Medya
  • 30.11.2022 00:13

Allah'tan istemek...

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH
Kulun mayasında istemek vardır.
İnsanoğlunun doğası, sonu gelmeyecek istekler deryasıdır.
Allahü teâlâ Azimüşşan, kullarını ezelden aciz yarattığı için, aciz olan kul sürekli bir şey ister. Kimi farkında olarak, kimi farkında olmadan ister.
Rabbimiz sonsuz merhameti olduğu için isteyene, istediğini verir.
Dünyayı isteyen dünyayı alır. Ahireti isteyen ahireti alır. Onun için kim ne isterse onu alır.
Mümin olsun kâfir olsun böyledir.
Kâfirler dünyayı istedikleri için, Allahü teâlâ onların dünyalıkları bol bol ihsan eder. Ama onların istemediği ve sahip olmak için bir çaba göstermediği ahiretten hiçbir şey vermez.
Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz, düşmanı olan kâfirleri nimetlerinden mahrum bırakmaz. Onları yedirir, içirir dünyada rahat ettirir.
Kâfire bu ihsanlarının sırrı Besmele ’de gizlidir.
Rahmân, “Rahmeti her şeyi kuşatan” demektir.
RAHMAN ism-i şerifi; dünyada, dost olsun düşman olsun, layık olsun olmasın, mümin olsun kâfir olsun, bütün yaratıklara rızık ve sayısız nimetler veren demektir. 
Yüce Hak, dünya hayatında yarattığı cümle varlıklarını işte bu rahmetiyle kuşatır.
Yüce Hak bunu yaparken de Mümin-Kâfir, İnsan – Hayvan ayırımı yapmaz.
RAHİM ism-i şerif ise sadece Müminlere özeldir.
Rahim ism-i şerifi ile Mahşerde imanlı kimselere ihsan olacak.
Rahîm ism-i şerifi;  ahirette yalnız Müslümanlara merhamet eden Müminleri rahmetiyle kuşatan demektir.
İşte bizim böyle bir Rabbimiz var.
Kim düşmanının karnını doyurur?
Cenabı Allah’ın büyüklüğüne bakın.
Kâfirleri bile bu dünyada mutlu ediyor. "Bunlar da benim kulum" buyuruyor. Ben kulumun rızkına kefilim dediği için, kâfirlerin bile rızkını eksik etmiyor. İşte bizim böyle bir Rabbimiz var.
Bunun için ne kadar şükretseniz azdır.
Mümin, bu dünyadaki sıkıntıları baştan kabul etmiş kişidir. Teslimiyet bunu gerektirir.
Bir mümin, bu dünyaya gönderiliş nedenini böyle bilmelidir.

Burası sıkıntı yeridir. Rahat ve huzur sadece ahirettedir.
İmanlı bir kişi, o dünyada rahat ve huzur arıyorsa, boşa kürek çekiyordur. O işi imansızlarda yapıyor. Müminin hayal ettiği rahat ve huzurlu hayatı, o dünyada bulması mümkün değildir.
Ancak hayal ettiğinden çok daha ötesi, tahmin edemeyeceği kadar ötesi, sadece cennette vardır. Cennette var olan bir şeyi, dünyada aramak ahmaklıktır.
Sıkıntı; Allahü teâlâ’nın kullarını şükür ile imtihanındaki en önemli araçtır.
Bunu böyle bilip; sıkıntılarınızı dert etmek yerine, üzülmek yerine, bu sıkıntıları verdiği için Allahü teâlâ ’ya şükür etmeniz gerekir.

Rabbimiz bir kuluna sıkıntı verdiyse, o kulunu imtihana değer gördü demektir.
Rabbimiz tarafından imtihana değer görülmek, çok büyük nasiptir. Böyle bir imtihanı sabırla geçmek, işte bu yüzden çok kıymetlidir.
Sözün hulasası sıkıntı var ise, hayat belirtisi vardır. Sıkıntı yok ise, ahireti anlamda ölüm zuhur etmiştir. Yani kişi yaşarken ölmüştür.
Şeytanın size hayal kurdurduğu o huzurlu yaşam yalanına kanıp nefsinizin kölesi olmayın. Bunun o dünyada hiç gerçekleşmeyecek hayali bir şey olduğunu kabul edin.
Bunu böyle kabul eder, dert ve sıkıntılarınızın Allahü Teâlâ’dan geldiğine inanır, “ Sevgiliden gelen her şey güzeldir” der iseniz, Mutlak yaşarken de ödüllendirilirsiniz.
Sonsuz huzurun yani cennet nimetlerinin minicik bir parçası dünyada zuhur eder ki; ona da şükür etmek icap eder.


