Medya
  • 29.9.2008 12:32

'DENİZ FENERİ'NİN PARASI BİR ATEŞTİR!'

Zaman gazetesinden Nuriye Akman'ın Kanal 7'nin Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman ile yaptığı röportajın son bölümü...

Bir iddia daha var: Kanal 7'yi 1992'de Almanya'dan topladığınız bağışlarla kurduğunuz. Kurucu ortağınız Haşim Bayram'ın camilerde bu amaçla konuşmalar yaptığı...  
 
Bu, yıllardan beri tekrar tekrar söylenir. 1992'de henüz radyo televizyon kanunu çıkmamıştı. Şirketin hisseleri hamiline yazılı olarak bir şirket tüzüğü hazırlandı. Radyo televizyon kanunu çıktıktan sonra bu hamiline yazılma meselesi yasaklandı. Televizyon ve radyo kuruluşlarının hisselerinin tamamının nama yazılı olması şartı getirildi. Ve biz de o zaman şirket tüzüğümüzde değişiklik yaparak tamamen yazılı hale getirdik. Bağış olayı asla söz konusu değildir. Hiçbir zaman bağış toplanmamıştır. Sadece Haşim Bayram, elindeki hamiline yazılı hisse senetlerini bazı şahıslara vererek parasını almış. Haşim Bayram'ın yaptığı o konuşma da bu anlamda. Zaten Haşim Bey'in asıl çalışması Kombassan ile ilgili. O zaman tam Kombassan'ın kuruluş çalışmaları buna paralel olarak gelişti. Kombassan'ın hisse senetlerinin satışı sırasında ve Kanal 7 ile ilgili de o toplantılarda biz bulunmadık. Kendisinin birtakım konuşmalar yaptığını biz de daha sonra basından öğrendik. Bunlar tamamen kendisini bağlayan açıklamalardır.

Yani Kanal 7'nin sermayesinde hiç mi bağış yok?

Hayır, asla. Sadece o bahsettiğim hisseleri hamiline yazılı kurucu ortaklarımızın kendi hisse senetlerinden bir kısmını bazı Avrupa'daki vatandaşlarımıza vermesidir olay.

Hatta kadınlar bileziklerini verdiler falan deniyor Kanal 7 için...

Bizim bu tür olaylardan doğrusu hiç haberimiz yok. Öyle bir bağış kampanyası çalışması da yapılmamıştır. Kanal 7 de hiçbir bağış ile kurulmamıştır. Biz bunu defalarca açıkladık. Bununla ilgili defalarca Maliye'den soruşturma geçirdik.

Siz ne kadar koydunuz kurulurken? Öbürleri ne kadar koydu?

Ben şu anda rakamlarını tam hatırlamıyorum. Ticaret Gazetesi'ne bakarsak orada görülür. Süreç içerisinde tabii ortaklardan ayrılanlar oldu. Yeni yeni ortaklar oldu. Hisselerini devredenler oldu. Şu anda bu şirketin en büyük hissesine sahip ortaklarından birisiyim. Bu şirketin kuruluşunda, kuruluş sermayesi olarak benim hisseme tekabül eden miktar benim şahsi paramdır.

Ama siz Milli Görüş'ün emanetçisi değil miydiniz? Milli Görüş, bizim de televizyonumuz olsun, dedi. Siz de bu ideolojinin emanetçisi olarak işin başına gelip ondan sonra da malı mülkü üstünüze almadınız mı? Yani hiç yoktan patron oldunuz.

Kimsenin emanetçisi değilim. Dediğim gibi bu televizyon çok mütevazı imkanlarla ve küçük bir sermaye ile kuruldu. Süreç içerisinde kendi öz kaynaklarıyla ve ortaklık yapısındaki değişimlerle bugüne geldi. 2007'de Türkiye'nin beşinci televizyon kanalıydık. Bir televizyonla başladık, şimdi iki radyomuz, iki televizyonumuz, beş internet sitemiz var. Tamamen kendi emeklerimizin sonucunda geldiğimiz bir noktadır. Hiç kimseden bir bağış veya bir kurumdan özel bir şey almadık. Milli Görüş ile ilgili iddialar öteden beri yapılır. Bizim özellikle 28 Şubat sürecindeki duruşumuz birçok insanı ya bunlar Milli Görüşçü kanaatine vardırmış olabilir.

