
BABACAN: KIBRIS AB İÇİN ENGEL DEĞİL
ZAFER ÇAKMAKANKARA - Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) sürecinin Kıbrıs yüzünden tıkanmayacağını belirterek, "Türkiye'nin AB sürecinde aksama olursa, bunu AB'nin dünyaya izah etmesi çok zor olur" dedi.
Babacan, gazetelerin Ankara Temsilcileri ile biraraya geldiği toplantıda, Türkiye-AB ilişkileri ve müzakere sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. AB sürecinde Türkiye'nin önüne engel olarak çıkarılmak istenen Kıbrıs konusuna ilişkin görüşlerini açıklayan Babacan, "Türkiye'nin AB sürecinde aksama olursa, bunu AB'nin dünyaya izah etmesi çok zor olur. Diyecekler ki, 'Bunlar bahane, bunların arkasında başka şeyler var.' Arkasında medeniyetler arasındaki ilişkiden tutun da Doğu-Batı zeminindeki çatlaklara kadar. Bunu AB'nin dünyaya anlatması çok zor olur" dedi.
Türkiye'nin AB sürecinde aksama olması halinde, arkasından gelebilecek gelişmeleri AB'nin gördüğünü belirten Babacan, AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olie Rehn'in de "tren kazası" ifadesini AB'yi önceden uyarmak için kullandığını ileri sürdü. Babacan, tren kazası konusunun tüm AB üyesi ülkelerin Başbakanlarının kafasında olduğuna dikkati çekerek, "Bunu karikatür krizinde de yaşadık. Türkiye'nin AB sürecinde Kıbrıs yüzünden kopukluk, bir aksaklık olursa, bunun Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki yansımaları artık iyi görülmeye başlandı" diye konuştu.
Babacan, Kıbrıs yüzünden bu sürecin tıkanmaması gerektiğinin de altını çizerek, bu konudaki çalışmaların devam ettiğini kaydetti. AB'nin Türkiye'nin vizyonu olduğunu ifade eden Babacan, bu vizyon sayesinde Türkiye'nin 10-20 yıl sonra nasıl bir ülke olacağının belli olduğunu vurguladı. Türkiye'nin AB perspektifinin ekonomi için ne kadar önemli olduğuna işaret eden Babacan, "Özellikle doğrudan yatırımcılarla konuştuğumuzda gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda uzun vadeli bir perspektif göremiyorlar. Venezuella deyin, Bolivya deyin, Brezilya deyin. 10 sene sonra nasıl bir siyasi yapılanma, nasıl bir rejim. Özel sektöre 10 sene sonra orada nasıl bakılacak. Bunu bilmek çok zor" dedi.
"ŞİMDİYE KADAR BRÜKSEL'E 54 HEYET GÖNDERDİK"
Babacan AB perspektifi sayesinde Türkiye'nin nasıl bir ülke olacağının, nasıl bir demokratik yapı olacağının, insan hakları uygulamalarının nasıl olacağının, ekonomik perspektifinin nasıl olacağının, mikro reformlarda nereye doğru gidileceğinin belli olduğunu kaydetti. Yatırımcıların Türkiye'nin geleceğini AB müktesebatına bakarak bildiğini ifade eden Babacan, uzun vadeli ekonomik kalkınmanın temelinde AB perspektifi olduğunu ifade etti.
