Gündem
  • 1.9.2009 08:12

YENİDEN 1999’A, ÖCALAN’IN YAKALANDIĞI NOKTAYA GELDİK

Diyarbakır Sanayi Odası eski Başkanı Mehmet Kaya, Kürt açılımını anlatıyor

Öcalan’ın yakalanması da bir fırsattı ama değerlendirilemedi ve süreç tehdide dönüştü. Bu kadar insanımızı kaybettik. Artık provokasyona açık iki toplum var. ‘Ya açılım olmazsa’yı konuşma şansımız yok...

Peki ya açılım olmazsa? AKP’nin de, diğer partilerin de geçmişte yaptığı gibi adım atılıp olduğu gibi bırakılırsa?

Çok kötü olur. Belki bugüne kadar çok sıkıntı yaratmadı ama bu saatten sonra geri adım atılması çok tehlikeli. Artık provakasyona açık iki toplum var. Şiddet ülkeye çok zarar vermeye başladı. Kürtler’deki aidiyet duygusu artık geri dönüşümsüz bir noktaya ulaştı. Bunlar tehlikeli süreçler. Artık ’Ya olmazsa’yı konuşma şansımız yok. Bir de sanki Kürt meselesi bir an önce bitecekmiş gibi bir hava yaratılması doğru değil.

2010’a kadar tamam gibi söyleniyor...

Öyle ama bu sorun yıllara yayılarak çözülecek bir sorun. Hemen bir çözüm beklemek yanlış bir çözüme de götürebilir. Şiddetin bittiği ortam çözüm sanılır. Ama çatışmalar farklılaşabilir. Yani toplumda tam olarak barış iklimi yaratılmazsa, sadece dağdakileri indirerek çatışma bittiği düşünülür ama farklı şiddet ortamları ortaya çıkabilir. Buna dikkat edilmeli. Bu yüzden önce barış iklimi yaratılmalı... Bugün gelinen noktada bir tehlike de şu; 1999’da Öcalan yakalandıktan sonra kısmi bir af çıkartılıp, birkaç da kültürel adım atılsaydı, o günden bu yana bu kadar insanımızı kaybetmezdik. O zaman da ’Öcalan yakalandı ve PKK bitti’ gibi bir hava yaratılmıştı ülkede... O süreç fırsattı ama tehdit olarak döndü bize. Ve bu kadar insanımızı kaybettik. Bugün yine bir fırsat yakaladık. ’Sanki, dünya konjonktürü PKK’nın bitmesini sağlayacak. Amerika, Irak’tan çıkacak. Onun Irak’tan çıkmasıyla birlikte Kuzey Irak, Türkiye’ye ihtiyacı olduğu için PKK’yı bitirecek’ gibi görülüyor. Onun için af veya demokratik anlamda adım atılmasına muhalif olunduğunu görüyoruz. Sanki 1999 yılındaki noktaya geldik.

‘Bugün dağ en büyük güç!’

Yani bugün de bir fırsat var...

Evet. Bence bu da bir fırsat. Ve kullanılmazsa bu da tehdit haline dönebilir. Bir de, muhalefetin açılıma muhalefet ederken bugüne kadarki çözüm yöntemlerini savunması en tehlikeli durumdur. Bunu en iyi bilen bizleriz. 40 bin insanımız öldü. Dağda ölen beş çocuğun yerine 50 arkadaşı dağa çıktı. Hâlâ da çıkıyor. Buna hangi stratejiyle, hangi yöntemle, hangi insani değerle bakarsak bakalım bu şekilde hayata geçen mücadele kaybedilmiş bir mücadeledir. Bizim temel sıkıntımız, muhalefetin de esas sıkıntısı şu; ya ülke başka taraflara itiliyorsa? Yoksa muhalefet partisi de Kürtler’in Kürtçe’yi kullanmasından rahatsız değil. Onlar da bunu istiyor. Ama sanki sürecin başka noktalara gideceğiyle ilgili korkuları var. Bunu aşmanın yöntemi şudur; siz olumlu hava yaratabilirseniz, bu sürecin başka yerlere gidebileceğini savunanların sayısını minimize edersiniz. Onlar da bu kütle içinde etkin olmaz. Şiddeti meşru gören tabanı bitirmediği sürece devlet, PKK burada en büyük güçtür, dağ en büyük güçtür. Siz o şiddeti meşru gören tabanla uğraşın. Yoksa, çıkılacak bir dağ mutlaka bulunur. Tamam, dağdakileri indirmeyle ilgili yasal düzenlemeler, muhataplarla görüşmeler yaparsınız, belki sorun o anda biter. Ama siz onların dağa çıkışını meşru gören tabanı bitirmezseniz, üç yıl sonra bu defa İran tarafında bir örgütlenme çıkar. Siz komşularınızla bütün ilişkilerinizi ’Aman PKK’yi örgütlemeyin’ deyip, bunun üzerine kuramazsınız ki! Dağ hangi ülkede varsa, insanlar o dağa çıkar. Tamam PKK, DTP muhatap alınmalı, görüşülmeli. Bunları ayrı şeyler. Silahın dağdan inmesi lazım. Bu çocukların ölmemesi lazım. Bu doğru, bunun yöntemini ayrı belirleyelim. Ama asıl olan bunu meşru gören tabanla ilgili sorunu çözmek. İşte ancak Kürtler’in aidiyet duygularını geliştirerek bu sorunu çözersiniz.

