
Bahçeli verdi veriştirdi!.. Kazanamaz dediği adamın yanında hizalanmak ilkesizliğin daniskası değildir de nedir?
MHP lideri Bahçeli'den Akşener'in masaya dönmesine sert eleştiri: Bir kere satan yine satar
Son dakika haberi: MHP lideri Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamalarda Meral Akşener'in altılı masaya dönmesine ilişkin "İP Başkanı insanların yüzüne utanmadan sıkılmadan nasıl bakacak? Bir kere satan yine satar. Yine satacaktır. Siyasetin muhalefetin cenahında yaşanan tabloya bakınca ülkemiz adına üzülmekten kendimizi alamıyoruz." dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Devlet Bahçeli, zehir zemberek sözlerle koalisyondan ayrılan Meral Akşener'in hiçbir şey olmamışcasına geri dönmesini çok sert ifadelerle eleştirdi. Bahçeli, "Kumar masası, şahsi hırsların masası, noter masası diyip masayı devirip yeniden o masaya oturanlar ilkesizlik ve yüzsüzlüğün numunesidir." dedi.
AKŞENER'İN MASAYA DÖNMESİNE SERT ELEŞTİRİ
Bir yıldır Cumhurbaşkanı adayını yıpranmasın diye açıklamayıp, bir günde toz duman olanlar ilkesizliğin canlı timsalleridir. Ortak aday anlayışı üzerinde uzlaşıp 24 saat bile geçmeden atılan imzayı inkar edenler ilkesizliğin ana damarıdır. Bir yıl boyunca oturduğu eğri bacaklı masayı; kumar masası, şahsi hırsların masası, küçük hesaplar masası, noter masası, kuyruklu yalanlar masası diyerek önce devirip, sonra zoru görünce tekrar oturanlar ilkesizliğin ve yüzsüzlüğün numuneleridir. İttifak yaptığı partinin mensuplarını isyana çağırmak ilkesizliğin ve siyasi ahlak eksikliğinin adeta fermanı değildir de nedir? Kazanamaz dediği Cumhurbaşkanı adayının dönüp dolaşıp yanında hizalanmak ilkesizliğin daniskası değildir de nedir? Diğer yandan dayatmalara rıza gösterip, bu çirkinliğe onay verip masayı devirene tekrar sandalye sunmak çürümüş bir siyasetin ilkesizliği değil midir? Mahut belediye başkanlarının Cumhurbaşkanı yardımcısı olması yönündeki baskılara boyun eğerek bu şahıslara hem oy veren vatandaşlarımıza hem de siyasetin ilke ve ahlakına suikast yapılmasına tamam demek esir edilmiş, yerin dibine geçmiş küçük bir siyaset çirkinliği değil midir?
BİR KERE SATAN YİNE SATAR
Makam ve mevki pazarlıklarıyla masaya geri oturan İP başkanı, söylediği ağır sözlerin altından nasıl kalkacak, insanımızın yüzüne utanmadan, sıkılmadan nasıl bakacaktır? Türk siyaseti bu tip bir ilkesizliği ne görmüş ne de muhatap olmuştur. Geçmişte demiştim, yine söylüyorum: Bir kere satan yine satar, yine satar, yine satacaktır.
MİLLETİMİZ VE TÜRKİYE’MİZ BÖYLE BİR MUHALEFETE ASLA MÜSTAHAK DEĞİLDİR
Gidişata göre renk değiştirerek girecekleri şekil belli olmayan ilkesizler yokken, biz yine vardık, var olacağız ve yine milletimizin kalbinde bulunacağız. Siyasetin muhalefet cenahında yaşanan kargaşa ve kaotik tabloya bakınca ülkemiz adına üzülmekten kendimizi alamıyoruz. Milletimiz ve Türkiye’miz böyle bir muhalefete asla müstahak değildir. Masada oturmayı dahi beceremeyen, ortak bir siyasi planlama ve hedefte bile buluşamayanların 85 milyon Türk vatandaşına hizmet etmesi, ilkeli ve dürüst şekilde siyasi duruş göstermesi beyhude bir beklentidir.
