Medya
  • 13.8.2002 11:16

AYDIN DOĞAN: DÜNDAR´LA ÇÖLAŞAN BANA PAHALIYA MAL OLDU

KAYNAK : Haber Vitrini Aydın Bey DÜNKÜ Cumhuriyet Gazetesi'nde Leyla Tavşanoğlu'nun bizim patronumuz Aydın Doğan'la yaptığı ilginç bir söyleşi vardı. Aydın Bey açık insandır. Bu söyleşide ilginç şeyler söylüyordu. Bir bölümünü aktarıyorum: ‘‘Tabiri caizse yayıncılık biraz yiğitlik, yürek işidir. İki tane gazeteciyi, isim vererek söylüyorum, Uğur Dündar'la Emin Çölaşan'ı Türkiye'de kolay kolay taşıyacak gazete sahibini zor bulursunuz. Bunlar bana öyle pahalıya mal olmuşlardır ki... Ama ben hiç bakmadım bile. ‘Bunları işten çıkarın' demediler, ‘Bunları kontrol altına alın' dediler. ‘Bana bunu kesinlikle yaptıramazsınız' dedim. İşlerimi mahvetmek için tebliğler çıkardılar. Yani şunu anlatmaya çalışıyorum, eğer yayıncı her gelen baskıya karşı gazetecisini işten çıkarır ya da baskı altında tutmayı kabul ederse, bu yayıncılık olmaz. Ben bir kampanyada bir milyar dolara varan para toplayacaktım. Uğur ve Emin için bu parayı feda ettim.’’ *** Aydın Bey'in anlattığı olay doğrudur. Gazetenin otomobil kampanyası, sırf Uğur'la benim patron ve Ertuğrul Özkök tarafından ‘‘kontrol altına alınmamız’’ kabul edilmediği için dönemin siyasi iktidarı tarafından çeşitli bahanelerle durdurulmuştur. O dönemde Uğur televizyonda, ben yine Hürriyet'teyim. Bir gazetecinin ‘‘kontrol altına alınması’’ nedir? Yazılarına müdahale edilmesidir. Örneğin Tansu Çiller başbakan ise, onun hoşuna gitmeyecek, eleştirecek yazı yazılmamasıdır. Ya da gazeteciye ‘‘falanca hakkında olumsuz şey yazma’’ denilmesidir. Başkaları için bir şey söyleyeyem. Şimdi yazacağım şey tamamen benimle ilgilidir. Hürriyet Gazetesi'nde bugüne kadar ne Aydın Doğan, ne de Ertuğrul Özkök'ten bir gün olsun ima yoluyla bile direktif veya istek almadım. Bazen öyle günler oldu ki, Aydın Bey'in çok sevdiği kişiler, hatta çok yakın dostları hakkında ağır yazılar yazdım. Bazen de çok kızdığı kişileri övdüm. ‘‘Şunu yaz, bunu yazma, keşke böyle yazmasaydın’’ olayını asla yaşamadım. Bir gazetecinin en büyük mutluluğu budur. Köşe yazarı özgürse, bilgisi, birikimi, vicdanı doğrultusunda ve hiç kimsenin etkisi altında kalmadan özgürce yazabiliyorsa, dünyanın en mutlu insanıdır. *** Okuyucular bir konuyu daha, çok haklı olarak merak eder: ‘‘Köşe yazılarına sansür uygulanır mı?..’’ İtiraf ediyorum, bunu birkaç yıl önce bir kez yaşadım. Geçtiğim yazının bazı bölümleri ertesi gün yoktu. Benden habersiz çıkarılmıştı. O gün ortadan kayboldum ve yazı yazmadım. Ertesi gün bu köşede ‘‘Emin Çölaşan'ın yazısı elimize ulaşmamıştır’’ diye bir not çıktı... Ve bu, ilk ve son oldu. Bu olay birbirimizin dilini daha iyi anlamamıza yardım etti. (Bu notu da sadece kendim için düştüm.) Pek çok gazetede bazı köşe yazılarının patron veya gazete yönetiminin isteği doğrultusunda yazıldığını, aynı istek doğrultusunda belli konuların yazılamadığını, hatta sansür edildiğini de biliyorum. Bunu bütün gazeteciler biliyor. *** Aydın Bey geçenlerde Ankara'ya geldiğinde topluca sohbet ediyoruz. Ertuğrul, Sedat, Bekir... Söz döndü dolaştı, bazı medya patronlarının üçkáğıtlarına, vurgunlarına, kendi yayın organlarını kendi parasal ve siyasal çıkarları için kullanmasına geldi. Aydın Bey şöyle dedi: ‘‘Eğer benim de bir namussuzluğumu biliyorsanız yazın veya açıklayın. Eğer müdahale edersem şerefsizim.’’ Dün bizim gazetenin ekinde verilen ‘‘Buyurun İstediğinizi Sorun’’ kitabını okumadınızsa, mutlaka okuyun. Türk medyasının en büyük grubunun, TBMM Komisyonu'na yaptığı açıklamalar çok ilginç. Aydın Doğan Türk basınının hem en büyük, hem de en kıdemli patronu. Yanlışları, eksikleri, elinin epeyce sıkı olması gibi eleştirilecek yönleri elbette var. Örneğin basından sendikayı sildi. Dün kendisine bunu sordum, şöyle dedi: ‘‘Önceleri sendikasızlığı içime sindiremiyordum. Şimdi sindiriyorum çünkü bu yanlış anlayıştaki sendikalar bizi batıracaktı.’’ Doğrudur, yanlıştır bilemem. Patronla ilgili yazı yazmak zor iştir çünkü hadise çok boyutludur. Yazının sonuna gelirken şunu açıkça belirteyim: Aydın Bey'i hem çok severim ve olumlu yanlarını görürüm, hem de yanlışlarını görür, yüzüne karşı eleştirir, bazen de arkasından konuşurum. Birkaç ay zamanım olsaydı onunla dört dörtlük bir söyleşi yapmak, üzerine gidip her yönden deşmek isterdim. Ortaya çok renkli bir kitap çıkardı. (Hürriyet) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 17:41

İLGİLİ HABERLER