Gündem
  • 2.3.2014 23:02

Bülent Arınç'tan olay sözler

CNN TÜRK'te Ankara Günlüğü programında gündeme ilişkin tartışmaları değerlendiren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında tutuklu olan isimlerin tahliyesine ilişkin, "Süleyman Aslan'ın tahliye olduğunu söylediler. Bu konuda söylenecek bir çift sözüm bile yok. Bu vicdanları yaralamıştır" dedi.
Arınç, CNN Türk yayınında bomba bir iddiada bulundu, 17 Aralık operasyonununda parmağı olan bir üst akıldan bahsetti.


CNN TÜRK'te Ankara Günlüğü programında gündeme ilişkin tartışmaları değerlendiren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, rüşvet ve yolsuzluk soruşturması ile hükümetin yıkılmak istendiğini ve Türkiye'nin bir kaosa sürüklenmek istendiğini söyledi.

Arınç, bu soruşturmaların Fethullah Gülen'i de aşan bir "üst akıl" tarafından planlandığını iddia ederek, "Bir üst akıl bunları planlamış. Ama bu üst akılın kim olduğunu söylemem. Günü gelince yazar, söyleriz" dedi.

 


Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç CNN TÜRK'te Ankara Günlüğü programına konuk oldu. Arınç, CNN TÜRK Ankara Temsilcisi Hande Fırat ile Hüseyin Yayman ve Utku Çakırözer'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Bursa'da İbrahim Paşa Kültür Merkezi'nde eski adıyla "Mahkeme Hamamı"ndan yapılan yayına katılan Bülent Arınç, kamuoyunda tartışılan konulara ilişkin özetle şunları söyledi:

Kılıçdaroğlu'nun üslubuna eleştiri

Bugün İnegöl ve Yenişehir'deki konuşmamda şunu hatırlattım. Dün Sayın Kılıçdaroğlu Bursa'daydı. Kent meydanındaydı. Kalabalık olmuş. Ben orasıyla ilgili değilim. Haydar Baş da gelmiş olsa bütün gücünü kullanır, meydanı doldurur.Tam 1 saat 55 dakikası Başbakana hakaretle geçiyor. Geri kalan 5 dakikasında ise 'Eskişehir Belediyesi çok güzel, biz gelirsek burası da Eskişehir gibi olacak'. Bir ana muhalefet partisi lideri bunları mı konuşmalı? 'Şunları şunları yapacağız' diyebilir.

"Adi insanlara hitap eder gibi"

Zamanının büyük bölümünü afedersiniz adi insanlara hitap eder gibi konuşması Bursalıları çok üzmüş. Ben de konuşmamda söyledim. Bir insan ne kadar kızarsa kızsın bunları söylememesi gerekir. Ağzını doldura doldura bir ülkenin 11 yıldan beri yapan bir insana hakaret ediyor. Siyaset nezaket, seviye işidir. Birine hitap ederken en ağır eleştirileri yapabilirsiniz ama hakaret edemezsiniz. İkincisi sizin hakaret ettiğiniz insan hakkında sadece telefon dinlemeleri var. Ama henüz bir soruşturma açılmamış, iddianame hazırlanmamış, yargılama başlamamış. Hakkında sadece bir iddia var. Mahkeme kararıyla da dinlenmemiş bir telefon konuşması var. 'Oğluyla kızıyla şöyle' konuşmuş. Üstelik montaj dendi. Birilerinin bir şey yapmak isteğini anlıyoruz. Sen kendini hakim ve savcı yerine koyarak nasıl eleştirebilirsin.

"Biz de CHP'lilere 'ırz düşmanı var', 'hırsız var' diye bağırmalı mıyız?"

Beraberinde getirdiği bir dosyadan TBMM'ye milletvekilleri hakkında gelen fezlekelerin sayısını ve yargılamaya konu olayların bilgisini veren Arınç, CHP'li milletvekilleri hakkındaki fezlekeleri hatırlatarak, "Biz de bu arkadaşları gördüğümüzde 'ırz düşmanı var, hırsız var,dolandırıcı var' diye bağırmalı mıyız? Kılıçdaroğlu'nun yaptığına bakarsak böyle bir hakkımız var, ama insan olarak bakarsak böyle bir hakkımız yok" dedi.

Arınç konuya ilişkin özetle şunları söyledi:

"Ama, Başbakan bir telefonda konuşması geçtiği için Kılıçdaroğlu karşısında dünyanın en rezil adamı haline geliyor. Bir genel başkanın bunu yapmaması lazım. Siyaset buraya düşerse bunun halk nazarında hiçbir faydası yok.

