
BAKAN DANIŞTAY'A SALDIRIYI İTTİHATÇİLERİN DARBESİNE BENZETTİ
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, 17 Mayıs günü Danıştay'a yapılan silahlı baskını, Osmanlı'nın son dönemindeki Babıâli baskınına benzetti. "Tarihimizde kamu makamlarına karşı Babıâli baskınından bu yana girişilmiş en büyük saldırı" diyen Gönül, saldırının 'kültürel olarak yaratılmış krizleri zirveye taşımayı' amaçladığını, ancak üye Mustafa Yücel Özbilgin'in katilinin yakalanmasıyla girişimin başarısız kaldığını söyledi.
Gönül'ün Danıştay baskını ve sonrasındaki gelişmelere ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
Sumru hanıma hayranlık Özbilgin arkadaşımdı Enver'in baskını gibi Yorumu (murat yetkin-radikal)
O gürültü üzerine doğru olmazdı. Sumru hanımın olayın başından itibaren çok dikkatli, soğukkanlı davrandığını biliyordum. Mesela, çok kişi dikkat etmemiştir, yaralıları taşıyan ambulanslardan birine binip, onlarla birlikte hastaneye gitti. Önceki gün ziyaretine gittim. Yine fevkalade soğukkanlı ve ferasetliydi, hayranlık duydum."
O karar, alındığı tarihte kamuoyuna, tahrik edici şekilde yansıtılmış. O nedenle, yapılan bu hücuma gösterilen reaksiyon da ona göre oldu. O doğal karşılanabilir. Ama bu reaksiyonu fırsat bilerek camiye siyaset sokulması yanlış oldu. Nitekim merhumun eşi ve iki çocuğu, siyasi tezahürattan rahatsız olup töreni erken terk ettiler."
Milli Savunma Bakanı Gönül'ün Danıştay saldırısı ve sonrası üzerine söyledikleri bu kadar. Ama hem yaptığı benzetme, hem de söylemekten ısrarla kaçındığı bir kelime, bir kavram, kendi başlarına çok şey anlatıyor.
Gönül'ün Danıştay baskınını benzettiği Babıâli baskını, 23 Ocak 1913'te, Balkan Savaşının yenilgiyle sonuçlanacağının anlaşıldığı günlerde Bulgar orduları Edirne ve Çatalca önlerindeyken yapıldı. İttihat ve Terakki Fırkası'nın önde gelen ismi Binbaşı Enver, yanında çalıştığı Başkumandanvekili Nazım Paşa'nın makamını, yanında fırkanın silahşorlarından Yakup Cemil ve adamları olduğu halde bastı. Baskında Nazım Paşa öldürüldü. Daha sonra Sadrazam Kamil Paşa'nın makamına giden baskıncılar, sadrazamı silah zoruyla istifaya zorladılar. Bu olay İttihat ve Terakki'nin yönetime el koymasına giden yolu açtı. Osmanlı İmparatorluğu'nun 1914'te Birinci Dünya Savaşı'na Almanya safında girişi ve nihayet dağılmasına giden gelişmeler zinciri de böyle başlamış oldu.
Her zaman sözcükleri dikkatle seçip kullanan bir yönetici ve siyaset adamı olarak bilinen Gönül'ün bu benzetmesi ve ardından katilin yakalanmasıyla bu gayretin önemli ölçüde boşa çıktığını söylemesi, Danışay baskınına hükümet cephesinden nasıl bakıldığına ilişkin ilginç bir başka pencere açıyor.
Gönül'ün iki yerde açıkça söylemekten kaçındığı sözcük ise türban sözcüğü. Gönül, 'kültürel olarak yaratılmış krizlerin zirveye taşınması gayreti' derken de, Danıştay İkinci Dairesi'nin almış olduğu karardan söz ederken de, türban tartışmasına atıfta bulunuyor. Ancak o sözcüğü kullanmıyor.
Türban tartışmasının, 2007 Mayısı'nda 11'inci Cumhurbaşkanının kim olacağı sorulduğunda, ilk akla gelen faktörlerden biri olduğu da biliniyor. Hem devlet deneyimi, hem de eşinin başının örtülü olmaması nedeniyle Gönül de, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın feragat edip işaret etmesi halinde adaylığı konuşulan isimlerden biri.
Ancak Gönül bu konuda ağzını açmıyor ve "Konu ne partimizin, ne hükümetimizin ve ne de Meclis'in gündeminde değil" demek dışında söz söylemiyor. Gönül ne kadar temkinli olsa da bu konunun önümüzdeki süreçte AK Parti'nin de, hükümetin de, Meclis'in de gündemine gelmesi kaçınılmaz görünüyor.
Babıâli'yi Binbaşı Enver basmıştı
<ı>Baskından hemen sonra Babıâli'nin önü.ı>
23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki Fırkası'ndan Binbaşı Enver, 'silahşor' Yakup Cemil ve adamlarıyla önce Başkumandanvekili Nâzım Paşa'yı makamında öldürdü. Grup silah zoruyla Sadrazam Kamil Paşa'yı istifaya zorladı ve İttihatçılar yönetime el koydu.