DIŞİŞLERİNDEN YILMAZ ÖZDİL'İN YAZISINA KINAMA
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Sabah gazetesinin 28 Mayıs 2006 tarihli nüshasında çıkan Yılmaz Özdil imzalı yazının tepkiyle karşılandığı ifade edilerek, şunlar kaydedildi:
''Bakanlığımız ve çalışanları hakkında hiçbir mesnedi olmayan iddialara yer veren ve yakışıksız bir üslupla kaleme alınmış olan Yılmaz Özdil'in bahse konu yazısını şiddetle kınıyoruz.
Dünyanın her yöresindeki vatandaşlarımıza hizmet götürebilmek için büyük özveri ile çalıştığı herkesin malumu olan bakanlığımız böyle haksız bir saldırının muhatabı olamaz.''
İŞTE O YAZI:
Elçi yuhlanır mı?
Genelgeyi kıçından anladılar.
Büyükelçi'yi yuhladılar.
Ama <ı>"her <ı>şerde <ı>bir <ı>hayır <ı>vardır" ya...
Öyle oldu.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Başbakan, elçilerin <ı>"ne <ı>iş <ı>yaptığını" sorguladı.
Halbuki bu sorunun, sadece <ı>"türban" mevzuunda değil, her alanda sorulması lazım.
Çünkü bana sorarsanız...
Elçilerin sürekli yuhlanması lazım.
Yurtdışında yaşayan Türkler gayet iyi bilir...
Bizim vergilerimizle krallar gibi yaşayan konsoloslar, o vergileri ödeyen bizlere <ı>"Afganlı <ı>mülteci" muamelesi yapar.
İşin düşsün, git... Kapı duvar.
Yurtdışında başı derde girince, konsolosluktan anında yardım almayı başarabilen bir tane Türk gösterin bana, burnuma halka takarım.
Hatırlayın, Marmara depremini... İsrail ekipleri geldi, Gölcük'teki on binlerce enkazın altından kendi vatandaşını eliyle koymuş gibi bulup, çıkardı...
Çünkü biliyor adam, hangi vatandaşı o anda nerede...
Ya biz?
11 Eylül saldırısında İkiz Kuleler'de Türk olup olmadığını, öğrenebildik mi o gün elçilikten?
Öğrenemedik.
Kimden öğrendik?
Kuledeki Türk köftecisinden...
Şoförlerimizin kafasını kestiler şakır şakır.
Aileleri televizyondan görüp, tanımasa...
Devlet bilir miydi kimin kim olduğunu?
Veya tsunami...
Galatasaraylı Suat olmasaydı, nereden bilecektik kaç tane Türk'ün mahsur kaldığını?
İnanmayan varsa ve numarayı biliyorsa, lütfen şu anda, mesela Roma büyükelçiliğini arasın, <ı>"ben <ı>ölüyorum" diye.
Açarlarsa, dişimi kırarım.
Telesekretere konuşursunuz...
Eğer kimliğinizi ve açık adresinizi verirseniz, öldüğünüzü pazartesi sabahı öğrenirler anca.
Bakın birkaç somut örnek vereyim.
Almanya'da notere gidin, bir işlem yaptırın.
<ı>5 <ı>Euro.
Ama konsolosluk kabul etmez Alman noterini... İlla konsolosluktan yapacaksın.
Yaptır aynı işlemi konsoloslukta...
<ı>35 <ı>Euro.
Yani devletin seni kazıklaması için Türkiye'de oturmana gerek yok... Hangi ülkeye gidersen git, devletin kazığından kurtuluş yok.
Mesela, Bavyera ile Hessen eyaletleri sınırında oturuyorsun...
Ama evin, Bavyera sınırları içinde...
30 kilometre uzaktaki Frankfurt Konsolosluğu'na gidersen, yapmazlar işini...
300 kilometre uzaktaki Nürnberg Konsolosluğu'na gitmek zorundasın.
Niye?
Zevk alıyorlar adeta...
Sabahın köründe gittin konsolosluğa.
İçeri almazlar.
Dışarda sıraya gireceksin mutlaka...
Yazın güneşte, kışın yağmurda.
Sen istediğin kadar <ı>"bu <ı>konsolosluk <ı>benim <ı>toprağım" de... Giremezsin.
Amaaaaa....
Eğer medyatik biriysen.
Nikah kıydır... Düğün salonu yap Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin elçiliğini...
Kapılar ardına kadar açık.
Diyorum ya... Monşerler kusura bakmasın.
Sürekli yuhlamak lazım.