
"ALEMDAROĞLU PAŞA İÇİN ARTIK DENİZ BİTMİŞTİ!.."
İşte Tamer Korkmaz'ın Zaman'daki yazısı:
Beklenen haber geldi: "Hiçbir imparatorluk sonsuza kadar sürmez" kuralının gereği olarak ‘Rektör-Kral' Alemdaroğlu da tahtını kaybetti…
Üç hafta önce YÖK Genel Kurulu "mahkeme kararlarını uygulamadığı" gerekçesiyle Alemdaroğlu'nun görevden alınmasını oy çokluğu ile kararlaştırmış; karar Cumhurbaşkanı Sezer'e gönderilmişti. Önceki gün kararı onaylayan Sezer, Alemdaroğlu'nun İÜ'deki 7 yıllık rektörlük hayatına son noktayı koymuş oldu.
YÖK'ün 3 Eylül'deki toplantısının basına sızmasından sonraki süreçte medyada Alemdaroğlu'nu savunan epeyce yazı çıkmıştı.
Bu yazıların ortak vurgusu Alemdaroğlu'nun "laikliğe ve Atatürkçülüğe bağlılığı" idi…
YÖK'ün aldığı kararı, ‘o gizli toplantıda Alemdaroğlu lehinde oy kullanan YÖK üyelerinin' neden sızdırdığı da böylelikle belirginleşmiş oldu: Malum yayınlar, Sezer'e "Rektörü görevden alma!" diyordu…
Ne var ki, mahkeme kararları sabitti, yani Alemdaroğlu Paşa için artık deniz bitmişti.
Cumhurbaşkanı'nın bugüne kadar YÖK'e atadığı üyelerin tamamının Alemdaroğlu ile kavgalı oluşu Sezer'in kararını öngörmek için yeterliydi…
Alemdaroğlu'nun görevden alınması Gürüz yönetiminin engellediği birçok davanın da önünü açacak: Alemdaroğlu hakkında savcılığa intikal eden konular arasında "usulsüz harcamalar"dan "ihaleye fesat karıştırma"ya kadar birçok dosya var. Kuşkusuz en başa rektör-kralın ‘yargı kararlarına uymayışını' yazmak gerekiyor.
Alemdaroğlu Paşa'nın en baba icraatları ise savcılığa intikal etmemiş olanlarıydı!
Meşhur icadı "ikna odaları"nı unutmak mümkün mü, hiç?
"Odalarda Işıksızım!" atraksiyonu Alemdaroğlu'nun 21. Yüzyıl'a giriş hazırlıkları kapsamındaki "en çağdaş!" uygulaması idi…
Alemdaroğlu'nun savaşı sadece "irtica"a karşı değildi, rektör-kral "bilimle savaş!"ta da zirvedeydi: Mesela, Amerikalı doktorun kitabındaki paragraflarla kendi kitabındakiler o kadar birbirine benziyordu ki, görenler iki kitabı 'tek yumurta ikizi' sanıyordu…
İÜ rektörü, kimi zaman Gürüz Paşa ile birlikte en ön safta Ordu'yu göreve çağırıyor; kimi zaman da kendisini başkomutan sanıp Yunanistan'a savaş açabiliyordu!
Özel zevkleri arasında hükümetlere laikçi diskurlar çekmek, onlara -gözlerini faltaşı gibi açarak- hadlerini bildirmek vardı.
Kemal Alemdaroğlu tahtını kaybettiğine göre, hepimize çok büyük bir iyilik yapmasının zamanı artık geldi demektir!
Devrik kral, YÖK'ün emekli komutanı Gürüz'ü de yanına alıp pekala siyasete atılabilir ve "gücünü" dosta düşmana-cümle âleme gösterebilir. Azledilen rektör-kralımızdan bunu beklemek en doğal hakkımız!
Ne ki, Alemdaroğlu'nun bizlere böyle bir iyilik yapabileceğini sanmıyorum. O gücünü "kurulu düzenin söylemine sadakat"ten aldığını elbette biliyor.
Siyasette ise milli irade-seçmen var. "Of aman ne kadar da kötü bir durum!"
Alemdaroğlu bu göreve layık olduğu için orada değildi; resmi görüşü herkesten iyi seslendirdiği için rektör ilan edilmişti. Onun bağlılığı Türkiye'nin olmazsa olmazı laikliğe değil, -laikçiliğe idi!
Kurulu düzenden aldığı güçle "astığı astık kestiği kestik" bandında sürat yapmayı tercih etti…
"Kapıkulları gibiyiz" diyerek kendisini eleştiren öğretim üyesini bile gözünü kırpmadan kapının önüne koyuveriyordu.
Neticede, yaptıkları kırkı aşmıştı: Laikçilik zırhı artık onu koruyamaz oldu. Filmin sonuna gelindiğinde, rektör-kralın biletinin kesilmesi için düğmeye basan da -laikçilik konusunda en az Alemdaroğlu kadar hassas olan- Teziç'ten başkası değildi.
Şimdi ne mi olacak? Alemdaroğlu'nun şahsi değil ama resmi çizgisini aynı sadakatle sürdürecek bir başka karakter oyuncusu atanacak, İÜ rektörlüğüne…
Mustafa Erdoğan'ın geçenlerde muzipçe sorarak cevapladığı gibi: "-Memlekette Alemdaroğlu kıtlığı mı var?”