Ölü şairlere karşı çok öfkelidir Attilâ İlhan. Ölüyü tokatlama bahsinde kimseler onun eline su dökemez. Bir vakitler 'Şairler ayakta ölür' diyerek Turgut Uyar üzerinde gerçekleştirdiği bu eylemi bu kez Can Yücel ve Cemal Süreya'ya yöneltti. Daha çirkini, ölüleri tokatlayıp bir tarafa bırakırken üstat, onların şiirini değil şahsiyetini konu edinir. Vakit gazetesindeki söyleşide Attilâ İlhan, Can Yücel'in 'Medrano Sirki'ndeki gibi' palyaçoya, soytarıya döndüğünden dem vuruyor, ''Acırdım ona'' diyor. Cemal Süreya da öyle: ''Çok severdim. İyi bir çocuktu, mahvoldu gitti.''
Soruda komünistlik, toplumculuk, ideoloji yok ama üstat kendini en baş, en birinci 'toplumcu şair' gördüğünden, lafı oradan açıyor.
Ama şiir ve şair için olmazsa olmaz gibi gördüğü ilkeler aynı söyleşide değişebiliyor: ''Ben şairleri bir kere muhafazakâr diye ayırmam. İyi veya kötü diye ayırırım. İkisi birbirine taban tabana zıt olmasına rağmen, Necip'le (Fazıl) Nâzım ikisi de Türkiye'nin Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği en iyi iki şair. Ha, biri Müslüman, tamam o onun kendi bileceği iş. Ben şiirine bakarım, şiiri güzel mi değil mi? Şiiri güzel...''
Demek ki, bütün ölü şairleri dövmüyoruz, şairin ideolojisine ve hayatına değil, şiirine bakmak gerekiyor! Öyleyse birilerine yönelik kıyıcı öfke niye? Her şeyi bir yana bırakıp sadece şiire baktığımızda ilginç bir durum çıkıyor karşımıza. Can Yücel, Cemal Süreya ve Turgut Uyar, 1950'lerde ilk ürünlerini veriyor. Attilâ İlhan'ın en parlak dönemidir o. 1970'lere, 80'lere gelindiğinde üç ismin de şiirini başlangıçtakinden çok farklı yönlere çevirdiğini görüyoruz. İlhan'sa adeta sabit bir mesai sürdürüyor; ilk kitabı 'Duvar'dan beri 60 yıl boyunca aynı şiiri evire çevire yeniden, yeniden yazıp duruyor. Sadece bu durum göz önüne alınırsa Attilâ İlhan'ın değişime, arayışa, yeniliğe karşı durduğu söylenebilir. Bu yönde uğraşanlardan hoşlanmıyor. Olumladığı Necip Fazıl'a bakın; düşüncesiyle ve şiiriyle muhafazakâr. Ne var ki, işinde, eyleminde, şiirinde muhafazakâr olan Attilâ İlhan, değişimi temel ilke edinen devrimciliği, komünistliği, toplumculuğu kimselere bırakmıyor. Nasıl bir devrimcilik? 12 Eylül darbesi Atatürk'ü kalkan yaparken, bunu destekleyen tek isim geliyor aklıma: Attilâ İlhan! O günlerde yine darbe destekçisi Yankı dergisi, kendisini kapak yapıp yılın adamı seçmişti galiba. Onu da geçelim. 40 yıldır Sultan Galiev üzerinden söylediklerine baktığınızda, Attila İlhan'ın kendisinden çok önceki bir düşünceyi izlediği görülür. 1930'larda 'inkılaba ideoloji oluşturmak' için yola çıkan 'kadro'cu hareketin 'kapitalist ve komünist olmayan üçüncü yol' tezidir bu. Ki, o da yine dönemin ideolojik ikliminin estirdiği nasyonal sosyalizme çıkar bir ucuyla. Örnekleyelim: Vakit'teki söyleşide İslamcı yayın organlarından Yarın dergisindeki şu satırları alıntılıyor üstat: ''Kapitalizm ve kapitalist dünya sistemi; insanlığa, insanlara kan, gözyaşı, soykırımlar ve hayal kırıklıklarından başka bir şey vermiyor.''
Ve ekliyor: ''Ben bunun altına rahat imzamı atarım. Niye? Çünkü adam gerçeği görüyor.'' Evet ama benzer ifadeleri Hitler'de de bulabilirsiniz. Kısaca, başkalarını yargılayan Attilâ İlhan'ın kendi durduğu yere bir kez daha bakması önerilir.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:37