
“Muhafazakarlar para ve koltuğunu muhafaza ediyor”
Yazar D. Mehmet Doğan, söyleşimizin ikinci bölümünde, yeni kitapları ve kurucusu olduğu Türkiye Yazarlar Birliği’nin çalışmaları hakkında bilgi veriyor.
İnsanlarımızın okumama alışkanlığını neye bağladığını sorduğumuz Doğan, harf inkılabı ve dil devrimine işaret ediyor.
Doğan, muhafazakar camiayla ilgili dikkat çeken bir eleştiride bulunarak “Muhafazakâr camia şu sıralar kapitalini muhafaza ediyor; makamını, mevkiini muhafaza için çaba sarf ediyor. Onun dışında, özüne nüfuz etmeden dindar görünümlü bir hayatı sürmeye çalışıyor” diyor.
Ve konu Türkiye’nin aydın sorununa geliyor… Doğan’ın tespit ve değerlendirmeleri yine hayli çarpıcı oluyor.
Fatih Akkaya / Habervaktim.com
Yazar D. Mehmet Doğan’la yaptığımız söyleşinin 2. bölümü şöyle:
-Harem’den ülkemize, size gelirsek.. Nelerle meşgulsünüz bu aralar? Yeni kitap çalışması var mı?
D. M. Doğan- İki tane baskısı tükenmiş kitabım bugünlerde yeniden yayınlandı, Türkendülüsiye ve Yüzyılın Soykırımı. “Türkendülüsiye-Hilâl Operasyonu” 28 Şubat günlerinin ağır İslâm karşıtı havasında kaleme alınmıştı. 8 asırlık müslüman yurdu Endülüs’ün kaybından sonra sıranın Türkiye’ye geldiğini, gelebileceğini hatırlatan bir kitap. Bunun olmamasını istiyorsak, olmasını isteyenlerin zihniyetini bilmek ve ona göre hareket etmek durumundayız. Yüzyılın Soykırımı ise, Türkiye’nin zihin dünyasını kana bulayan, düşünce dünyamızı dumura uğratan dil devrimi ve kelime katliamı ile ilgili
Geniş açıklamalı bir Safahat hazırlıyorum bir taraftan. Memlekette son bir kaç yıldır resmi -gayri resmi kurumlar habire Safahat basıyor. Sade ve hatta fakir bir hayat yaşamış Mehmed Âkif’in eseri lüks baskılı, ciltli, parlak yaldız kutulu olarak çoğaltılıyor. Kutunun içine bakan yok! Baksalar, görecekler: Bunu basmak değil, anlaşılır kılmak önemli. Elbette metne sadakat da işin başı. Fakat anlı şanlı bir büyükşehir belediyemiz gibi yapanlar da var. İnternetten yalan yanlış metinler indirip, Wikipedi’yi kopyalayıp “prestij Safahat” yayınlıyorlar! Bunu da ülkenin üst kademesine hediye ediyorlar, böylece prestij sağlıyorlar!
-Hangi belediye?
D. M. Doğan- İsim önemli mi? Küçük belediye küçük yanlışlar yapıyor, büyük belediyeler daha büyük! Hadi biraz daha açalım, Türkiye’nin ikinci büyük belediyesi!
-Kurucusu olduğunuz Türkiye Yazarlar Birliği’nin çalışmaları nasıl gidiyor?
D. M. Doğan- Türkiye Yazarlar Birliği bu sene 35. Yılını kutluyor. 35 yıl bir nesil demek. Türkiye’de gerçek sivil toplum kuruluşu olmak kolay değil. “Sivil” denilen bazı meşhur kuruluşlar kim bilir kimin adına, ne için kurulmuş ve yaşatılmıştır? İçeriden veya dışarıdan ne türlü destekler almaktadır?
Yazarlar Birliği, gerçek bir “gönüllü kuruluş”. 1978’de kuruldu, 35. Yaşına girdi. Kültür dünyamızda gelenek oluşturdu. 35 yıl önce Mehmet Âkif anmalarını başlattı, bu büyük değerimizin unutulmasını önledi. 30 yıldır yılın yazarları, sanatçıları değerlendirmesi yapıyor, böylece sağlam bir ödüllendirme sistemi oluşturdu. 28 yıldır Kültür ve Sanat Yıllığı yayınlıyor. Mesnevi okumaları 14. Yılında. Yazar Okulu, alanında düzenli tek öğretim programı. İstanbul’da Edebiyat Mevsimi 5. Yılına ulaştı.
Nelere rağmen ve ne zahmet ve emeklerle!
Sağın, İslâmî camianın alıştığı bir kurumlaşma değil Yazarlar Birliği; ne siyasete sırtını dayıyor, ne de sermayeye. O yüzden de ne destek alır, ne yardım. Kendi yağı ile kavrulur, doğru bildiğini yapmaya, kültür alanında yapmaya çalışır.