Babacan, dünyada yaşanan dalgalanmalara karşılık yatırımcının Türkiye'ye geldiğini ifade ederek, "Dalgalanmaların en şiddetli olduğu dönemde bile geliyor yatırımcı. Niye? Biliyorlar ki bunlar gelip geçici. 3-5 ay. Ama bundan 10 sene sonra nasıl bir Türkiye olacak biliyorlar" şeklinde konuştu. Babacan artık yatırımcının 10 yıllık hesap yaparak Türkiye'ye geldiğine dikkat çekti. Türkiye'nin AB takviminde en ufak bir aksama olmadığını vurgulayan Babacan, her şey pürüzsüz gittiği için bu sürecin sessiz sedasız yürüdüğünü dile getirdi. AB sürecinin neden tek bir kurumun denetiminde yürütülmediği ve kendisinin yoğunluğu nedeniyle yeterince zaman ayıramadığı eleştirisine de cevap veren Babacan, kendisinin stratejik kararlar vererek, ekipleri yönlendirdiğini söyledi. Başmüzakereci olarak kendisinin her işin teknik detayıyla ilgilenemeyeceğine işaret eden Babacan, "Arkadaşlarımız tam bir ekip anlayışı içinde çalışıyorlar. Pek çok konuda yetkilerimizi zaten belli ölçüde kullanıyorlar. O kadar basit basit imzalar geliyor ki. Stratejik ve Siyasi karar gerektiren konular ancak bize geliyor" diye konuştu. Babacan, kamu alımları ve benzeri konularda olduğu gibi AB ve ekonomi konularının birbirinden ayrılmasının imkansız olduğunu da hatırlattı. Türkiye'nin, tarama ve fiili müzakereleri yürüten heyetlerin çok karmaşık ve kalabalık olmasından dolayı önce eleştirildiğini ancak tarama süreci ilerledikten sonra bu eleştirilerin yerini beğeniye bıraktığını ifade eden Babacan 29 konuda tanıtıcı, 25 başlıkta da detaylı tarama yapıldığını söyledi. Babacan, "Toplam şimdiye kadar Brüksel'e 54 heyet gönderdik. Bu heyetlerde yer alanların sayısı 45'ten başlıyor,170'e kadar ulaşan heyetimiz oldu. Nereden baksak 2 binin üzerinde kişi bu çalışmaların içinde fiilen bulundu" diye konuştu.
Babacan Türkiye'nin "Müzakere Pozisyon Belgesi" hazırlanırken sivil toplum kuruluşlarından da görüş alındığını ifade etti.
"AB SÜRECİNDE TARZ DEĞİŞİKLİĞİNE GİTTİK"
AB konusunun çok geniş bir alan olduğunu, AB'nin siyasi boyutunu tamamen Dışişleri Bakanlığı'nın yürüttüğünü belirten Babacan, "Biz tamamen müktesebata uyumla ilgili konularda çalışıyoruz. Bunlar da nedir, yapısal ve makro reformları kapsayan bir alan. Hazine, Türkiye'de yapısal reformların tamamını gören ve takip eden bir kurumdur" açıklamasında bulundu.
Babacan, AB sürecinde tarz değişikliğine gittiklerine işaret ederek, eskiden daha çok "her şeyin pişirilip kurumlara empoze" edildiğini, ilk dönemlerde her şeyin Hazine'de toplandığını ancak şimdi ise her bakanlığın kendisiyle ilgili konulara odaklandığını söyledi. Bu kapsamda Dünya Bankası ve IMF'e "Siz hangi bakanlıkla ilgili bir reformu konuşmak istiyorsanız, bu reformla ilgilenen o bakanlıktır dolayısıyla işlerinize o bakanlıktan başlayacaksınız" denildiğini ifade eden Babacan, reformların empoze edilmesinden öte gerekliliği konusunda ilgili bakanlıkların ikna edilmesinin önemine değindi. Babacan kurumların ikna edilmesi sonrasında reformların uygulamaları sırasında aksaklık çıkmayacağını söyledi. Babacan artık IMF ile Dünya Bankası'na muhatabının Hazine değil de kurumlar olduğunu kaydederek şunları söyledi:
"Tamam biz Hazine olarak hep oradayız. Sıkıntı olursa yardımcı oluruz. Ama ağırlıklı olarak kurumlar üzerinden gideceksiniz ki, o kurumlar kendi yaptıklarına inansınlar ve o reformları uygulasınlar. Hazine'nin fonksiyonu biraz daha mesafeli ama çok yakından bir takip. Çok karışmayan ama yakından takip eden, sıkıntı çıktıkça gelip mutlaka müdahale eden bir kurum haline geldi. Doğrusu da buydu."