Boşanırsak aç kalmayız ya!

Son dönemde Türkler’i boşanmaya iten görüşler dile getirilmeye başlandı. Bu dili kullanmak doğru değil. Boşanalım tamam ama evliliğimiz de dört dörtlük yürümüyor. İhmal edilen bir aile var işin içinde. Ailenin haklarını savunuyorsunuz, 80 yıldır birlikte yürütmeyle ilgili çaba sarfediyorsunuz ama sonuç vermiyor. Bir de karşınızdaki ’Ben boşanırım’ dediği zaman, biz de ’Ee o zaman yürümeyelim, ayrılalım’ diyebiliriz. Çünkü zaten çok da mutlu gitmiyor bu yapı. Boşanırsak aç kalmayız ya! Bu bölgede bütün sorunları hep de gidip ekonomiye dayattıkları için buna böyle yanıt verebiliriz... Çünkü ’Bölgede hiçbir şey yok. Hep para aktarıyoruz’ denilerek, ekonomiyle tehdit eder bir durum var gibi ortada. Sanki kaynaklar hep buraya aktarılıyor... Yok öyle bir şey. Dünyadaki zengin bölge diye tanımlanan bütün özellikler bu bölgede var. Türkiye’de üretilen bütün doğalgaz ve petrol burada. Türkiye’nin, Kuzey Irak’ı, hatta Irak’ı besleyecek tatlı su kaynaklarının yüzde 28’i burada. İnsan kaynağı deseniz, onlar da burada. Bugün ihmal edilmişlik var ama bu sürekli böyle olacak değil. Bunu da tartıştığımız zaman aslında Türkiye’nin bu bölgeye çok ihtiyacı var. Hidroelektrik santrallerden elde edilen enerjinin yüzde 54’ü buradan gidiyor. Yani iki fabrikamızdan biri bölgeden giden enerjiyle çalışıyor. Sen bunu tartışmaya açarsan olmaz. Bir kere sen bunu koz olarak kullanmayı düşünüp konuşma. O zaman herkes ’Hadi bakalım boşanalım’ der...

AKP, açılımı önce hükümet politikası haline getirerek yanlış yaptı

Ne olursa olsun CHP de, MHP de kendilerine özgü bir Kürt politikası oluşturacaklar ve bu Kürt politikası da, ’Tek çözüm terörü ortadan kaldırmaktır’ olmayacaktır. Çünkü terör bir süre sonra bitecek ama Kürt sorunu yine devam edecek. O zaman ne yapacaksınız, şehirdeki insanları mı öldüreceksiniz? Yani şiddet bitecek, dağdan da inecekler, sorun bitmeyecek ki! Yine bir Kürt politikanızın olması gerekiyor. Onun için belki burada AK Parti’nin bir yanlışı; Cumhurbaşkanı’nın da kendi hükümetlerinden olması hesabıyla bu açılımı hükümet politikası haline getirerek devlet politikası oluşturmaya çalışmaları oldu. Yani bu açılımın önceden gizli müzakerelerle, içine CHP’yi, MHP’yi, DTP’yi de alıp bir devlet politikası haline getirilmemesi yüzünden yanlış algılar ortaya çıkabiliyor. Bunlar olmayabilirdi. Çünkü bizim hem devletine güvenen, inanan, hem de güvenlik kuruluşlarının söyledikleriyle yön alan bir halkımız var. Eğer Kürt sorununa ilişkin önceden CHP’nin, MHP’nin, DTP’nin ve askerin de işin içinde olduğu bir konsensüs sağlanmış olsaydı ve açıklama yapılsaydı bence bu yol daha rahat, daha hızlı alınabilirdi. Sonuçta her geçen gün hem insanımızı kaybediyoruz, hem de ülke kaybediyor.

Kürtler, Ortadoğu batağına batmak istemezler

Ilımlı bir hava yaratamıyoruz ülkede. Yaratabilsek o insanlar da bölünmeyi istemez. İşte bugün dağa çıkanlar, bunu isteyenler. Çünkü Türkiye başka bir çözüm yaratmayacak gibi geliyor onlara. Ama barış iklimini yaratırsak o insanların da ayrılmayı istemediğini göreceksiniz. İnanın ki hiçbir Kürt, diliyle, kültürüyle kendisini özgürce ifade edebilirse bu ülkede, böyle bir şey istemez. Çünkü Türkiye bu bölgede hem demokrasi hem de ülke zenginliği anlamında en gelişmiş ülke... Alternatifler daha kötü. Kürtler Ortadoğu batağına batmak istemezler. Türkiye’nin demokrasisi biraz gelişsin bölgeye de model olur. Biz Irak’a sürekli gidip geliyoruz, onlar da Türkiye’ye bakıyorlar. Ne İran tarafına, ne Araplar’a bakıyorlar... Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapı olduğunu görüyorlar, kendilerine de Türkiye’nin demokrasisini örnek alıyorlar. Ama maalesef Türkiye Kürt sorununa bu şekilde baktığı için, Irak’la da doğru düzgün ilişkiler geliştiremiyor.
(VATAN)
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 15:25

İLGİLİ HABERLER