Buna rağmen, 35 yıla ulaştık. 35. Yılda çok sayıda faaliyet planlandı. Yurt içinde ve yurt dışında. En önemlisi, bu sene onuncusu yapılacak olan “Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni”. İlki 1992’de Bursa ve Konya’da yapılmıştı. Dokuzuncusu Kosova-Prizren’de yapıldı. Her defasında başka bir ülkede yapılıyor. Bu sene mayıs ayında Bişkek’te, Kırgızistan’da yapmayı planlıyoruz.
Bu faaliyeti Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül himayelerine aldı. Bugüne kadar yapılanlardan da geniş katılımlı, zihinde yer edecek bir şölen gerçekleştirmeye çalışacağız.
-Başka akılda kalacak faaliyetler de olacak mı?
D. M. Doğan- Çok! 2. Ahlâk Şurası’nı Konya Büyükşehir Belediye ile yapacağız. Tarihi roman, dizi furyası yaşanan bir dönemde “Tarihi Roman ve Romanda Tarih” sempozyumu planlıyoruz. Tarihi romanları, dizileri masaya yatıracağız. Cumhuriyetin 90.yılında Türk edebiyatı sempozyumunu Bakü’de yapmayı düşünüyoruz. Türkiye’nin şubemiz bulunan veya bulunmayan bir çok ilinde faaliyetimiz olacak.
HARF İNKILABI VE DİL DEVRİMİ İLE KIRILMA YAŞANDI
-Eminim ki, çok okuyan birisiniz? İnsanlarımızın okumama alışkanlığını neye bağlıyorsunuz? Okumayı neden sevmiyoruz?
D. M. Doğan- Bir zamanlar bu ülkede okur yazarlar gerçekten okur yazardı! Yani sadece diploma almak için okumazlar, kitap da okurlardı. Öyle sanıyorum ki esas kırılma harf inkılabı ve dil devrimidir.
Eski harfli okuma! Öztürkçe olmayanı okuma! Bu Arapça, bu Farsça! Halis Türkçe kitaplar çöp sepetine atıldı. Kitap değersizleştirildi.
Ayrıca bitmez tükenmez kitap yasakları…Merkezi devletin ve onun basınının desteğinde kitap imha kampanyaları…Öğretmenlerin ideolojik baskıları…
İşte bu alışkanlıklar alışkanlık yaptı!
-Okuma alışkanlığının oturtulmasında kime ne gibi görevler düşüyor? Sadece kişinin kendisinden kaynaklanan bir eksiklik mi bu?
D. M. Doğan- Okumamanın bir eksiklik olduğu bir türlü zihinlere yerleştirilemiyor. Okumanın sadece bilgilenmek değil, aynı zamanda bir dil ve edebiyat zevki edinmek olduğu gözden kaçırılıyor. Edebiyat sadece edebiyatçıları ilgilendirmez, bütün toplum için, o dili konuşanlar için yapılır. Türkiye’de edebiyat boşa çıkarılmış bir sanat konumunda. Mensubu ile talibi neredeyse aynı miktarda!
-Dolayısıyla yazıp-çizen gerçek aydınlarımıza hak ettikleri değeri veremiyoruz galiba?
D. M. Doğan- Yaşarken değer vermek pek alışılmış değildir, ölümünden sonra hatırlananlar ise üç beş isimle sınırlıdır. Bunun sebebini öncelikle eğitim-öğretim sisteminde aramalıyız. Milyonlarca çocuğumuz, gencimiz öğretim çağında. Onların doğru yetiştirilmesi, dil ve edebiyat zevki alması nasıl sağlanır? Bunu düşünen olmuş mudur? Pek sanmıyorum. Eğitimde öncelikler çok farklı. Test sistemi okuma alışkanlığını dibe çöktüren bir sistem, bunu da unutmamalı.
-Ülkemizde bugün bir Mehmed Akif Ersoy’un, bir Necip Fazıl’ın, bir Abdurrahim Karakoç’un yerini doldurmaya aday şair görüyor musunuz?
D.M.Doğan-Bugün de önemli, büyük şairlerimiz var. Allah eksikliklerini göstermesin, yarın da olacaktır inşaallah.
MUHAFAZAKAR CAMİA ŞU SIRALAR KAPİTALİNİ MUHAFAZA EDİYOR
-“Muhafazakâr camianın aydınlarına, yazarlarına, şairlerine gereğince sahip çık(a)maması konusunda düşünceleriniz nelerdir?