Aynı anlayışın AB müzakerelerine de taşındığını belirten Babacan, "AB Genel Sekreterliği, artık herkese çok hakim bir kurum değil. Tam tersine diğer kurumların hizmetinde, diğer kurumların reformlarına yardımcı olan ve AB Komisyonu ile iletişim trafiğini sağlayan bir kurum. Biz merkezde asla devasa bir AB mekanizması kurmayacağız. Kurumların bizzat işin içinde olduğu ve kendi reformlarını kendilerinin yaptığı bir yapı öngörüyoruz" şeklinde konuştu. Babacan, yapısal reformların IMF görüşmelerinde hızla gündemden düştüğünü, bundan sonra yapısal anlamda IMF ile hiç ilişiğin bulunmayacağını belirterek artık daha çok para ve bütçe politikalarında çalışacaklarını, yapısal reformlara da daha çok AB çerçevesinden devam edeceklerini ifade etti. Babacan, Türkiye'nin AB süreci için Brüksel'de de hazırlık yapıldığını açıkladı. Bunun için birkaç binaya bakıldığını vurgulayan Babacan, "Ayrı bir mekan, yeni bir yapılanmayı Brüksel'de de kurmamız gerekiyor. Müzakere sürecini tamamlayıp üye olduktan sonra şu andaki daimi temsilcilik çok daha kalıcı hale getirilecek" dedi.
"REFORMLARA DEVAM"
Toplantıya katılan AB Genel Sekreteri Oğuz Demiralp ise Türkiye'nin AB sürecinde reformlara devam ettiğini belirtti. Bunun en somut örneğinin 9. paket olduğunu kaydeden Demiralp, Eylül-Ekim aylarının siyasi reformlarda ilerlenmesi açısından önemli olacağını vurguladı. Türkiye'nin bazı konularda fiili müzakerelere başlaması için konulan, ancak kamuoyu tarafından engel olarak değerlendirilen açılış kriterlerine de değinen Demiralp, "Açış kriterleri yanlış anlaşılabiliyor kamuoyunda. Sanki bir takım engeller konuldu ve müzakere kesildi gibi bir izlenim doğuyor. Bu doğru değil. Açılış kriterleri olsa da olmasa da yapılacaklar aynıdır. Müktesebata uyum çabasıdır. Eskiden açış kriterleri daha hafifti. Ama yapılan iş aynıydı" dedi.
Demiralp Türk halkının AB'ye üye olmak konusundaki arzusunun azaldığı iddialarına da katılmadığını söyledi. Türkiye'de AB'ye olan desteğin de azalmasını tepkisel olarak değerlendirdiğini belirten Demiralp, uzun vadede Türk halkının kendisini AB içinde gördüğünü söyledi. Türkiye ile AB arasındaki mali işbirliğine de değinen Demiralp, AB destekli projelerin olumlu bir izlenim oluşturduğunu bildirdi. Demiralp, projelerle birlikte Türk halkına AB'nin aslında "hayat kalitesini arttırmaya yönelik örgütlenme" olduğunun da anlatılabileceğini ifade etti. AB Genel Sekreterliği'nin yapılanmasına ilişkin bilgiler de veren Demiralp, kurumun binasının kaçak yapı olarak görüldüğü iddialarına da cevap verdi. Ruhsat konusunun Çankaya Belediyesi'nde olduğunu ifade eden Demiralp, "Belediye Başkanı'na yine mektup yazdım. Çünkü inşaat müsaadesinin çıkması gerekiyor. İnşaat müsaadesi çıkınca biz de şantiye sıfatıyla su abonesi olabileceğiz. Üç aydır cevap vermiyor. Hala cevap bekliyoruz. Yani bu problem yeni değil" değerlendirmesini yaptı.
Demiralp, Genel Sekreterlik'in kurumsal yapılanmasını güçlendireceklerini vurguladı. Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 04:13