Sayın Bahçeli'ye bakıyorum, Sayın Kılıçdaroğlu'nun yaptığını yapmadığı için seviye ve hitap bakımından kendisine teşekkür ediyorum."

Erdoğan'ın sert üslubu

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın üslubunun da sert olduğu hatırlatılan Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Sayın Başbakan çok sert konuşuyor. Yüzde 100 doğru. Ben yıllardır yanında bulunuyorum. Hiç bu kadar sertleşmemişti. Ben Sayın Başbakanı gözlemliyorum, bu kadar sertleşmesinin nedeni nedir? Bir, Sayın Başbakan onurlu bir insan. İddialar sadece kendisi hakkında olsa daha yumuşak olarak karşılayabilirdi. Ama bir insanın çocuğu, karısı işe karıştırılıyorsa üslubu sertleşiyor. Keşke bunları bu kadar sert olmayan bir üslupla karşılayabilse."

Başbakanın, Bahçeli ve Gülen'e yönelik "çocuk" sözleri

Başbakan Erdoğan'ın Devlet Bahçeli ve Fethullah Gülen'in çocuklarının olmamasıyla ilgili sözleri sorulan Arınç, şunları anlattı:

"Biraz yaramı deştiniz. Burada samimi olarak size bir şey söyleyeceğim. Bir defa sayın Başbakan birkaç seneden beri çok çocuk sahibi olmayı teşvik ediyor. Bunu belki samimi bir üslup ve şaka yollu yapıyor ama her nikah töreninde 'En az üç çocuğunuz olmalı, bunu daha sonra dörde beşe çıkarıyor.' Ben kendisine sordum. Bizim ölçümüzde neslin devamı için önemli ama bunu çok sık söylüyorsunuz sebebi ne? 'Türkiye'nin nüfus artma oranıyla devam edersek biz de 20 yıl sonra Avrupa gibi olacağız. Almanya, Fransa, İngiltere yaşlı. Bugünkü oranı bir katı artırabilirsek, bugünkü durumu koruyabileceğiz' dedi.

Fakat sonra Başbakan bunu her yerde tekrar edince eşim beni ikaz etti. Eşimi çok sever, güvenirim. 'Çocuk sayısını söylemese de 'Cenabı hak hayırlı evlatlar verse' dese. Biz hanımlar birbirimize eşimizi, çocuklarımızı sorarız. Ben şaşırıyorum, bir çocuğumuz vefat etti. Üç desem bir çocuğum öldü, iki desem ölen çocuğumu unutmuş gibi olacağım'. Yüreğim parçalandı. Bir milletvekili eşi bir toplantıda feryat etmiş, 'Niye soruyorsunuz ikide bir'. Dönüp odadan gelip 'Benim çocuğum olmadı. Israrla sorduğunuz zaman ben yerin dibine geçiyorum. Eşimin ya da benim bir kusurumuz olabilir.' Ben bunu Başbakana bir Bakanlar Kurulu'nda söyledim. Söylüyorsun söylüyorsun da bizim hanım da böyle diyor' dedim. 'Senin Hanım da haklı ama ben de haklıyım' dedi.

"Cemaat başbakanı tehdit etti"

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, dershaneler konusunda birilerinin Başbakanı tehdit ettiğini söyleyerek , “Başbakanımız, ‘Ya bu dershaneden vazgeçersiniz, veya biz sizi yıkarız. Birileri dershaneler üzerinden tehdit ettiler. Şunları ortaya çıkartırız, bunların hazırlığını yaptık. Bunları piyasaya süreriz. Bende onların restine karşı restini gördüm dedi. Elinizde ne varsa çıkarın, ne yapacaksanız yapın, ben sözümden dönmem. Sonunda bu alçaklığı da yapacak mısınız diye bunları söyledim’ dedim” dedi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, CNN Türk’de bir programa açıklamalarda bulundu. 17 Aralık operasyonunun bir telefon dinleme meselesi olmadığını ifade eden Arınç, “17 Aralık’ta başlayan ve 25 Aralık’ta biraz daha güçlenen, bugünde artık artçılarla arka arkaya gelen sanki bir savaşın içindeyiz. Ben böyle bir beklemiyordum ve hazırlıklı değildim. Böyle bir durum karşısında sizden daha çok şaşırdım ve endişeye düştüm. Bu cemaat denilen olduğu ile benim yakın ilişkilerim, dostluğum ve arkadaşlığımız vardı. Fethullah Gülen hoca efendiyi Manisa’ya 75 veya 76 yılında gelmişti. Siyaseti bir yere bırakılım, sözlerini iyi dinleyen, etkilenen ve daha sonra hizmetlerini takip eden bir insandım. Böyle bir olayın cemaat denilen sosyolojik oluğunun içinden bir takım insanlar tarafından hükümete karşı yaygın ataşene uğratılması beni şaşkınlığa uğrattı” diye konuştu.

