Gündem
  • 8.5.2007 17:16

TÜRKİYE'DE CİNSEL ŞİDDET HER GEÇEN GÜN ARTIYOR

ALİ ULURASBA
ANKARA- TBMM Çocuklar ve Gençler Arasında Artan Şiddet Eğilimleri ile Okullarda Yaşanan Şiddet Olaylarını Araştırma Komisyonu raporunu tamamladı.


Bugün TBMM Başkanlığı'na verilecek raporda, Türkiye'de şiddetin egemen bir kültür haline geldiği belirtildi. "Ülkemizdeki genç nüfusun, 0-5 yaş grubu 7 bin 864, yüzde 10.6'dır. 06-18 yaş grubu 17 bin 760, yüzde 24'tür. 19-25 yaş grubu ise 8 bin 988, yüzde 12.1 olduğu düşünüldüğünde hiçbir batı ülkesi ile mukayese edilemeyecek derecede şiddet eğilimine yönelik risk taşıyan genç nüfusumuz olduğunu kabul etmeliyiz" denilen raporda, "Birkaç devletin toplam nüfusuna denk olan genç nüfusun oranı ülke
politikalarımızı 'genç nüfus' odaklı belirlemek zaruretini doğurmaktadır. Başta eğitim, sağlık, sosyal, kültürel ve ekonomik politikalar olmak üzere tüm politikalar 'Merkezi gençlik politikası' oluşturularak yapılmalıdır" ifadelerine yer verildi.


Türkiye'de 2006-2007 öğretim yılı ortaöğretim kurumlarına devam eden öğrencilerin şiddetle karşılaşma durumu incelendiğinde, öğrencilerin son üç ay içerisinde
- yüzde 22'sinin fiziksel şiddet,
- yüzde 53'ünün sözel şiddet,
- yüzde 36.3'ünün duygusal şiddet,
- yüzde 15.8'inin cinsel şiddet ile karşılaştığı saptanmıştır.
Türkiye'de 2006-2007 öğretim yılı ortaöğretim kurumlarına devam eden öğrencilerin şiddet uygulaması incelendiğinde, öğrencilerin son üç ay içerisinde
- yüzde 35.5'i fiziksel şiddet,
- yüzde 48.7'si sözel şiddet,
- yüzde 27.6'sı duygusal şiddet,
- yüzde 11.7'sinin cinsel şiddet uyguladığı saptandı.
İstanbul'da 11-18 yaş grubunda, okula devam etmeyen 819, sokak çocukları arasında yapılan bir çalışmada, çalışmaya katılanların yüzde 13.2'si "iş yerinde fiziksel şiddete maruz kaldığını" belirtmişlerdir. Bu grupta çalıştığı ortam dışında şiddete maruz kalma sıklığı alınmamıştır. Ancak, çalışmada şiddet eğilimi içeren özellikler açısından puanlama yapılmıştır. Buna göre, grubun erkeklerde yüzde 7,5 ve kızlarda yüzde 19,9'unun şiddet eğilimi "yüksek" olarak rapor edilmiştir.


Ceza ve infaz kurumlarında bulunan çocukların bu kurumlara girmeden önceki son üç ay içerisinde fiziksel şiddet ile karşılaşma sıklığı yüzde 69.2 ve fiziksel şiddet uygulama sıklığı yüzde 69.3 olarak bulunmuştur. Cinsiyete göre incelendiğinde, ceza infaz kurumlarına girmeden önceki son 3 ay içinde fiziksel şiddet ile karşılaşma (erkeklerde yüzde 68.9; kızlarda yüzde 71.4) ve şiddet uygulama durumu (erkeklerde yüzde 69,7; kızlarda yüzde 54.9) az çok benzerlik göstermektedir.


Sağlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen Ulusal Hastalık Yükü çalışmasına göre 15-59 yaş arasındaki tüm ölümlerin yüzde 1.7'sinin şiddet nedeniyle gerçekleştiği görülmektedir.
Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2006 yılı için yaklaşık 2.900 kişi şiddet nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Aynı verilere göre, 2006 yılında şahsa karşı işlenen asayiş olaylarının toplamı 321.676'dır. Hayatını kaybeden bireylerin her birinin yaşamlarının değerini Türkiye özelinde ayrıntılı bir değerlendirme yapmadan saptamak mümkün değildir. 2006 yılında şahsa ve mala karşı işlenen asayiş olaylarının toplamı 785.510 olup bu durum özel güvenlik ve polisin sunduğu hizmetlere büyük kaynaklar
aktarılmasına neden olmaktadır. Bu konuda net bir veri olmamakla beraber, şahsa karşı işlenen asayiş olaylarından yaklaşık 160.747'si çeşitli şekillerde tıbbi tedavi gerektirebilecek durumlardır. Bu durum büyük bir tedavi maliyeti oluşturmaktadır.

