Gündem
  • 16.11.2017 22:11

Fethullah haininin 'MAKLUBE'sinin içinden bakın ne çıktı

Bir dönem Fetulmlah Gülen'in en yakını olan Nurettin Veren, Fetullahçıların kutsal ilan edip sofralarında adeta tapar gibi yedikleri ünlü Makbule'nin inanılmaz hikayesini anlattı.
İşte şaşkına döneceğiniz o hikaye..

Maklube’nin gizemli hikayesi!!!
Nurettin Veren

Size şu FETÖ’nün meşhur MAKLUBE’sinin altında neler yattığını ve MAKLUBE’nin gizemli hikayesini anlatayım.

1970 yıllarında FETÖ’nün himaye gördüğü, kendisinin de açıkça ifade ettiği 2 büyük hocası vardı. Yaşar Tunagür ve Kasım Gülek.

Yaşar Tunagür; Tapu kadastro memuru olmasına rağmen, her nasılsa Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olmuştu. İlkokulu bile zar zor bitirebilmiş F.Gülen’i, kitabına uydurarak vaiz kadrosuna aldırdı. O tarihte İzmir’de açılan ve bizim kalmakta olduğumuz 3-5 tane talebe evinde kalmaları için Yaşar Tunagür, bazı Arap talebeleri bizimle beraber kalmaları için Gülen’e göndermiş. Gülen de bizim kaldığımız eve onları yerleştirmişti. Bunlardan biri Ahmet El Kahit, diğeri de Azzam isminde Ürdünlü talebelerdi.

Zamanla Türkçeyi o kadar mükemmel konuşur hale geldiler ki, ikisi de tıp fakültesini bitirip mezun oldular. Kahit bazı hafta sonları gariban talebe evimizde, büyük bir tepsi içerisinde hazırlayıp ters çevirip hazırladığı, MAKLUBE yemeğini önümüze koyardı.

MAKLUBE tencerenin dibinde hazırlanmış, pişmiş et parçaları, patlıcan, biber, pirinç konularak pişirilmiş, ters çevirdiği zamanda pasta gibi kalıp halinde tepsiye ortalanıp, yerleştirilen bir Arap yemeğidir. Etrafına da yeşillik ve soğan doğranır, birlikte yenilirdi.

Kahit bizim hiç sezemediğimiz bir şekilde, FETO’nun aracılık etmesi ile Diyanet İşleri Başkan yardımcılığı yapan Yaşar Tunagür’ün kızı ile evlenmesinde dünürcülük yapmıştı. Kahit bir gün bize; “Ben size yaptım MAKLUBE, aldım Yaşar Hoca’nın kızı Makbule” diye evlendiğini veciz bir şekilde, gırgırla karışık anlattı ve Makbule’yi alıp Suudi Arabistan’a gitti. Belki de bu FETÖ’nün ilk stratejik evliliği idi.

Ondan sonra bu MAKLUBE yemeği, örgütün sembolü haline geldi. Dr. Kahit, Türkiye’ye geldiğinde kendisine Mekke’de Türk doktor dendiğini, Türkiye’de ise Arap doktor dendiğini söyleyerek, FETÖ ile Arabistan hakkında istişarelerde bulunup, orada FETÖ’nün nasıl teşkilatlanabileceği hakkında görüş alışverişinde bulunurdu. O tarihten itibaren FETO ile olan irtibatını devam ettirdi.

Suud’daki ilk yapı 1975 yıllarında, Dr. Kahit vasıtasıyla Arabistan’da temelleri atılmış oldu. Bir de Hüseyin Avni isminde bir Türk vardı ki, o sürekli Mekke’de kalır, FETO ile senede birkaç defa görüşmeye gelirdi. Sürekli Mekke ve Medine de kalarak, Suud ailesi ile yakın ilişki içerisinde olan Ali Ulvi Kurucu’nun saray ile olan itibarını kullanarak, FETÖ’nün Suud’daki ilk çekirdek imamlığını yaptı.Büyükelçilik bünyesinde açılan FETO okulları, FETO’nun Suud’daki Vahabi baskısına rağmen başlattığı ilk harekettir.