CUMHUR İTTİFAKI’NIN SİYASİ ALTERNATİFİ DE KALMAMIŞTIR
Yusuf Has Hacib’ten esinlenerek zillet ittifakına diyorum ki: Bozulur bu yaptıklarınız, saçılır bu topladıklarınız, kırılır bu çevirdiğiniz çarkınız. Zillet düşmüştür, Cumhur İttifakı’nın siyasi alternatifi de kalmamıştır. Koca Cafer Paşa Temeşvar Kalesi’ni nasıl savunmuşsa, Tiryaki Hasan Paşa Kanije Kalesini nasıl müdafaa etmişse, Osman Paşa Plevne’de kuşatmaya nasıl direnmişse, Çanakkale’de zalimlerin en kesif saldırıları nasıl püskürtülmüşse, Milli Mücadele’de yedi düvele karşı nasıl mücadele edilmişse, Türkiye Cumhuriyeti milletimizin emsalsiz irade ve hamiyetiyle nasıl kurulmuşsa, aynı şekilde, aynı şevkle, aynı inançla, aynı ahlak ve kahramanlıkla Türkiye’yi hiç kimseye mihnet ve minnet ettirmeyeceğiz, Cumhur İttifakı olarak bayrak diyeceğiz, vatan diyeceğiz, millet diyeceğiz, devlet diyeceğiz, henüz tüyü bitmemiş yetimlerimizin, mazlum ve mağdur insanlarımızın haklarını son nefesimize kadar ayağa düşürmeyeceğiz.
ZİLLETTE FIRTINA KOPSA BİZDE YAPRAK BİLE KIMILDAMAYACAKTIR
Bu saatten sonra zillette fırtına kopsa bizde yaprak bile kımıldamayacaktır. Bu saatten sonra zilletin ciddiye alınacak, mesele edilecek, önemsenecek hiçbir siyasi tasavvur ve teklifi de olamaz, olsa bile bizim için yalnızca boş beleş bir sızlanmadır. Milliyetçi Hareket Partisi’yle Cumhur İttifakı’nın varlığından ve hedeflerinden rahatsızlık duyanlar artık bizim nazarımızda hükümsüzdür. Biz kendimizi bilir, hasmımızı bilmezsek başarısızlık mukadderdir. Kendimizi bilmez, hasmımızı bilirsek başarısızlık yine kaderdir. Ancak hem kendimizi hem de hasmımızı biliyorsak, o zaman başarı kaçınılmazdır. Kim Türk milletinin hasmı ise bizim de sonuna kadar hasmımızdır.
TÜRKİYE SEVDALILARI HEP VAR OLACAKTIR
Milliyetçi Hareket Partisi’ni ve Cumhur İttifakı’nı her zaman doğru anlayan, doğru anlatan, ona her zaman sahip çıkan Türkiye sevdalıları hep var olacaktır. Ve onlar her geçen gün daha da büyüyüp güçlenecek ve her türlü oyunu bozacaktır. Çünkü bizler, varlık sebebimizin milletimizin geleceği olduğunun bilinci içerisindeyiz. Çünkü bu toprakların kolay vatan olmadığının, milli birliğin kolay temin edilmediğinin farkındayız. Bu nedenle de, ne engellerden yılarız, ne de mücadele etmekten yoruluruz.
ZİLLETE DEĞİL, MİLLETE BAKACAĞIZ
Türk ve Türkiye Yüzyılına ulaşmaktan başka bir seçenek de tanımıyoruz, tanımayacağız. Zillete değil, millete bakacağız. Zayıflamayacağız, zaafa düşmeyeceğiz, Türk milletini zafer günlerine elbirliğiyle taşıyacağız. Başaracağız, asrın idrakine Türk milletinin şanını ve şerefini gururla söylettireceğiz.
DENGELİ GELİR VE SERVET PAYLAŞIMINA İHTİYAÇ VARDIR
Muhterem Arkadaşlarım, medeni dünyanın gerekleri ve insanlığın ilerleyiş istikameti ülkelerini yönetme görevi üstlenmiş devlet ve siyaset insanlarına iki temel değerin sorumluluğunu aynı anda yüklemiştir. Bunlardan birisi ekonomik refahın adil ve eşit dağıtılması, diğeri de toplumsal huzur ve esenliğin sağlanmasıdır. Huzurun olmadığı bir refahın ya da refahın sağlanamadığı bir huzurun vasat bulabilmesi çağımızın değerler sisteminde çok zordur. Refah için topyekûn üretime, kolektif çıkarlara dönük tasarrufa, köklü yatırım hamlelerine, topluma dönük hizmetlere, temel insan ihtiyaçlarının karşılandığı hakkaniyete, dengeli gelir ve servet paylaşımına ihtiyaç vardır. Huzur için refahı sağlayan unsurlar çok önemli ve gereklidir. Ancak bunlardan da öncelikli olan toplumu bir arada tutan değerlerin devamlılığı olmalıdır.
