Peygamber Efendimiz'in Azrail Aleyhisselam ile karşılaşması
PEYGAMBER EFENDİMİZİN AZRAİL ALEYHİSSELAM İLE KARŞILAŞMASI
Bundan sonra ikinci kat SEMAYA çıktım .
BU SEMAYI Sübhan olan Yüce Hak, kırmızı mercandan yaratmıştı.
Bu semanın adına, “Kaydum” derler. (Kaydum, her nesnenin önü demektir)
Bu sema Kapıcısının adına, “Mihail” derler.
Bu semayı gayet nurlu ve şa’şaalı gördüm. O kadar ki, bakınca gözler kamaşır. Bu semanın kapısı inciden kilidi nurdandır.
İçeri girdim; oranın hazını ( kapıcısı – bekçisi- bakıcısı) Mihail’i gördüm. Hizmetinde iki yüz bin melek vardı, o meleklerin de her birinin ikişer yüz bin hadimi (Hizmetkarı) vardı.
Selam verdim, tazimle selâmımı aldı.
Yüce Hak’tan türlü türlü ikramların müjdesini verdi.
Bunların okuduğu tesbih duası şu idi :
-Yüce Allah Sübhandır..
Onu tesbih edenler tesbih ettikçe Allah’a hamd olsun. Ona Hamd edenler hamd ettikçe.
Allah'tan’tan başka İlah yoktur, Bu tehlili okuyanlar okudukça...
Yüce Allah büyüklerin en büyüğüdür, bu tekbiri okuyan okudukça…
Bunları geçtikten sonra bir takım meleklere eriştim.
Saflar tutup tam huşu, hudu (Alçak gönüllü ve tevazu) ile rükûa varmışlardı.. Öylece rükûda duruyorlardı.
Bunlar şöyle tesbih ediyorlardı;
-Geniş tasarruf sahibi Yüce Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O gözleri görür. Gözlerin idrak edemeyeceği Yüce Allah noksan sıfatlardan münezzehtir.
Alabildiğine büyük, olabildiği kadar (Olmuş ve olacakları) bilen Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir.
Cebrail’ e sordum:
- Bunlar ne zamandan beri rükûa ederler?
Şöyle anlattı
– Yaratıldıktan bu yana bunlar hep rükûdadır, Ta kıyamete kadar başlarını kaldırmadan böylece rükû halinde tesbih okurlar.
Yüce Haktan niyaz eyle, bu ibadeti de senin ümmetine nasip eylesin
Ben de Hak Teala’ya tazarru ve niyaz eyledim ; namazda ümmetime rükûa ihsan olundu.
Bunları geçtikten sonra iki genç gördüm, “Bunlar kimlerdir” diye sordum.
Cebrail bana şöyle anlattı :
-Bunlar Yahya ve İsa Aleyhisselam. Onlar peygamberdir. Bunlar birbirlerinin teyze çocuklarıdır.
Onlara selam verdim, onlarda selamımı tazimle aldılar ve, “Merhaba hoş geldin Ey Salih peygamber. Salih kardeş” diyerek musafaha eylediler.
Sonra beni; Yüce ve Mukaddes olan Allahü teala’dan ihsan edilen çok çeşitli ikramlarla müjdelediler.
Hazreti İsa (Aleyhisselam) şu tesbihi okuyordu;
- Rahmeti ve ihsanı bol olan Yüce Zat, noksan sıfatlardan münezzehtir.
Hiç bir şekilde sonu olmayan Yüce Zat noksan sıfatlardan münezzehtir.
Yarattıklarını maddesiz ve örneksiz yaratan; sonra onları öldürüp eski hallerine döndüren Yüce Zat, noksan sıfatlardan münezzehtir.
Bunları geçtikten sonra, gayet ulu bir melek gördüm.
O meleğin 70 bin başı vardı. Her başında 70 bin yüzü vardı. Her yüzünde 70 bin ağzı vardı.Her ağzında 70 bin dili vardı. Her dili başka bir lügatta konuşuyordu. Biri diğerine benzemiyordu. O dilleriyle Yüce Hakkı tesbih ediyordu..
O’nun tesbihi şöyleydi.
- Yüce yaratıcı Zat noksan sıfatlardan münezzehtir.
Ulular ulusu Zat, noksan sıfatlardan münezzehtir.
Yüce Allah’ı hamd ve tesbih ederim.
Azim Allah tüm noksan sıfatlardan münezzehtir.
Allahü teala’dan bağış talebinde bulunurum..
“Bu kimdir” dedim..