Unutmayın ki Allahü teâlâ, her kulunu sıkıntı imtihanına almaz.
Bir kişinin hiç sıkıntısı yoksa o kişi ahiret nimetlerinden tamamen mahrum kalmıştır.  Çünkü Allahü Teâlâ, nimetlerini o kişiye dünyada ona tattırarak, ahiret nimetlerinden mahrum kılmıştır. Dolaysıyla onların görüp görebileceği nimet, o dünyada aldığı zevkler kadardır.
Onun için kâfirler son derece lüks yaşam sürerler. Onların görüp görebileceği bu kadardır.
Dünyada sıkıntı çekip,  bu sıkıntıların Allahü Teâlâ’dan olduğunu bilip, buna sabır eyleyenler ahirette öyle bir rahat edecekler ki; bu rahatın sonu olmayacak.
Allahü teâlâ bir kuluna iki tarafta da aynı şeyi vermez.
Dünyada gülen ahirette ağlar.
Dünyada ağlayan ahirette güler

İşte Müslüman ile kâfirin en büyük farkı budur.
Allahü teâlâ kullarına isteyin buyurdu.
Müminler ise ahireti ister, dünyayı istemezler.
İşte bu istek; Allahü teâlâ’nın çok hoşuna gider. Ahireti isteyen bir mümine, onun yanında dünya nimetleri de hediye eder. İşte bu rabbimizin ihsanıdır.
Bir mümin bilmelidir ki; Allahü teâlâ’nın ihsanı sonsuzdur. Kime ne dilerse onu verir. Çünkü mülkün tek sahibi odur.
Kul acizdir. Kul mahkûmdur. Kul gücü yetmeyendir. Elbette ki;  bir şekilde olan bir kul rabbinden talep etmelidir.
Rabbimiz, kullarının kendinden bir şeyler istemesinden çok memnun olur.
Allahü teâlâ’dan talep etmek her kula haktır. Ancak isterken haddini bileceksin.
Talebi gerçekleşmeyince rabbine küsmek, Allah muhafaza küfre götürür.
Kullar Allahü teâlâ’nın kendisine verdiği bu hakkı,  ömür sonuna kadar kullanabilirler, ama kararı Rabbine bırakır.
Allahü teâlâ’dan bir şey dileyip de, dileği gerçekleşmeyen bir kişi bunun nedenini ve hesabını soramaz.

Gerçekleşmeyen bir talebin sorgusu, Allaha hesap sormak olur.
Allahü teâlâ; neyi, nerede ihsan edeceğini en iyi kendi bilir.
Bugün istenen bir şey, belki 10 yıl sonra zuhur eyler.
O yüzden, “istedim vermedi” diyen ziyandadır.
Mülkün sahibi, her şeyin sahibi talep edilen şeyi verme zamanınızda belirleyicisidir.
Şüphesiz ki onun belirlediği zamanın bir hikmeti vardır.
Her şeyin en iyisini ve en doğrusunu bilen yüce Rabbimiz,; eğer bir talebi yerine getirmediyse, biliniz ki onda sizin bilmediğiniz bir hayır vardır.
Bu hayrı bilmeden, gerçekleşmeyen bir talebe üzülmek de doğru değildir.

Burnunun ucunu görmekten aciz olan bir kul, Allahü teâlâ’nın kararının hikmetini nasıl bilsin.
O yüzden kulluk görevini yapıp hacetimizi arz edelim ama takdiri Allahü teâlâ ’ya bırakalım.
Allahü teâlâ’dan bir şeyi isterken sakın ha aceleci olmayın. İsteyin ve takdiri Allahü teâlâ ‘ya bırakın. Allahü teâlâ’nın takdirine bırakılan bir işi neden niçin nasıl diye sorgularsanız, bu Allahü Yüce Hakkın hoşuna gitmez.
Allahü teâlâ’nın Hoşuna gitmeyen bir işte hayır beklemek ise ahmaklık olur.
Şunu unutmayın ki; gerçekleşen veya gerçekleşmeyen bütün talepler, bir kul için en iyisidir. Çünkü Allahü teâlâ Azimüşşan, Habibinin yolunda olanlara kötü bir şey yapmaz. Onlar için en doğru ve en uygun zamanı gözetir.
Bu yüzden Allahü teâlâ’dan isteyin ama onun kararına uyun. Çünkü Rabbimizin o kararı bizim için de en doğru karardır.
Evliyanın en korktuğu şey;  Allahü Teâlâ’nın bir işine ve Allahü teâlâ ‘ya ait olan bir şeye, müdahil olma kaygısıdır. Evliyalık yolunun birinci gereği takdiri Allahü teâlâ ‘ya bırakmaktır.
İşte nefsin arzularına ters gelen şey budur. Çünkü nefs, istenilen bir şeyi çabucak olmasını ister. Nefsin aceleciliği, Allah muhafaza çok insanı imansız eylemiştir.
Nefs öyle tehlikelidir ki; dünyayı gösterir, ahireti götürür. Onun varlık nedeni de budur.
VESSELAM

METİN ÖZER



 

Güncellenme Tarihi : 30.11.2022 00:17

İLGİLİ HABERLER