Ekonomi
  • 12.4.2004 09:20

'AB'YE TAM ÜYELİĞİN KABUL EDİLMEMESİ, TÜRKİYE İÇİN FELAKET OLMAYACAK'

Nobel Ekonomi Ödülü sahibi ünlü iktisatçı Joseph Stiglitz, 28 Nisan'da İstanbul'da vereceği konferans öncesi Türkiye ve dünya ekonomisi ile uluslararası finans kuruluşlarını yorumladı. Stiglitz'e göre IMF programının sona ermesi Türkiye açısından olumlu sonuçlar doğurabilir ve Avrupa Birliği'ne tam üyelik hakkı tanınmaması durumu dahi ülke için bir felaket olmayacak. Ekonomik toparlanma sürecinin aldatıcı olabileceğini belirten Stiglitz, gelişmenin sürdürülebilir olup olmadığına bakılması gerektiğinin altını çiziyor. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların şeffaflaşması gerektiğini dile getiren Stiglitz, IMF başkanlarının liyakata göre değil ABD ve Avrupa arasındaki pazarlıklara göre belirlendiğinden yakınıyor. Dünya ekonomisinin gidişatı konusunda iyimser olan Stiglitz, yine de önümüzdeki 3 - 4 yıl içinde büyümenin mütevazi ölçülerde olacağı görüşünde. IMF eski Baş Ekonomisti Kenneth Rogoff yakın zaman içinde uluslararası bir kriz beklediğini açıkladı. Rogoff, yapısal reformları gerçekleştirmeye devam ettiği sürece Türkiye'nin bu krizden etkilenmeyeceğini belirtiyor. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir? IMF, öngörülerinde hatalı olmayı bir alışkanlık haline getirdi. Tayland krize girmeden önce Tayland ekonomisine iyi bir reyting verilmişti. Doğru uygulanan yapısal reformlar ekonomik büyümeye yardımcı olur. Ancak IMF'nin savunduğu bazı yapısal reformlar iyi, bazıları da değil. Teker teker incelemek lazım. Aynısını Arjantin'e de yaptılar. Arjantin'e bir sürü reform dayattılar. Ülke de çoğunu gerçekleştirdi. Devlet Başkanı'nı çağırıp, podyuma çıkarttılar. 'İşte örnek almanız gereken ülke bu' diye lanse ettiler. 3 ay sonra kriz patladı. Yapısal reformlar bir krize karşı bağışıklık kazanmanızı sağlamaz. Birçok kriz küresel bir içerik içeriyor. Arjantin'i krize sokan etmenlerden biri de Doğu Asya'daki ekonomik krizdi. Büyüme sürdürülebilir olmalı IMF'ye neden bu kadar karşısınız? Beyaz Saray'da geçirdiğim dört yıl boyunca ekonomik gelişme ve sosyal adalet için mücadele verdim. Ancak bizim takip ettiğimiz politikalar IMF'ninkilere taban tabana zıttı. Beyaz Saray'da genellikle Cumhuriyetçilerle mücadele ederken, Dünya Bankası'nda bu sefer karşımızda IMF vardı. Yaptıklarını politik mesele olarak değil ekonomi bilimiymiş gibi sunuyorlardı. Tamamen hatalıydılar. Sermaye piyasasının liberalleşmesini büyüme ve istikrar için iyiymişçesine satmaya çalıştılar. Oysa tam tersi geçerliydi. Daha sonra kanıtlara bakıp, yanlışlarını anladılar ama çıkar ve ideoloji üzerine kurulu bu tavsiyelerini dinleyen birçok ülke için iş işten geçmişti. Bir diğer örnek ABD Merkez Bankası FED, sırf enflasyona değil, istihdam ve büyümeye de bakılmasını emreder. Bir Cumhuriyetçi senatör bunu değiştirmek istedi. 'Hayır' dedik ve mücadeleyi kazandık. IMF ise dünyayı dolaşıp diğer ülkeleri yanlış olduğunu düşündüğümüz bu işe zorladı. IMF ekonomi kisvesi altında politik gündemini empoze ediyor. Hem de kabul edilemez bir gündem. Siz Dünya Bankası'nda Baş Ekonomistlik yaptınız. Dünya Bankası ve IMF arasındaki gerilimin sebebi nedir? IMF finans konularıyla uğraşır, Dünya Bankası da gelişme konularını ele alır. Aralarındaki fark nasıl organize olduklarına kadar dayanır. IMF finans bakanları ve merkez bankacılar tarafından yönetilir. Dünya Bankası'nda ise yardım, gelişme ve finansla ilgili bakanlar görev alır. IMF'de ekonomik bir konuyu tartıştığınızda konuyu yalnızca tek yönlü olarak ele alabilirsiniz. Türkiye ekonomisinin son durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye'de ekonominin toparlanıyor olması iyi haber. Ama şu perspektiften de bakmak lazım: Ne zaman ki ekonomi yokuş aşağı gider, belli bir süre de toparlanma yaşanır. Bu süre içinde büyüme normalden fazla olur. ABD Reagan döneminde, 1981 yılında böyle bir düşüş yaşadı. 