ÇOCUKLAR VE GENÇLER NEDEN ŞİDDETE YÖNELİYOR
Raporda, çocukları şiddete iten nedenlerin başında şu olumsuzluklar sayıldı:
"- Çocuğun annesinin doğum öncesi bakım almaması ve sağlıksız koşullarda doğum yapması sağlıksız doğmasına neden olmaktadır. Doğum öncesi sorunlar ve doğum travmaları beyin hasarına neden olabilmektedir; bu da yaşam boyu bu kişilerin şiddete maruz kalmalarına ve şiddet davranışlarını uygulamalarına,
- Çocuğun cinsiyet, sayı ve zamanlama açısından istenmeyen çocuk olması, çocuğa yönelik şiddet davranışlarını arttırdığı gibi çocuğun kişiliğinin şiddet davranışları sergileyecek şekilde gelişmesine,
- Kişinin kendi ruh sağlığını kötü olarak değerlendirmesi şiddet davranışlarına maruz kalma ve şiddet davranışlarını uygulamasına,
- Hiperaktivite/dürtüsellik, depresyon, düşük benlik algısı, kaygı durumları şiddet içeren davranışlar ile çoğu kez birlikte bulunmaktadır. Ruhsal sağlık sorunu çocuğun şiddet olaylarına karışmasına,
- Okul başarısızlığı olan çocuk ve gençlerin şiddete maruz kalmasına ve şiddet içeren davranışlara daha fazla sahip olmalarına,
- Okula devamsızlığı olan çocuk ve gençlerin şiddet içeren ortamlarda daha fazla bulunmasına ve şiddet içeren davranışlara daha fazla karışmasına,
Gencin şiddet içeren ortamda bulunması ve daha önce şiddete maruz kalması şiddet davranışlarını daha fazla sergilemesine neden olmaktadır.


- Gençler şiddet olan ortamlarda bu davranışlarla baş etmeyi bilememekte ve kendileri de şiddet davranışları sergilemeden sorunlarını çözmede zorlanabilmektedirler. Gençlerin zor durumlarda karar verebilme, 'hayır' diyebilme, stresle başa çıkabilme, istemediği bir şey yapılınca ve sorun yaşandığında tepkisi gibi pek çok konuda bilgisi alınmıştır. Gençlerin şiddet davranışları yerine iletişim tekniklerini kullanarak sorun çözme becerilerinin çok da yeterli olmadığı sorun olarak tespit edilmiştir.


- Şiddet davranışları ile karşılaştıkları zaman verdikleri tepkiler ise 'şiddetle karşılık verme' ve 'kabullenme' şeklindedir. Şiddet uygulayanlara 'ne olsaydı şiddet uygulamazdınız?' diye sorulduğu zaman ise pişmanlık duygusu ve ceza almaktan gerçekleştirilen Ulusal Hastutandığı şeklinde yanıtlar alınmıştır. Bu durum, çocuk ve gençlerin 'az gelişmiş vicdan duygusu', 'olayları değerlendirme konusunda yetersizlikler'e ilişkin sorunları olduğunu göstermektedir.


- Ailenin kültürel yapısının şiddet davranışlarının görülme sıklığını etkilediği (Örneğin, şiddetin kanıksandığı, eğitim ve problem çözme aracı olarak kullanıldığı ailelerde şiddet davranışları daha sık olarak görülmektedir),
- Benzer şekilde, çocuk sayısı fazla olan ailelerin çocuklarında şiddet içeren davranışların görülme olasılığının arttığı,
- Kentlere göç eden ailelerde sosyal ve ekonomik yapının değişmesi, kente uyumun sağlanamaması gibi nedenlerin çocuk ve gençlerde şiddet davranışlarının artmasına neden olduğu,
- Aile ortamında alkol ve madde kullanımı ve stres gibi etkenlerin olması,
- Ailenin toplumda yalnız kaldığını hissetmesi ve toplumun yabancılaşması,
- Ailede davranış bozukluğu ve/veya ruhsal sorunu olan bir bireyin olması,
- Erken yaşta anne ve baba olan bireylerin yeterli yaşam deneyimine sahip olmaması, disiplini şiddet ile sağlamaları,
- Ailede disiplinin çocuğun yetişmesinde olumlu bir yöntem olarak kullanılması gerekirken disiplin yöntemlerinin bilinmemesi ya da şiddetin disiplin yöntemi olarak kullanılması,
- Aile içi geçimsizlik sonucu ebeveynlerin davranışlarının çocuklarda öz güven eksikliğine ve şiddet davranışına dönüşmesi,
- Çocukluğunda aile içinde şiddet gören erişkinlerin daha fazla şiddet uygulamaları şiddet ortamlarında yetiştirilen çocuk ve gencin sorun çözme becerisinin gelişememesine neden olmaktadır".