Daha sonraki yıllarda Mısır’da da aynı şekilde Adil Öksüz ile aynı kadrodan yetişen, molla Karadenizli Kemal hoca tarafından organize edilen, FETÖ’nün Mısır’da yüzlerce talebe evi, üniversitelerde, EZHER’de yetişmiş kadroları vardı. Aynen Türkiye’deki gibi bütün kamu kuruluşlarında FETO elemanları, gizli sessiz ve esrarengiz bir şekilde üst düzey yapılanmayı organize edebilmiş ve dayanışma içerisinde, Türkiye ile de irtibatı sağlamışlardı.

Dikkatli araştırılırsa Mısır’da, darbeci Sisi’nin, Mursi’ye yapmış olduğu darbenin arkasında da, FETÖ’nün parmak izleri olduğu görülecektir.

FETO’nun 15 Temmuz’daki darbe girişimine ilk andan itibaren açık destek veren Mısır yönetimi, silahlı kuvvetler ve kamu kurumlarındaki geniş çaplı tasfiyeler ve uluslararası arenada giderek artan baskıların ardından, gücünü önemli ölçüde kaybeden FETÖ, Mısır’ı muhtemel bir sığınak olarak değerlendirmeye başladı.

Bir darbe rejimi olması yönüyle, Türkiye’deki kalkışmaya da arka çıkan Sisi yönetiminin, FETÖ üyelerinin faaliyetlerini Mısır’da yürütmeleri için açıkça davetiye çıkardı. Hatta ABD’den FETÖ’nün çıkarılması ihtimaline karşı, ikamet için bu ülkeyi seçebileceği bile konuşulmaya başlandı.

Mısır 3 Temmuz 2013’te, ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin, dönemin Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı Abdulfettah Sisi’nin komuta ettiği, silahlı kuvvetler tarafından iktidardan uzaklaştırılmasına tanıklık etti.

Darbe karşıtı gösteriler, ülkenin yakın tarihinde eşi görülmemiş şiddet ve katliamlarla bastırılması ve hali hazırda Mısır yönetimini elinde bulunduran Sisiyönetimi, 15 Temmuz’da Türkiye’de de gerçekleşen darbe girişimine de,açıktan destek verdi.

16 Temmuz sabahı Mısır’daki sevinç gösterileri, yerini hayal kırıklığı ile şaşkınlığa bıraksa da, Sisi yönetimi Türkiye’de darbeden yana olduğunu, uluslararası platformda yaptığı açıklamalarla, FETÖ ile aynı düşüncede olduğunu açıkça ortaya koydu. Darbeci Sisi yönetimine ilk büyük yardımın, 16 milyar dolar civarında Suudi Arabistan’dan geldiği düşünülürse, hem Suudi Arabistan’da, hem de Mısır’da, FETO’cu yapılanmaların yıllar öncesinden örgütlediği çekirdek kadroların meyvelerini verdiğini görmemek mümkün değil.

FETÖ’nün Türkiye’ye iadesi karşında, FETO 17/25 Aralık’tan sonra hedefe ulaşamadığını görünce, kredisinin de bir sınırı olduğunu fark ettiğinden, New York Times gazetesinde yayınlanan yazısında, darbe girişiminde hiçbir ilişkisi olmadığını öne sürerek, Batı’nın ılımlı Müslümanlara ihtiyaç duyduğunu, kendisinin ve arkadaşlarının, Batı’nın hizmetinde olduğunu açıkça ifade etti.

15 Temmuz kalkışmasına FETÖ’nün listeye dahil edilmesinde alınacak karar hususunda, tek çekimser kalan ülkenin, Mısır olması tesadüf değildir.FETÖ’nün çok öncelerden Mısır’ın çeşitli kentlerinde eğitim, ticaret ve kültürel alanlarda faaliyetlerde bulunan kurumları bilinen bir gerçektir.

 

Güncellenme Tarihi : 16.11.2017 22:25

İLGİLİ HABERLER