KADINA ŞİDDETE TEPKİ
Ahlak, inanç, töre ve hukuktan oluşan bu değerler manzumesinin birinin zayıflaması ya da zayıflayanın yine toplumsal normlarla telafi edilememesi buhran olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün özellikle cinnet, cinayet, katliam, şiddet ve istismar olarak görülen zincirleme buhranların varlığı, refaha kavuşmuş olsak bile huzura kavuşmakta zahmet çekeceğimizin işaretidir. En utanç verici ve aşağılık suçlar, kadınlara yönelik saldırı ve şiddet sarmalı, akrabalarına katliam düzenleyen caniler, trafik tartışmasından cinayete varan kavgalar, hak ve adalet duygusunu sarsan siyasi istismarlar, evlerden okullara, hastane acil servislerinden otoparklara, spor müsabakalarından düğün eğlencelerine kadar uzanan yaygın bir şiddet dalgası günümüzün çok vahim sorunları haline gelmiştir. Allah kimseye göstermesin, ama bugüne kadar bu olayların sizlere ve yakınlarınıza uğramamış olması, bundan sonra da uğramayacağı anlamını taşımamaktadır.
YARIN 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ’NÜ KARŞILAYACAĞIZ
Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü karşılayacağız. Bu konuda vicdani farkındalık düzeyinin küresel ölçekte yükselişi memnuniyet verici olsa da, hala kadınla şiddetin yana yana gelmesi bir skandaldır. Biz kadın deyince ne anlamalıyız? Beşik sallayan, çocuğunu doyurup, giydirip, büyüten anneyi mi? Biz kadın denildiğinde neyi görmeliyiz? Evini çekip çeviren, eşine destek veren, aşını işini dert eden bir fedakârlık anıtını mı? Biz kadını nasıl tarif etmeliyiz? Şeref ve namus timsali, ar ve iffet simgesi mi? Kadına baktığımızda neyin mahcubiyetini yaşamalıyız? Dinmeyen şiddetin mi? Verilmeyen değerin mi? Eksilmeyen istismar ve cinayetlerin mi?
“GÖNÜL YIKMAK, KÂBE YIKMAKTAN DAHA BÜYÜK BİR GÜNAHTIR”
Kadına baktığımızda, üzücü olsa da bu söylediklerimin hepsi fazlasıyla vardır ve karşımızdadır. En temel sorun, en bariz ayıp kadının bir insan olduğu gerçeğinin unutuluyor, umursanmıyor oluşudur. Kadın her şeyden önce bir insan, her şeyden önce eşref-i mahlûkattır. Kadınlar şiddete, istismara, tacize maruz kalmaktadır ki, bu dehşet tablosu insanım diyen, vicdan sahibi her kişi için bir utançtır. Hz. Mevlana diyor ki: “Gönül yıkmak, Kâbe yıkmaktan daha büyük bir günahtır.” Eğer var olacaksak, eğer geleceği şuurla kavrayıp, irademizle kaleme alacaksak kadına yönelik şiddeti durdurmalı, katilleri ve şiddet faillerini toplumdan tecrit etmeliyiz. Kadınlarımız hak ettiği toplumsal mevkii almalı, siyasetten ticarete, ekonomiden sanata, eğitimden spora layık olduğu mertebelere yükselmeli, yalnızca şiddet konuşulurken hatırlanmamalı, yalnızca 8 Mart’a sıkıştırılmamalıdır. Bu sorumluluk hepimizin omuzlarındadır. Unutmayınız ki, kadınlar kadar güçlüyüz, kadınlar kadar insanız, kadınlar kadar medeniyiz. Bugünkü grup toplantımıza teşrif eden hanımefendiler başta olmak üzere, tüm kadınlarımızın, aziz şehitlerimizin tüm muhterem annelerinin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum.
Güncellenme Tarihi : 7.3.2023 13:31