-D. M. Doğan- Muhafazakâr camia -eğer varsa- neyi muhafaza edeceğini bilmeyen, düşünmeyen bir camia olmalıdır! Muhafazakâr camia şu sıralar kapitalini muhafaza ediyor; makamını, mevkiini muhafaza için çaba sarfediyor. Onun dışında, özüne nüfuz etmeden dindar görünümlü bir hayatı sürmeye çalışıyor. Onların bir milleti yaşatan, yücelten sanat ve estetik eserlerle bir alâkası yok. Halbuki, şimdi kendilerini “muhafazakar” olarak tesmiye edenler, bir fikir ve edebiyat çevresinin, bu çevreyi var eden şair, yazar ve fikir adamlarının sayesinde varlıklarını ortaya koydular. Ve bugünkü mevkilerini elde ettiler. Kültürel çevre onları var etti, onlar kendilerini besleyen fikir ve edebiyat zeminini güçlendirecek bir hamle yapamadılar.
Yapacakları da yok!
TYB’nin 35 yılı için bütün sendika, birlik, vakıf, dernek ne varsa hepsine bu çerçevede yazı yazdık. Fikir zemininiz kayboluyor, sıradan sendikalar, sıradan kurumlar haline geliyorsunuz. Paraya, mevkiye, makama, iktidara ulaştınız ama, asıl düşünce zeminini kaybettiniz diye…
-Çok cevap geldi mi?
-D.M.Doğan- Çok mu gelmeliydi?
-Değil mi ya?
-D.M.Doğan- Sadece bir vakıftan işbirliği çağrımıza cevap alabildik!
TÜRKİYE’DE SOL ENTELEKTÜEL İKTİDARININ SONUNA GELDİ
-Sol camianın ise “aydınları”na daha bir sahip çıktığı gözleniyor, düşünceleriniz? Ya da medya desteğiyle böyle bir görüntü oluşuyor, neler söyleyeceksiniz?
-D.M.Doğan- Türkiye’de sol entelektüel iktidarının sonuna geldi. Fakat kuyruğunu hâlâ dik tutmaya çalışıyor. “Sağ” ise, belki böyle bir tasnif doğru değil, entelektüel gücün farkında değil!
DEĞERLER DEĞERSİZLEŞTİRİLDİ
-Söz aydına gelmişken, Türkiye’de genel bir “aydın sorunu” olduğunu düşünüyor musunuz? Ya da şöyle girelim konuya, “aydın” kimdir size göre?
D.M.Doğan- Türkiye modrernleşme-batılılaşma ile gerçek bir değer kargaşası ile karşı karşıya kaldı. Değerler değersizleştirildi, değer taşıyıcıları itibarsızlaştırıldı. Münevver veya aydın Türkiye’nin düşünce ve inanç zeminine göre değil, batının ölçülerine göre tarif edildi. Bu yanı zamanda devlet projesine dönüştürüldü. Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. yılında artık bu aydın kavramının temsil değerinin olmadığını, gerçeklerimizi, bizim zeminimize istinat etmediğini apaçık görebiliyor.
-İri medya organları, bir takım sivil toplum örgütleri ve “aydın”ların İslam’a, halkın değerlerine, tarihine mesafeli hatta tepeden bakan “yazarlar”ı, “aydınlar”ı göklere çıkarıp, insanlara “rol model” gibi sunmasının altında yatan şey ne olabilir size göre?
D.M.Doğan- Türkiye yeni bir tanımlama sürecinde. Yeni bir Türkiye oluşturuluyor. Herkes bu oluşumu kendi zihniyetine, kafasına göre yapmak istiyor. Bunun araçlara da belli. Bu araçları kullanarak topluma yön vermek istiyorlar.
-Peki, rol model olabilecek yazar, aydın, içinden çıktığı insanlara tepeden mi bakmalıdır? Böyle bir şey dayatılıyor sanki, bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
D.M.Doğan- Değil elbette! Bizim örneğimiz Mehmed Âkif. Fikiri, zikri bir, özü sözü aynı, ahlâklı, dürüst, insanî. Eseriyle ve şahsiyetiyle büyük. Milletin büyüğü milleti gibi olur. Onun değerlerini yaşatır, böylece milletini yaşatır. Gençlerimize Mehmed Âkif gibi gerçek örnekler sunmalıyız.
-Bu noktada “İslami camiadan kimi yazar-çizerlerde bir kompleksin oluştuğu” görüşüne katılıyor musunuz?
D.M.Doğan- Mehmet Âkiflerin, Nurettin Topçuların, Necip Fazılların idealizmi yerini araziye uymaya, konformizme bırakıyor. İnançla hayat arasındaki mesafe artıyor. Modernist eğilimler, zevkler inançlı kesimi dönüştürüyor. Kendi kültürünün, edebiyiatının, mûsıkısinin değerini kavramayanlar hayatı ödünç aldıkları gibi, bunları da ödünç alıyorlar. Cazdan, poptan başka müzik tanımayan, bizi anlayamaz! Yahya Kemal boşuna söylemedi “çok insan anlayamaz eski musikimizden/ve ondan anlamayan hiçbir şey anlamaz bizden”! Türkünün farkına varmayan, hangi müziği gerçek anlamda hissetmiş olabilir ki? Bunlar delme takma, başkalarına bakılarak edinilmiş zevklerdir.