İlk olarak dershanelerden yana sıkıntı olduğunu belirten Bülent Arınç, “Önce dershaneler konusu ile karşılaştık. 1 Ekim’de yeni yasama başlayınca başbakanımız bu dershaneler bu dönem bitmeli dedi. Onun üzerine yeni Milli Eğitim Bakanı Nabi Bey olmuştu. Ona görev verdi. Bunun üzerine medya organlarında cemaatin üst mensuplarının üst noktadaki insanları kampanya başlattı. Dershaneler kapanmamalı, hükümet bu konuda eleştirildi ve dozlar arttı. Adeta husumet noktasına gelindi. Bizde doğrusu mesele rasyonel bakmak istedik. Hükümet toplantısından hemen sonra da açıklamalar yapıyorum. Dershaneler konusunda biz olumsuz düşünmüyoruz. Çünkü bizim çocuklarımız da dershanelere gitti. Burada bakanların içerisinde çocuğu dershaneye gitmeyen 5 tane adam çıkmaz. Biz de bu dershanelere çocuklarımızı dershanelere gönderdik. Üniversiteye girişi sınavlarında istifade ettiler, sosyalleştiler, iyi bir arkadaş çevresi buldular. Eğer bu dershaneler olmasaydı lise mezunları nereye gidecekti. çocuklar nasıl hazırlanacaktı. Ücretleri pahalı mı? Tek başına ders aldırsalardı daha pahalı olacaktı. Dershaneler bunu da paylaştırdılar. Üstelik bunların doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde huzura, güvene ve sükunete de faydaları var. Bu meseleye bu yönden bakalım dedik. Şahsen ben bunu savundum. Başbakanımız buna da hayır demedi. Şöyle ele alalım dedik. Bütün paydaşları toplayalım. Onları temsil eden bildiğim kadarıyla 8 tane örgüt var. İkincisi öğretmenler, öğrenciler ve aileleri var. Binlerce insan bu dershanelerden gelip geçiyor. Bugüne kadarda zararlı bir faaliyetleri görülmemiş. Deneyelim, bizim bu faaliyetimizi onlar nasıl görecekler. İkincisi rasyonel düşünelim. Biz bunları özel okul haline getirme istiyoruz. Acaba hepsi bunu yapabilecek mi? Yapabilecekse ne kadar bir süre içinde yapabilecek. Bunları da düşünelim. Peki bunlara okula döndü. Bu okullar öğretmenlere görev vermediler. Bu öğretmenleri milli eğitime alabilecek miyiz, onlara bakalım. Özel okulların kontenjan boşluğu var. Onları giderebilecek hangi tedbirleri alabiliriz. Başbakanımız Allah için çalışın dedi. Bütün bu konuları dikkate alın, çünkü ben 2008’den beri söz verdim’ dedi. Biz yetkiyi aldık. Milli Eğitim bakanımız paydaşları topladı, düşünceleri aldı. Orada bir kümelenme oldu. Cemaat ve dershaneler bir tarafta, onun dışında ticari olarak bu meseleye bakanlar bir tarafta. Daha sonra ben yeterli değil dedim. Hepsiyle görüşeceksiniz. Bir bakanlar kurulu doğrultusunda karar aldık. Bir geçiş dönemi koyuyoruz 2015-2016’ya kadar. İkinci öncelikle okula geçmek isteyenlere avantaj sağlayacağız. Üçüncüsü öğretmelere iş bulacağız. Dördüncüsü bir açık lise haline getireceğiz ve istifade edeceğiz gibi. Basın toplantısını yaparken, arkadaşları mı bunları söyleyince telefonlar geldi. Beni ziyarete gelen 8 dershanenin yöneticileri teşekkür ettiler. Bizde bunu bekliyorduk. Ertesi gün ziyarete gelip beni ve Nabi beye teşekkür ettiler” diye konuştu.