Kurucu ortağınız Recai Kutan, o zaman Refah Partisi genel başkan yardımcısıydı. Hisselerini buharlaştırdığınızı iddia ederek size dava açmıştı. Bu da mı bir gösterge değil?

Kendisi daha sonraki süreç içerisinde bakanlık görevi olunca hisselerini başka bir arkadaşa devretti. Bu devir işleminden yıllar geçtikten sonra herhalde kendisine yanlış bir bilgi verilmesi veya kendisinin yanlış hatırlaması sonucu "ben bu hisseleri devretmemiştim" gibi bir düşünceyle bir mahkeme süreci söz konusu oldu. Biz aynı gün mahkemeye kendisinin imzaladığı devir evrakını götürüp gösterince o mahkeme, duruşma yapılmadan sonuçlandı.

Recai Bey, hafıza kaybından mı yaptı bunu?

Onun gerekçelerini bilmiyorum. Kendisiyle paylaşmış değiliz. Talihsiz bir olay oldu. Bizim Recai Bey ile ilgili hiçbir şekilde onun hissesiyle ilgili veya şahsıyla ilgili bir olumsuzluğumuz bugün dahi söz konusu değildir. Kendisi büyüğümüzdür, sayarız, severiz.

Madem öyle, Kanal 7'yi beraber kurmuşsunuz, ona telefon açıp, ne yapıyorsunuz siz Recai Bey niye demiyorsunuz?

Biraz da herhalde şöyle oldu. Bu siyasi ayrışmadan sonra bizim duruşumuzu beğenmedikleri için kendilerine herhalde arzu ettikleri desteği vermediğimiz için bir tepkisel durum olabilir.

Yani Saadet'i değil, AKP'yi desteklemenize mi kızdı?

Onun etkisi olmuş olabilir. Herhalde çevresindeki bazı insanlar onu biraz tahrik etti.

Siz daha evvel Refah Partisi MKYK üyesiydiniz. Sonra AKP üyesi oldunuz mu?

Hayır. Televizyona başladıktan sonra siyasi çalışmaları tamamen bıraktık.

Kanal 7'nin yurtdışındaki ortaklıklarını SPK'ya bildirmemesi nedeniyle bir suç duyurusu hazırlanmış. 19 aydır bekletiliyormuş. Bu nedir peki?

Böyle bir şey söz konusu değil. Şöyle bir şey var. SPK'da bundan dört veya beş yıl önce başlayan bir soruşturma geçirdik. Uzunca bir süre devam etti. Bu vesile ile bizim iğneden ipliğe tüm hesaplarımız incelendi. Doğan Cansızlar'ın SPK başkanı olduğu dönemde başlayan bir soruşturmaydı bu. Sonuçta soruşturmaya gerek olmadığına dair takipsizlik kararı aldı SPK yönetimi. Tabii bir soruşturma çerçevesinde birçok sorular sorulur. Bunların cevapları aranır. Bizim hiçbir zaman yurtdışında ortaklıklarımız olmadı. Biz böyle bir soruyla da karşılaşmadık. Şirketler kendi muhasebe kayıtlarını beş yıl saklamak zorundadır. Ondan öncekini saklamak zorunda değildir. Bizim hangi bankalarla çalıştığımız, hangi hesaplarımızın olduğu bilgisini istediler. Bunları verdik.

Neyle suçlanmıştınız?

İki vatandaş kendilerine hisse senedi satıldığını ve izinsiz halka arz yaptığımızı iddia etti. Sonuçta böyle bir şeyin olmadığı ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu'nun varsa bir belgesi önümüze koysun. Desin ki: "Kanal 7'nin kurumsal olarak şu yurtdışındaki kuruluşla ortaklığınız vardı. Bunu gizlediniz". Yok böyle bir şey.

