Ayşe Arman,Türkiye’de yazıları ve yazarlığı en çok tartışılan kalemlerimizden. Benim de gazeteci ve okuyucu olarak ona ilişkin görüşüm var. Önce o görüşümü aktarayım ki, yazdıklarım yanlış yönlere çekilmesin.
Bence Ayşe Arman çok iyi bir ropörtajcı. Söyleşilerine doğallığını da katıyor. Kaçırılan Zeynep konusunda da bu doğallığı bana göre başarısını kanıtladı.
Onlarca gazeteci tarafından sorularla didik didik edilen, saatler boyu medya ordusunun içinde kalan Zeynep’e sevgilisinin olduğunu söyletmeyi bir o başardı. Bence Zeynep bu soru sorulsaydı başkalarına da cevap verirdi ama yanılmıyorsam ‘’Sevgilin var mı ‘’ sorusu sadece Ayşe Arman’dan geldi.
Yazarlığına gelince, yazılarının da çoğu çok iyi bana göre . Ama nedense onun yazılarını günlük bir gazeteye değil, haftalık ya da aylık bir dergiye daha çok uygun diye düşünüyorum. Hani o meşhur ‘’Sex and the City’’ dizisindeki yazar Sarah Jessica Parker’ın (dizideki kullandığı ismi unuttum) köşe yazdığı haftalık dergi gibi… Ama neyse, günlük gazetelerimizin bazıları da gazete olmaktan çıktı ya.. Ayşe Arman’ın bu başarısını düşünürken aklıma geçmişten çok ilginç bir olay geldi.Malum dinozor olduk ya. Bizde anı çok…
Yaklaşık 13 -14 yıl öncesi… Ercan Arıklı’nın meşhur Nokta Dergisi… (meşhur diyorum çünkü o günlerin Nokta’sı çok etkindi ve bugün bir çok ünlü yazar, televizyoncu, yönetici o dönemin kadrosundaydı) Ben de Ankara’da parlamento muhabiriyim. Bugün bile bitmemiş olan CHP (SHP) parti içi kavgalarını yazıp duruyorum. (Yani yaza yaza bitiremedik şu sosyal demokratları )
Ankara Konur sokakta çok hoş bir ofisimiz var. Erdal ile İlter adlı iki acar gazeteci, (Erdal istihbarat şefiydi) bir ihbar almışlar. Adamın biri mankenlik ajansı kurmuş, gazetelere ilanlar vererek saf kızları kandırıyor. Kandırma dediğim adam çapkın, gelen kızlara asılıyor. İhbarcı kız, ailesinden korktuğu için röportaj vermeyince, bizimkiler bu olayın gerçek olup olmadığını ispat etmek istediler. Gazeteci bir kız lazım. Ben hem mankenlik ölçülerine sahip olmadığım hem de siyaset gibi çok ciddi (!) haberlerle uğraştığım için razı olmadım.
İstanbul merkez de, haber ilginç olduğu için bizimkilere yardım etmek istedi ve bürodan güzel bir muhabir gönderdi Ankara’ya. Güzel muhabir tahmin ettiğiniz gibi Ayşe Arman. Heyecanlı bir gazeteciydi Allah için, gözünü kırpmadan işe balıklama daldı. Ajans sahibini aradı, randevu aldı. Güzelce süslenip gitti, gazeteci olduğunu söylemeden. Plana göre Ayşe teybiyle adamın çirkin tekliflerini kaydedecek, bir şekilde (o zaman cep telefonları henüz çıkmamış) bizim çocukları haberdar edecek. Bizim çocuklar da foto muhabiriyle baskın yapıp, adama yaptıklarının hesabını soracak. Plan güzel de bizim çocuklar ne olduysa kapı numarasını karıştırmışlar. Çapkın ajans sahibi Ayşe’nin güzelliği karşısında nutku tutulup, kapıları kilitlemez mi.
Ayşe bizimkileri bekler bekler ortada kimse yok. Kapıları filan vurarak zor bela adamın elinden kurtulur.
Bugün espriyle anlattığıma bakmayın. Aslında o gün ne kadar ciddi bir tehlike atlatmış olduğunu Ayşe’nin biliyorum. Gerçekten gazetecilik çok hassas bir meslek. Her konuda kuyumcu titizliğiyle çalışmalı diye bitiriyorum.
Aslında bitiremiyorum. Çünkü Nokta Dergisi deyince o kadar çok şey var ki anlatılacak. Mesela Sedat Peker’le ilgisi olduğu iddia edilen, gözaltına falan alınan Madam lakaplı Nalan Güney’in de birkaç ay Nokta’nın Ankara bürosunda çalıştığını hatırlıyorum.
Yanılmıyorsam Aycan Giritlioğlu ya da başka bir yöneticinin, (çok emin değilim, ama Aycan bey onu çok tutardı) yakını olarak işe girmişti. Gözlüklü (aynı gözlükleri takıyor) cin bakışlı bir genç kızdı. Birkaç ay çalıştıktan sonra galiba gazetecilikte gelecek görmedi, turizm sektörüne girdi. Olaylara şimdi bakıyorum da, evet yeni mesleği ekonomik olarak iyi imkanlar getirmiş ama şimdi de bedel ödüyor. Neyse, arayı çok açmadım değil mi… İyi günler…