Dershane meselesi bu kadar iyi niyetli bir meselenin sonunda çözüldüğünü düşündüklerini vurgulayan Bülent Arınç, “Artık karşı gelmeyecekler, hükümeti yıpratmayacaklar. Bu konuşmaların başında 2-3 ay önce dershaneler konusu gündeme geldiğinde başbakanımıza şunu söyledik. Niye bu kadar ısrarcısınız? Siyaseten bakarsak, önümüz seçim. Seçime giderken bir oyun hesabını yapıyoruz. Neden bu kadar geniş kitleye önümüze alacağız dedik. İkincisi bir geçiş dönemi gerekiyor. Özel teşebbüs bugün kapattık demekle bunu kapatamazsınız. Bu insanların hukukunu korumak zorundayız. Başbakanımız bunların hepsini biliyorum dedi. Ama birileri bize iki şart ileri sürüyor. Ya bu dershaneden vazgeçersiniz, veya biz sizi yıkarız. Birileri dershaneler üzerinden tehdit ettiler. Şunları ortaya çıkartırız, bunların hazırlığını yaptık. Bunları piyasaya süreriz. Bende onların restine karşı restini gördüm dedi. Elinizde ne varsa çıkarın, ne yapacaksanız yapın, ben sözümden dönmem. Sonunda bu alçaklığı da yapacak mısınız diye bunları söyledim dedim. Bunu söyleyince inanamadım. Ben dershaneler konusunda her şeyin bittiğini düşünürken, bombalar patlamaya başladı. Demek ki başbakanımız haklı çıktı. Konu dershane, gezideki gibi 3-5 ağaç meseli değil, farklı bir şeymiş. Bize kimse bu dershane işinden vazgeçemezsiniz diyemez. Bu bir siyasi karar, bazen doğru bazen yanlış olur. Yanlış olursa bunun sonucunu siyaseten görürüz. Ama doğru olursa gençlerimiz kazanır. Bunun karşılığı bende seni yıkarım, bende seni dinamitlerim, benimde elimde kasetler var, onları piyasaya sürerim dediğimiz zaman bunlar dershanelerin üzerinden cemaate mensubiyetlerini iddia ettikleri kişilerdir. Başbakanın bizzat kendisine söylediler. Bizim başbakanımız yiğit adam, bu lafların altında kalacak değil. Elinizden gelenini ardınıza koymayayım. Ben bu işi yapacağım. Sizde ne yapacaksanız yapın dedi. Sonra onlar devam ettiler. Her akşam televizyonlarında 3-5 tane adam ağız dolusu bağırmalar çağırmalar 11 senedir gazetelerinde görmediğimiz başlıklar. Muhalefetin ne kadar adamı varsa onların ağzından hakaretler. Bunlar tutmadı. 17 Aralık’ta da bu kaset dolayısıyla bakan çocukları falan, bir baktık ki işin iki boyutu var. Bir soruşturma yapılacak, daha sonra insanlar gözaltına alınacak, ondan sonra belki tutuklanacak, sonra iddianame ile dava açılacak. Bizim bildiğimiz yargı süreci bu” diye konuştu.

"Tahliyeler vicdanları yaraladı"

Ağa Camii'nin açılışını yaptık, çıkışta Süleyman Aslan'ın tahliye olduğunu söylediler. Bazen bu sorulara sinirleniyorum. Bu konuda söylenecek bir çift sözüm bile yok. 'Diğerlerinin tutuklulukları şu kadar sürdü' denildi. Uzun tutuklulukla ilgili söylediklerim ortada. Bu vicdanları yaralamıştır. Aynen ötekilerin vicdanları yaraladığı gibi Ama şu gözle bakmıyorum, 'Kalsınlar içeride, şöyle olsun, böyle olsun. Bu bir işadamıysa kamuyu ne kadar etkilediğini ben bu dosyada görmek istiyorum. Çok farklı şeyler çıkabilir. Benim avukatlık hayatım böyle şeyleri görmekle geçti.

"O bakanlardan ikisi 'hemen istifa edelim' dediler"

Yolsuzluk iddialarının üstünü örtmek mümkün değil, doğru da değil. Sayın Başbakan 17 Aralık'ta bu olduysa, 18 Aralık'ta bir araya geldik. Kayıtlarda vardır, ben o toplantıdan çıkarak bir basın toplantısı yaptım. Ben iki şey doğru olur dedim. Bir, siyaseten bu arkadaşlarımızın derhal görevlerini bırakması. İkincisi ahlaken de bu soruşturmaların bitip yargılamaların yapılması. O arkadaşların dördü oradaydı ikisi, 'Hemen istifa edelim' dediler. Diğer ikisi menfi bir şey takınmadı. Başbakanımız 'Ben sizlerle ayrıca görüşeceğim' dedi.


Yargılamaların üstünün örtülmesi mümkün değli. Başbakanımız bu konuda çok hassastır. Biz tam bunları konuşurken, kanunsuz dinlemelerin, 14 aylık soruşturmaları yapanların asıl niyetlerinin yolsuzluk olmadığı, hükümeti düşürmek olduğu ortaya çıktı. Bu kanaat bende var bugün. Ben bu operasyonun Zerraab'la doğrudan ilgili olmadığını, bunların kullanıldığını, hem de dışarıdaki bazı olayların paralelinde Türkiye'yi yıpratma operasyonu olarak gördü.

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 07:14

İLGİLİ HABERLER