Kanal 7 tasfiye mi oluyor? Sermaye küçültmeyi, para kaçırmak amacıyla mı yapıyorsunuz?

(Gülüyor) Bizim çok önceden başlatmış olduğumuz bir çalışma bu. Tamamen ticari amaçlarla yapılan, ticari yasalar çerçevesinde olan bir proje. Kanal 7'nin mevcut şirketi bölünerek başka bir şirket ile birleşiyor. Yani mevcut mal varlığının önemli bir kısmını biz başka bir şirkete aktarıyoruz. Ve yayın çalışmalarımızı o şirket üzerinde devam ettireceğiz. O şirkette başka ortaklarımız da var. Bunun süreci zaten ilanlarla oluyor. Tamamen kamuoyunun önünde olan bir şey. Gazetelere intikal ettiği gibi para dağıtılması söz konusu değil.

Almanya'daki dernek neden Türkiye'dekiyle aynı adı almış? Neden Göl Feneri dememiş kendine?

Bu isim tabii çok benimsenmiş. İki derneğin kurucuları tamamen farklı kişiler. Logoları aynı değil. Çok ayrı karakterlerde. Buradaki Deniz Feneri Derneği'nin başkanı Engin Yılmaz da açıklama yaptı. Yasal olarak oradaki derneğe bizim bu ismimizi kullanmayın deme haklarının olmadığını söyledi. Çünkü Deniz Feneri e.V. diye farklı bir isim. Kaldı ki başka ülkelerde de benzer dernekler kurulmuş.

Türkiye'deki Deniz Feneri Derneği ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığı'nın talimatıyla denetçiler yeniden denetleme yapmak üzere görevlendirildiler. Engin Yılmaz da eskiden Kanal 7 çalışanı olduğuna göre bu denetimle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Engin Bey, eskiden bizde çalışıyordu. Ama iki yılı aşkın süredir bizden ayrıldı. Engin Bey, değerli, güvenilir bir insandır. Diğer arkadaşlardan da tanıdıklarım için aynı şeyi söyleyebilirim. Deniz Feneri kurulduğu günden şu ana kadar 10 yılda 17 kez denetlendi. En son geçen yıl çok kapsamlı bir denetim geçirdi. Bu denetimden de yüzünün akıyla çıktı. Şu anda yapılacak denetimde de olumsuz bir sonuç çıkmayacağına inanıyorum. Deniz Feneri, Türkiye'nin en şeffaf, en iyi hesap verebilir, giren her ayni ve nakdi yardımın resmen kayıtlandığı, kayıt dışı hiçbir şeyin olmadığı bir dernektir.

Zahid Akman, Kanal 7 ve diğer şirketlerinizle ortak mı?

Zahid Akman'ın bizim yayın grubu şirketlerimizde hiçbir ortaklığı olmamıştır. Kanal 7'nin Ankara ve Washington temsilciliğini yapmıştır. Türkiye'deki ve Almanya'daki diğer bazı şirketlerimizde kısa bir dönem ortaklığımız olmuştur. Deniz Feneri davasında ismi Almanya'daki şirketlerimizdeki 2-3 yıllık ortaklıkları sebebiyle geçiyor. Hakkında açılmış herhangi bir dava yok.

Daha önce ortağı olduğunuz bir kişinin sizi denetlemesini ne kadar etik buluyorsunuz?

RTÜK'te şu anda daha önce Aydın Doğan grubunda çalışan ve CHP kontenjanından üye seçilen bir kişi de var. Ayrıca daha önce de başka yayın gruplarında çalışan kişiler RTÜK'te başkanlık ve üyelik yaptılar. Önemli olan, liyakat ve uygulamalardır. Ayrıca RTÜK'ün kararları 9 kişiden oluşan kurul tarafından verilmektedir. Zahid Akman'ın da bir oyu vardır.

'Deniz Feneri'nin parası bir ateştir!'

Son olarak Güngör Mengi'nin size yönelttiği "Rahat uyuyor musunuz Zekeriya Bey?" sorusunu sorayım ve bitirelim artık.