Cebrail şöyle anlattı;
- Bu melek rızık işlerine tevkil edildi. Adı Kasım’dır. Ferman üzerine herkesin rızkını günü güne sahibine ulaştırır.
Ulaştırdığı rızık; takdir ve tayin olunandan eksik veya fazla olmaz.
(Bir rivayette şöyle anlatıldı.. Bir kimsenin geçimi daraldığı zaman, sabah namazının sünneti ile farzı arasında bu meleğin tesbihinin son cümlesi olan;
- Yüce Allah’ı hamd ve tesbih ederim.
Azim Allah tüm noksan sıfatlardan münezzehtir.
Allahü teala’dan bağış talebinde bulunurum..
(Sübhanellahi ve bihamdihi, sübhanellah’il – azimi ve bihamdihi estağfirullah)
Tesbihini ( Arapça olarak) 100 kere okursa, Yüce Hakkın o kimsenin işlerini kolay, rızkını bol etmesi umulur)
Resulullah Sallallahü aleyhi ve Sellemin anlattıklarına devam edelim
-O meleği geçtikten sonra büyük acaip ulu bir melek gördüm. Nurdan bir kürsi üzerine oturmuştu, gamlı ve sükut duruyordu.
Oturduğu kürsünün dört köşesi vardı, her köşesinde yedi yüz bin altından ve gümüşten payeleri vardı, çevresinde o denli melekler vardı, sayılarını celal ve ikram sahibi Yüce Allah’ tan başkası bilmez.
Sağında yetmiş bin saf saf gayet nurani melekler vardı. Cümlesi yeşiller giymişlerdi. Güzel kokuyorlardı. Konuşmaları gayet tatlı idi. Güzelliklerinden yüzlerine bakılmıyordu.
Solunda yetmiş bin melek saf saf duruyordu. Şekilleri de gayet zulmani idi. Suretleri simsiyahtı.Yaramaz sözlü idiler.
Elbiseleri, kokuları çirkindi.
Tesbih ettikleri zaman ağızlarından ateş saçılıyordu.
Önlerinde ateşten süngüler ve sopalar vardı.
Öyle gözleri vardı ki bakmaya takat kalmaz.
Taht üzerinde oturan meleğin öyle gözleri vardı ki, Zühre ve Melih yıldızları gibi parlıyordu. Kanatları da vardı.
Elinde bir sahife, önünde de bir levh (defter) vardı. Daima o levhe bakıyordu. bir an bile gözünü levhden ayırmıyordu.
Önünde bir ağaç vardı. Yapraklarının sayısını ancak Allahü teala bilir. Her yaprakta bir kimsenin adı yazılmıştı.
Yine önünde leğene benzer bir şey vardı.
Bazen sağ eli ondan bir şey alıyor, sağ yanında duran nurlu ve tatlı meleklere teslim ediyordu.
Bazen de sol eli ile ondan bir şey alarak sol yanında duran kap kara meleklere veriyordu.
Bu meleğe baktığım zaman kalbime bir korku düştü. Vücudum titrer oldu. Bana bir zaaf ve çöküklük geldi.
– “Bu kimdir” diye sordum;
Cebrail bana şöyle anlattı :
Bu ölüm meleğidir. İsmi Azraildir. Bunu görmeye hiç
kimse cesaret edemez. Lezzetleri kesen toplulukları dağıtandır.
Sonra gidip şöyle dedi:
– Ey Azrail, bu gelen ahir zaman peygamberidir. Rahman Allah’ın’ Habibidir. Onunla konuş.
O nun bu sözüne karşılık Azrail başını kaldırdı. Tebessüm eyledi. Bende onun yanına gittim selam verdim, selamımı aldı. Bana çokça tazim eyledi, sonra şöyle dedi;
– Sana merhaba Yüce Hak senden daha keremli bir zat yaratmadı, ümmetini dahi Yüce Hak ümmetlerin en keremlisi yarattı. Ben, senin ümmetlerine babalarından ve analarından daha merhametli ve daha şefkatliyim.
Onun bu sözlerine karşılık şöyle dedim :
– Gönlümü hoş eyledin; kalbimi gamdan kurtardın. Ama kalbimde bir şey kaldı. Seni gamlı ve mahzun gördüm. Sebebi nedir?
Şöyle anlattı:
- Ya Resûllullah,Yüce Hak beni bu hizmete tayin buyurduğu zamandan beri korkarım. Sebebi; uhdesinden gelemem.(Hak teala’nın verdiği mesuliyet ve sorumluluğun üstesinden gelemem) O zaman bir cevap vermeye gücüm yetmez. Bunun için korkulu ve gamlıyım
Sordum; “Bu leğene benzeyen şey nedir ?”
