrak'''' dikmedik. O nedenle; 28 Şubat''ın yıldönümünde diyorum ki, herkes, kendi payına düşen ''''özeleştiriyi'''' mutlaka yapmalıdır. Keşke, o fotoğraf hiç çekilmeseydi... Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:11

İLGİLİ HABERLER