2 yıllık berbat bir performanstan sonra iyi bir büyüme sağlandı. IMF programına bir senelik değil, örneğin 4 yıllık bakılmalı. Arjantin geçen sene yüzde 8 ile sizden çok daha iyi bir büyüme gösterdi. Hem de IMF programı olmadan. IMF programından çıkmaları toparlanmalarını sağladı. Çok derin bir çukurdan çıkıyor. Umarım sizinki sürdürülebilir bir toparlanma olur. Unutmayın Türkiye daha önce de yüzde 5'lik büyümeler gerçekleştirmişti. Bu yıl stand - by anlaşması bitiyor. Türkiye IMF'siz yoluna nasıl devam eder? Dünyaya bakarsanız IMF programı uygulamayan ülkeler daha iyi durumda. Tabii ki IMF'nin ülkenizde yaptığı iyi şeyler var; bütçenizi dengede tutmak, çok borçlanmayı engellemek gibi. Çok sayıda iyi şey var ama IMF programının dışında olma özgürlüğü; kendi politikalarınızı belirlemek, büyümeye daha fazla önem vermek gibi sonuçlar doğuracağından iyi bir şey olarak gözüküyor. Son kitabınızda dünya ekonomik ve sosyal bir kaosa sürükleniyor diyorsunuz, bunun sinyalleri nedir ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler tehlikede mi? 1990'larda piyasaların rolüyle, hükümetin rolünü karıştırdık. Son kitabımı yazmamın nedeni bu sorunlara dikkat çekmek ve bir restorasyona gidilmesi çağrısı yapmaktı. Sanırım bazı şeyler oluyor. Kötümser değilim. Dünyada mütevazi büyüme Dünya ekonomisi ne yöne gidiyor ve Türkiye nasıl etkilenir? İyi bir haber olarak, dünya ekonomisi yavaş yavaş düzeliyor. ABD gereksiz bir düşüş yaşadı. Bunun için Bush yönetimini suçluyorum. Düşüş yaşanmasından dolayı değil, düşüşün bu kadar derin ve uzun olmasından dolayı. Japonya toparlanıyor. Çin ve Hindistan çok güçlü geliyor. Avrupa biraz zayıf ve Avrupa'nın zayıflığı Türkiye'yi de etkiliyor. Ama genel anlamda dünya ekonomisi için iyimserim. Globalleşen dünyada Türkiye gibi ticaretin çok büyük yer tuttuğu ülkeler açısından bu durum iyi. Ancak bazı uyarılarda bulunmam lazım. Yüksek petrol fiyatları etkisini göstermeye başladı. ABD'nin toparlanması kırılgan. Büyük bütçe ve ticaret açığımız söz konusu. Özel sektörün borcu da fazla. Güçlü bir toparlanma yaşayacağımız konusunda kuşkularım var. Öngörüm önümüzdeki 3 - 4 yıl içinde işler önceki yıllardan iyi olacak. Ama 90'lardaki parlak durumun yanına yaklaşılamayacak. İstanbul'da ne anlatacaksınız? Henüz bütünüyle formüle etmedim. ABD ekonomisinde ne yanlışlar yapıldı özellikle bunu anlatacağım. Herkese ABD'yi izlemesi söylendi. Şimdi farkediyoruz ki bizde çok derin hatalar yapıldı. Yönetişim, bankalar, skandallar; ekonomiyi öğrenmek için iyi bir ders. Diğer ülkeler ne yapmayacaklarını bu örneğe bakarak öğrenebilir. 'Nobel ile haklılığım tasdiklendi' IMF'nin ve Washington Konsensüsü'nün en elit eleştiricisi olarak adlandırılıyorsunuz. Ve Nobel ekonomi ödülü kazandınız. Bu haklı olduğunuzun bir tasdiki mi? Bunun bir tasdik olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama daha açmak lazım. Piyasaların çöküşü, bilginin önemi, piyasaların bilgiye nasıl ihtiyaç duyduğu; bunlar benim altını çizdiğim konular. Bunlar ekonominin parçası artık. IMF dünyanın geri kalanıyla irtibatını kaybetmiş durumda. Mükemmel bilgiye, mükemmel piyasalara dayalı bir ekonomi kullanıyorlar. Benim analizlerim Nobel'le tasdik edildi ama ekonomik anlamda daha önce zaten bir tasdik vardı. Doğu Asya'da ve Rusya'da IMF politikalarının çöküşü IMF'nin ekonomik yaklaşımlarının yanlışlığının tasdiki oldu. Küreselleşmeyi demokratikleştirmekten bahsediyorsunuz. Bunu açar mısınız? Küreselleşmeyi demokratikleştirmek derken oyunun kuralları ve bu kuralları koyan kuruluşlar daha demokratik ve şeffaf olmalı diyorum. Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası ve IMF, kuralların oluşmasında ve globalleşmenin yönetiminde etkili kurumlar. Ancak demokratik ve şeffaf değiller. IMF'nin yeni başkanının seçiminde de bunu gördük. Demokratik bir kurumda din, dil, ırk, millet ayrımı gözetmeksizin 'dünyada en iyi kim IMF'nin karşılaştığı problemleri çözebilir' diye düşünülür. Başkan açık bir şekilde seçilir. Bu böyle olmadı. ABD ve Avrupa arasında başkan Avrupalı olacak diye önceden anlaşıldı. Avrupa da 'daha önce bir Alman oldu, bu sefer de ya Fransız ya da İspanyol olsun' dedi. Bunlar kapalı kapılar ardında oluyor. Kimse de çıkıp 'bu kişi gelişmekte olan ülkelerle ilgili deneyime sahip mi, bu ülkelerin ekonomileri hakkında birşeyler biliyor mu' diye sormuyor bile. 'Tam üyelik olmasa da olur' Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin tam üyeliğini reddetmesi durumunda ülke nasıl etkilenir? AB üyeliğinin genişleme bakımından en önemli iki yönü, piyasalara erişmek ve kurumsal bütünleşmedir, ki bu Doğu Avrupa'nın gelişmiş ülke standartlarına ulaşması anlamında. Türkiye AB'ye tam üye olarak katılamazsa bile, piyasalara erişebileceği bir çeşit ortaklık kazanırsa, bu en önemli faydalardan birinin gerçekleşmesi demek. Türkiye diğer kurumsal ve hukuksal reformları da gerçekleştirirse, ki bunları yapmak için AB üyesi olmanıza gerek yok, Türkiye'ye başta direkt dış yatırım olmak üzere yatırım çekersiniz. Ülkenizde çok güçlü bir girişimci sınıfı var. Diğer ülkelerde bu böyle değil. Birinci sınıf iş adamlarınız var. Özellikle KOBİ'ler birçok ülkede gelişmenin ve iş yaratmanın motoru olmuştur. Bu alanda çok güçlüsünüz. Ben diğer insanlar kadar endişeli değilim. Tabii ki katılsanız iyi olur ama, AB sizi kabul etmezse bu hiçbir anlamda felaket olmaz. Arjantin okulun iyi öğrencisiydi, ya sonrası... Son gelişmeler Brezilya ve Arjantin'in ABD politikalarına karşı tavır alma hazırlığında olduğu yönünde. Bu konudaki yorumunuz nedir? Latin Amerika'da ABD'nin ticari politikalarının nasıl adaletsiz olduğu iyi bilinir. Burada IMF'nin politikaları da çöktü. Türkiye'de IMF'nin hep başarısız olduğu konusunda endişeler vardır ama Güney Amerika'da bu duygu çok daha güçlüdür. Arjantin 'pekiyi'lik öğrenci olarak görülürdü. Şimdi diğer ülkeler 'parlak öğrencinin durumu buysa, biz o okula gitmek istemiyoruz' diyorlar. Tarım, Cancun'daki Dünya Ticaret Örgütü görüşmelerini bölen konu olmuştu. Bu konu Brezilya ve Arjantin'i son derecede endişelendiriyor. Bu endişeyi hisseden yalnızca liderler değil, halk da aynı şekilde hissediyor. Nobel Ekonomi Ödüllü muhalif Dünyanın yaşayan en önemli iktisatçılarından biri olarak kabul edilen Prof.Joseph E. Stiglitz, 1995'te Bill Clinton tarafından ABD Ekonomi Danışmanları Konseyi Başkanlığı'na atandı. 1997'de Dünya Bankası Baş Ekonomisti olan Stiglitz, küreselleşme karşıtı görüşleri yüzünden Dünya Bankası'yla ters düşerek 2000'de görevinden istifa etti. Yale, Stanford ve Columbia gibi ABD'nin ve dünyanın en önemli üniversitelerinde ders veren Stiglitz, ekonominin yeni bir dalı olan 'enformasyon ekonomisi'nin yaratılmasına ve geliştirilmesine katkılarından dolayı 2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'ne layık görüldü. 2000 yılında kaleme aldığı ve küreselleşmenin olumlu ve olumsuz yönlerini irdelediği ''Küreselleşme ve Hayal Kırıklıkları'' ve 2003'te yazdığı ''90'ların Yükselişi'' kitapları dünyada büyük yankı uyandırdı. MİLLİYET Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:00

İLGİLİ HABERLER