Medya
  • 10.9.2006 09:53

AHMET HAKAN TARİKATA GİRMENİN RACONUNU YAZDI!..

Ahmet HAKAN  [email protected]

Tarikata giriş raconu


FARZ edelim ki taşrada terzisiniz.

Konfeksiyon çıkmış, mesleğiniz can çekişiyor. Asabınız bozuk yani. Sürekli yakınmaktasınız.


Milli Nizam’dan beri bağlandığınız partiler de bekleneni verememiş.

Peki ne olacak? Ruhunuzda kabaran o haşin dağdağayı nasıl sakinleştireceksiniz? Can sıkıntısını nasıl yeneceksiniz?

Aman dikkat: Bu durumda siz tipik bir "Sami Efendi Cemaati" aday adayı haline gelmiş oluyorsunuz.

Cemaatin yayınladığı Altınoluk dergisiyle tanışır, bir de cemaatin tebliğcilerinden biri tarafından kafalanırsanız, olay biter.

Artık yeni bir hayat başlamış oluyor sizin için: Üç ayda bir "Şeyh Efendi"yi ziyaret için İstanbul’a gitmeler, sakal bırakmalar, çocuğu Kuran kursuna yazdırmalar, kızın üzerine baskı kurmalar falan...

Siz artık "Bir terzi vardı canı sıkılan" aşamasını çoktan geçmiş durumdasınız.

* * *

Diyelim ki Güneydoğu’nun kalabalık kentlerinden birinde bütün günü kahvede parasına okey oynayarak geçiren bir gençsiniz.

Ucuz şarap içip karanlık mahallenizde naralar atarak efeleniyorsunuz.

Haytanın birisiniz yani...

Namazında niyazında babanız, "Şu zibidi adam olsun" diye yakanızdan tutup sizi Adıyaman’ın Káhta İlçesi’ne bağlı Menzil Köyü’ne götürüyor.

"Seyda Hazretleri"nin popüler kıldığı bu "tarikat köy"e, bin türlü keramet öyküsünün etkisiyle giriyorsunuz.

Köyde üç gün kaldıktan sonra "Şeyh Efendi", nihayet sizi huzuruna kabul ediyor...

"Kumara ve içkiye tövbe" diyorsunuz.

Dikkat: Keramet öyküleri, adamı kıskıvrak yakalar ve işte siz de kıskıvrak yakalandınız.

Yani artık sizin için "Menzilci" diyebiliriz.

* * *

Varsayalım ki İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde oturuyorsunuz.

Bir yandan geçim gailesi, bir yandan "Ulan kahpe İstanbul" duygusu sizi sarıp sarmalamış.

Hem tutunamamışsınız, hem de öfkelisiniz.

Meşhur "Taksi Şoförü" filmindeki Robert De Niro abimiz gibi, olup bitene acayip kıl oluyorsunuz.

Laleli fuhuş bataklığı olmuş, kapkaç almış başını gitmiş, kızlar açılıp saçılmış, ahlak, namus hak getire!

Kafayı bunlara takmışsınız.

Robert De Niro gibi alıp makineliyi tarama yapacak kadar "sert abi" olamadığınız için, bir soyutlanma girişiminde bulunuyorsunuz:

İsmailağa’daki "Şeyh Efendi"ye intisap ediyorsunuz.

Etrafınızdaki matrak arkadaşlarınızın alaylarına, laf sokmalarına falan aldırmadan bütün şeklinizi, şemailinizi değiştiriyorsunuz: Sakal, şalvar, cüppe vs...

Ve küçük dünyanızda fırtınalar estirecek ritüeller:

"Efendi"den ders almalar, gece teheccüt namazına kalkmalar, akşam namazından sonra "hatme havece" adı verilen özel ayin, Mektubat-ı Rabbani okumalar...

Dikkat: Artık siz de "ihvan"a dahil oldunuz!

* * *

Diyelim ki Kayserili yaman bir tüccarsınız.

80’den sonra işleriniz büyüdükçe büyümüş...

Bu yüzden "Allah Özal’dan razı olsun" diyorsunuz da başka bir şey demiyorsunuz.

Yaz olunca dini bütün otellere, kış olunca kaplıcalara gidiyorsunuz.

Başka da bir lüksünüz yok.

Politika sizi pek kesmiyor ama bir "sosyal içerik" ihtiyacıyla da dopdolusunuz.

Her gün kapınıza Zaman Gazetesi bırakan, bıyıkları dudaklarının üzerinde kesilmiş gayretli gençler, sizdeki "sosyal içerik" ihtiyacını hemen saptıyorlar.

Dikkat: Artık siz de "Fethullah Gülen Hocaefendi"nin hizmetlerine hasta olanlar kervanına dahil olmak üzeresiniz.

Ve işte "dünyanın dört bir yanında açılan okullar" konusunda anlatılanlar, sizin de başınızı döndürmeye başladı.

Hemen karar alıyorsunuz: Vietnam’daki koleji ben ayakta tutmalıyım.

İşte Gülen cemaatine girdiniz ve hayatınıza bir "sosyal içerik" kattınız.

"Altın nesil" yetiştirip dünyayı değiştireceksiniz. Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 03:36

İLGİLİ HABERLER