
ZAMAN TÜNELİNDEN GEÇEN 5 ÖZGÜR ADAM
Sabri Coşkun 17, Mehmet Yüksel 18, Mehmet Erol ve Necdet Kabasakal 34, Abdülhalik Karaca da 16 yaşındayken "ekmek parası" uğruna Arap ellerinin yolunu tuttu. Hepsi Hatay'ın Samandağ İlçesi Meydan Köyü'ndendi... İlk durakları Lübnan'ın Trablus kenti oldu. Orada 2 yıl kalan 5 kafadar, 17 Ekim 1984'te deniz yoluyla Mısır'a girmeye çalışırken bindikleri teknede yakalandı. Uyuşturucu madde satmak ve kaçacılık yapmakla suçlanarak sorguya alındılar.
Sorgudaki 10 günü hayatlarının en kötü günleri olarak anlatıyorlar: "Bizim üzerimizde mal yakalamamışlardı ama bize bunu işkenceyle kabul ettirdiler. Günlerce dayak yedik. Ayaklarımızdan tavana asıp, dakikalarca böyle tuttular. Türkiye Büyükelçiliği'nden Ahmet adında biri geldi sanırız konsolostu 'Doğruyu söylerseniz size yardımcı olurum' dedi. Buraya nasıl geldiğimizi sordu. 'Biz balıkçıyız. Kıbrıs'a gitmeye çalışıyorduk. Ama fırtına çıkınca buraya sürüklendik' dedik, ancak o bize inanmadı. Çekip gitti. Gidiş o gidiş, bir daha uzun süre bizi elçiliğimizden soran olmadı."
Yargılama yaklaşık 1.5 yıl sürdü. Her biri 25 yıl ağır hapisle cezalandırıldı. İlk durakları El Hadra Cezaevi oldu. 4 ay sürdü buradaki "konuklukları". Daha sonra 4-5 yıla yakın süre kalacakları 3 bin mahkumun tutulduğu Abuzaber Cezaevi'ne yollandılar. Üçüncü durakları, "Hayatımızda burası kadar pis bir yer görmedik" dedikleri İstilaf Cezaevi'ydi. Burada 4 ay kaldıktan sonra şartları dayanamayıp, diğer yabancı mahkumlarla birlikte isyan çıkardılar. İsyan sonuç verdi ve El Kanatr Cezaevi'ne gönderildiler.
Yunan çıktı, biz çıkamadık
Cezalarını Türkiye'de çekmek için ilgili makamlara defalarca başvuru yaptılar. Ancak bir türlü olumlu bir sonuç alamadılar: "Bizim iademiz için en çok uğraşanlardan biri Mesut Yılmaz oldu. Ama başaramadı. Mısır, İspanyol'u bıraktı, Yunan'ı bıraktı, İngiliz'i bıraktı. Majör, bizzat geldi İngiliz'i aldı götürdü. Ama bizim hükümetimiz bizim iademizi gerçekleştiremedi. Biz de o ülkeler gibi güçlü olsaydık. Biz de hiç değilse bayramlarda ailemizi görürdük. 21 sene yaban ellerde kalmazdık."
Depreme bir de Özal'a ağladık
Mısır zindanlarındaki esaretleri hep memleket hayaliyle geçti: "Son kaldığımız cezaevinde toplam 32 Türk'tük. Konsolosluğumuz her ay bizim gazeteleri gönderiyordu. Sürekli 'Türkiye'nin Sesi' radyosunu dinliyorduk. 17 Ağustos depreminde ve Turgut Özal ölünce ağladık. En çok Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı aldığı maçı dinlerken coştuk. Bir de Milli Takım'ın dünya üçüncüsü olunca..."
21 yıldan sonra salıverilen 5 "özgür adam", önceki gün sabah İstanbul'a geldi. Tek tip cezaevi kıyafetleri de üzerlerindeydi. Tam anlamıyla özgür kalabilmeleri için gerekli prosedürler yerine getirilmeliydi. Önce havalimanı karakolunda sonra Bakırköy Adliyesi'nde saatler geçmedi. Serbest kaldıklarında ilk iş Sirkeci'de bir otele yerleştiler. Sabah otelde güzel bir kahvaltının ardından İstanbul'u gezdik hepbirlikte....
7 yaşında bıraktığı oğlunu 29 yaşında bir delikanlı buldu
Mehmet Erol, Türkiye'ye dönenlerin en yaşlısı. Cezaevine girdiğinde 34 yaşındaymış. Geride karısı ve 6 çocuğu kalmış. En küçük çocuğu henüz doğmuşken düşmüş gurbet yollarına. Çocuklarının en büyüğü 7 yaşındaymış. Onlardan uzakta geçen 21 yılda bütün yükü eşi omuzlamış. Babalarının yokluğunda çocukların ikisi dışında hepsi evlenmiş. Mehmet Erol, eşiyle sürekli mektuplaşmış. En büyük oğlu Sancar, babasını cezaevinden çıkarmak için Mısır'a kadar gitmiş. Cezaevi kapısında ilk karşılaştıklarında babası onu tanıyamamış. Ama Sancar sadece fotoğraflarını gördüğü babasının boynuna atılmış.
İstanbul ne muhteşemmiş
22 yıldan sonra salıverilen beş "özgür adam", artık kendi ülkelerinde ama yine de her şeye yabancılar. İstanbul'da gezerken hayretlerini gizleyemiyorlar: "İlk kez gördük İstanbul'u, ne kadar da muhteşemmiş. Ama burada yabancılık çekeriz. Hatay'a gitmeyi dört gözle bekliyoruz"
Yaşar Yakış'ın eşi bize yemek yapardı
Türk mahkumların en hayırla andıkları diplomat, o dönemde Mısır Büyükelçiliği görevinde bulunan eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış. Tüm mahkumlar, söz birliği etmişçesine, Yakış ve eşini minnetle anıyor. "Mısır'daki en rahat günlerimizi onun döneminde yaşadık" diyen mahkumlar, ona bir teşekkür borçları olduğunu ısrarla vurguluyor: "Yakış'ın eşi bize yemek yapıp gönderiyordu. Ellerinden gelen yardımı bizden esirgemediler."
(VATAN)
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 10:55