Deniz Feneri'nin tek kuruşu ne Kanal 7'ye ne de şahıslarımıza geçmemiştir. Zaten bu şekilde Deniz Feneri'nin parasını kullanmak ne ahlakımıza, ne anlayışımıza ne de hayat felsefemize uyar. Ben bu tür isnatları kesin bir dille reddediyorum. Asla Deniz Feneri'nin bir kuruşu dahi Kanal 7'ye ve şahıslarımıza kullanılmamıştır. Deniz Feneri'nin parası bir ateştir. Bunu biz kullanırsak bu, bizi bu dünyada da, öbür dünyada da yakacaktır. Bu noktada vicdanım son derece müsterih.

Tayyip Bey, BRT'nin malzemelerini vermedi, gittik piyasadan aldık

Peki Tayyip Bey, Kanal 7'nin kuruluş çalışmalarına katıldı mı?

Yok, hayır.

İstanbul il başkanıyken birlikte gitmediniz mi görüşmelere?

Bu bir gazeteci arkadaşımızın köşesinde maalesef birlikte yıllarca çalıştığı, ekmeğini yediği patronuna yaptığı iftiralar ve suçlamalardan sonra kendisinin çizgi değişikliği sonucunda her tarafa yaptığı bir karalama. Tayyip Bey, çok eski tanışıklığımız olan bir insan. Bu televizyon kuruluş çalışmaları da Ankara'da başlamıştı. Tabii birçok insan ile istişare ediyoruz. Nasıl yapalım, nasıl geliştirelim projeyi diye.

Zaten henüz yayın hayatına başlamış değil. Tayyip Bey'le de zaman zaman istişaremiz olmuştur. Melih Gökçek, o malum gazeteci (Sebahattin Önkibar) bu konularda tecrübelidir. Bir akşam onunla yemek yiyelim. Bir istişare edelim, sohbet edelim diye bir yemek ayarladı. Oraya biz gittik. Tayyip Bey de vardı, Melih Bey de vardı. Sohbet oldu bu toplantıda. Ben kendisine cevap da yazdım. Ama bizim cevaplarımızı yayınlamadığı için o kamuoyu tarafından bilinmiyor.

"Tayyip Bey'in yanında onun yardımcıları gibiydi. Ve maaşlı çalışan bir kişiydi. Bu paraları nereden buldu?" deniyor.

Bunlar komik iddialar. 1980 yılından beri iş hayatında olan bir insanım. 30 yıldan beri onlarca şirket kurdum, ortak oldum. Şirketleri sattım. Değişik ticari faaliyetler içerisinde oldum. Bu bahsettiği dönemde de bir yerde çalışan falan değildim. O sıralarda yine dört beş tane şirketimiz vardı Ankara'da. Şirketlerin sahibiydik, yöneticisiydik. Şirkette çalışan maaşlı bir kişi değildik. Tayyip Bey, Kanal 7'nin kuruluş çalışmalarında aktif olarak hiçbir zaman rol almamıştır.

Ama Kanal 7, Tayyip Bey belediye başkanı olduktan sonra belediyenin televizyon vericilerini size vermesi ile kurulmadı mı?

Biz 1994'te yayın hayatına başlamadan önce radyo televizyon kanunu çıktı. Ve belediyelerin ve kamu kuruluşlarının özel televizyon yayıncılığı yapamayacağı yasağı geldi. İstanbul'da da daha önce kurulmuş olan BRT isimli bir televizyon vardı. Bu televizyon doğal olarak kapandı. Biz bu televizyonun hiçbir vericisini veya aletini almadık.

Siz nereden aldınız gerekli malzemeleri?

Biz her televizyon kuruluşu gibi piyasadan aldık. Çok mütevazı şartlar altında, küçücük bir stüdyoda çok az sayıda insanla bu yayın çalışmaları başladı. Böyle büyük bir sermaye ile çok büyük yatırımlar yapılarak kurulmuş olan bir şirket değil.

Zaman

Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 05:51

İLGİLİ HABERLER