KİME NE GÖREV DÜŞÜYOR
Raporda şiddetin önlenmesiyle ilgili hang ikurumlara ve kimlere görev düştüğü de açıkça belirtildi. Bu kurumlar şöyle sıralandı:


"- Sağlık Bakanlığı, sağlıklı doğma, büyüme ve gelişmenin desteklenmesi ve izlenmesi,
- Milli Eğitim Bakanlığı, milli ve kültürel değerlerin geliştirilmesi, düşünme, kavrama ve dil gelişimi kapasitesinin artırılması, kişisel gelişim ve davranışların izlemesi,
- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, sokakta yaşayan/çalışan korunma altına alınan çocuklar gibi farklı koşullar altındaki çocuklara yönelik çalışmaların sürdürülmesi,
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, çalışan çocuklar ile ilgili çalışmaların yürütülmesi,
- İçişleri ve Adalet Bakanlıkları şiddete karışmış ve suça itilen çocukların rehabilitasyon hizmetlerinin yürütülmesi,
- İçişleri Bakanlığı, çocukların güvenli bir ortamda yaşamasının ve kendilerini güvenli hissetmelerinin sağlanması,
- Aile Araştırma Kurumu, diğer kuruluşlar tarafından ailelere yönelik sunulan bilgilendirme ve danışmanlık hizmetlerinde dil birliğinin sağlanması ile ilgili koordinasyonunun sağlanması,
- Milli Savunma Bakanlığı, gençlerin askerlik dönemlerinde kendi kişisel gelişimlerini tamamlama sürecine olumlu katkıda bulunması ve aile yaşamı ile ebeveyn-çocuk iletişimi konusunda bilgilendirme yapılmasının sağlanması,
- Maliye Bakanlığı, çocuk ve gençlere yönelik ulusal progra gerçekleştirilen Ulusal Hastmı göz önüne alarak planlama yapılması,
- DPT, ülke kalkınma program ve planlarında çocuk ve genç nüfusun sorunlarına öncelik verilmesinin sağlaması,
- TÜİK, çocuk ve gençler ile ilgili farklı kurumlarda bulunan şiddete yönelik verilerin bir araya getirilmesi, eksik verilerin uygun şekilde toplanması ve ulusal veri tabanı oluşturulması ve izlemesine katkıda bulunulması,
- Üniversiteler, yerel ve ulusal bazda çocuk ve gençlerde şiddetin önlenmesi için yapılan çalışmalara katkıda bulunması, araştırma ve geliştirme çalışmalarına öncelik verilmesi,
- Üniversiteler, üniversite öğrencilerine kendi öğretim programları dahilinde sağlıklı yaşam alışkanlıklarının oluşturmalarına katkıda bulunması ve gençlerin sosyal sorumluluk almalarına yönelik teşvik programlarının yürütülmesi,
- Medyanın çocuk ve gençlerin bilgilerini arttırmada, tutum ve davranış geliştirilmesi,
- Radyo Televizyon Üst Kurulu, görsel medyanın zararlı etkilerine yönelik yapılacak müdahalelerin yürütülmesi,
- Sivil toplum kuruluşları, ulaşılması zor olan bazı çocuk ve gençlere özel hizmetlerin götürülmesi,
- Belediyeler, hizmet verdiği toplumun yaşam standardının yükseltilmesi,
- Kültür Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü çocuk ve gençleri spor etkinliklerinin ve okul dışı vakitlerinin doğru bir şekilde değerlendirilmesi sorumlulukları bulunmaktadır".

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 19:23

İLGİLİ HABERLER