– Bu dünyanın tamamıdır, Meşrıktan mağrıbe, kaftan kafa varıncaya kadar hepsi yanımda bir leğen kadardır. Nasıl istersem öyle tasarruf ederim.
Tekrar sordum: Bu baktığınız levh nedir?
Şöyle dedi:
– Levh ü mahfuzdur. Bir sene içerisinde eceli gelenlerin defterleridir. Melekler onu yazıp bana verirler. İşte o defterdir.
“Ya bu sahife nedir?” diye sorunca şöyle anlattı :
– Ruhları alınacakların , vakit saatlerini bildiren defterdir.
“Ya bu ağaç nedir ?” dedim şöyle anlattı:
– Dünyada hayatta olanların ömürlerinin ağacıdır. Bir adam doğduğu zaman bunda bir yaprak çıkar. Her yaprağının üzerinde sahibinin ismi yazılmıştır: Eceli yaklaştığı zaman, o yaprak sararır, bu levh de bulunan ismin üzerine düşer. O yaprağı meleklere veririm.
Götürüp onun yemeğine katar yedirirler. Yiyince Allah’ın izni ile hastalık arız olur, hastalanır. Vadesi tamam olunca, defterde olan ismi silinir.
Ben de elimi uzatıp ruhunu kabz ederim, ister mağripte iste maşrıkta olsun. Eğer saadet ehli ise sağımda duran meleklere veririm. Bunlar rahmet melekleridir, o ruhu bunlara teslim ederim.
Şayet o ruhunu kabz ettiğim şekavet ehli ise, solumda bulunan meleklere teslim ederim.
Bunlar azap melekleridir.
- Şekavetten Allah'ü teala'ya sığınırız
“Bunlar ne kadar melektir?”. diye sordum. Şöyle anlattı;
- Bunların sayısını bilmem, ama ne vakit bir kimsenin ruhunu kabz etsem.
Altı yüz tane rahmet altı yüz tanede azap meleği hazır olur, o ruh hangi taifeye verilir ona bakarlar.
Bir kere gelenlere bir daha sıra gelmez, ta kıyamete kadar böyle olacaktır.
Bundan sonra tekrar sordum;
- Ey ölüm meleği herkesin ruhunu sen mi alırsın?
Şöyle anlattı:
- Yaratıldıktan bu yana yerimden kımıldamadım. Bana yetmiş bin melek hizmet eder. Her birinin eli altında da yetmiş bin melek var, bir kimsenin ruhunu almak istediğim zaman onlara emrederim onlar gidip onun ruhunun boğazına getirirler bundan sonra elimi uzatıp onun ruhunu alırım.
Kendisine şöyle dedim;
- Senden istediğim odur ki .... Benim ümmetim zaiftir, onları mülayım bir şekilde şefkatle tutasın.
Şöyle dedi:
Yüce Allah’ın’ İzzeti ve Celali hakkına ki, O sizi Hatem’ül Enbiya kıldı. Bana bizzat O Yüce yaratıcı; gece ve gündüz yetmiş kere hitap edip şöyle Ferman buyuruyor:
– Muhammed ümmetinin ruhlarını kolaylıkla, suhuletle al. Onların işlerini lütufla gör.
Azrail Aleyhisselam şöyle devam etti;
- Bu fermandan sonra şüphesiz ben ümmetinize analarından ve babalarından daha şefkatle tutkunum.
Bundan sonra Cebrail ezan ve kamet okudu; imam olup iki rekat namaz kıldım, ikinci sema ehli ile.
************** ****************** **************** *********
Elhamdülillah, Elhamdülillah, Elhamdülillah...
Şükürler olsun ki; bizi bizden daha çok seven bir Rabbımız ve bizi bizden daha çok seven ve gözeten bir peygamberimiz var.
Ya Rabbi!..
Bu büyük lütfün için yarattıklarının ve yaratacaklarının sayısı kadar şükür ediyoruz.
Bizlere böyle şanlı bir Peygamber Nasib ettiğin için ilmin kadar Hamd ediyoruz.
Ya Rabbi!..
Senin Habibi’ne sevgin gibi bizi de Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa Sallalahü aleyhi ve sellem Efendimize muhabetli kıl.
Bizi yaşarken de son nefeste de Ümmet-i Muhammed bölüğüne al.
Bizi; büyüklerimizin sancağı altına toplayıp, Habibi’ne komşu eyle ( AMİN)
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