Gündem
  • 26.8.2013 23:10

Bülent Arınç'tan önemli açıklamalar

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Habertürk'te Nilgün Balkaç ve Erdal Şen'in sorularını yanıtladı.

Çekilme sürecine yönelik açıklamalarda bulunan Arınç, "Çekilme süreci daha tamamlanmadı. Geciktirmeye yönelik bir oluşum var.  Başbakan'ın 'Çekilme yüzde 20'ye ulaştı' dediğine şükretsinler, nefes alış verişlerini bile izleyen bir istihbaratımız var" dedi.

Arınç, genel af ile ilgili soruya da şu yanıtı verdi: "Af konusu istismar edilen bir konudur. Hiçbirimiz affı düşünmüyoruz.  Bu sürecin başından itibaren de ne Öcalan ne de Öcalan'la bağlantı kuranlar affı gündeme getirmemiştir. Çözüm sürecinin güçlü aktörlerinin hiçbiri affı gündeme getirmemiştir. "

Yasal düzenleme için tarih verilmesinin doğru olmadığını belirten Arınç, "Bize tarih verilmesi şık değil. Bir hükümeti baskı altından tutmak doğru değil" dedi.

"İSRAİL İLE TAZMİNATTA ANLAŞAMADIK"Mavi Marmara saldırısı nedeniyle İsrail'in özür dilediğini hatırlatan Arınç, tazminat görüşmelerinin sürdüğünü ancak İsrail'in tazminatların sembolik olmasını istediğini, bu konuda anlaşamadıklarını söyledi.

BAŞBAKAN'IN AĞLAMASINA NE DEDİ?
Başbakan Erdoğan'ın bir televizyon kanalında ağlaması ile ilgili soruya da yanıt verdi. Arınç, "Ağlama, merhametle, şefkatle ilgili insani bir vasıf. Benimle ilgili olarak söylendiği için ben bu işin mağduruyum. Ben duygusal bir insanım, bundan şikayetçiyim. Başbakanımız daha cesur, daha katı belki ağlamamak için kendini tutan bir insan. Ben bazen yerli yersiz ağlıyorum. İnsan kendini tutabilir ama yapay olarak ağlamak zordur" diye konuştu.

SURİYE

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Suriye'deki gelişmelere ilişkin, "Daha önce geçirilen tezkerelerde zaten bazı haklarımızı kullandık veya kullanmak üzereyiz. Bunun için de yeni bir tezkere gerekirse, gerekirse diyorum, elimizdeki mevcut imkanlara bakarız, Meclise geliriz, o zaman CHP karşı çıkar, MHP de umarım karşı çıkar çünkü ağızlarının çalımına bakarsak onlar da böyle bir operasyonun içerisinde Türkiye'nin yer almasını istemiyor olabilirler. Gücümüz yeterse biz çıkarırız ve böyle bir koalisyonun içerisinde yer alırız" dedi.

Arınç, HaberTürk televizyonunda canlı yayınlanan "Başkent Gündemi" programında, açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

CHP'nin Irak gezisinin hatırlatılarak, "(Biz Türk dış politikasına bir katkı yapma amacını güdüyoruz) diyorlar. Siz bu gezileri böyle görüyor musunuz?" sorusu üzerine Arınç, "Görmüyorum" yanıtını verdi.

Yaklaşık 20 yıldır parlamentoda olduğunu ve ilk yıllarda çeşitli komisyonlarda üye olduğunu anımsatan Arınç, "Hangi partili olursak olalım dışarda biz milli takım gibi hareket ederdik. Muhalefet hükümeti eleştirmezdi. Çünkü dış politika bir ülkenin temel hedefleridir. O dış politakaya sahip çıkardık. Ama CHP'nin son zamanlarında 2007'den bu yana hükümeti olabildiğince eleştirmek ve gelen önerilere, raporlara olumsuz oy kullanmak veya olumlu oy kullanmak farkılılığını gösteriyorlar" diye konuştu.

CHP yetkililerinin Irak ziyareti öncesi "Hükümeti, dış politikayı eliştirmeyeceğiz, olumlu bir tavır içerisinde olacağız" dediklerini dile getiren Arınç, şunları söyledi:

"Bunu ne kadar gerçekleştirdiler bilmiyorum. Çünkü sadece birkaç gazeteci kendi sütunlarında, oradaki izlenimlerini yazdı ama biraz da magazinel yazdı. Eğer CHP'nin göndereceği raporları okursa Dışişleri Bakanlığımız, bu heyetin kimlerle görüştüğünü, neler konuştuğunu, Türkiye'nin bunlardan nasıl yararlanacağını daha iyi görmüş olur. Prensip olarak bir dış ülkeyle temas kurmak bence faydalıdır. Ama ne yapıldığı, niçin yapıldığı, kimlerle görüşüldüğü bütün bunların irdelenmesi lazım. Dışardan baktığımız zaman Irak'tan gelen sonuçlar, şimdilik 'Ah ne kadar iyi oldu da gittiler' diyecek ölçüde değil."

-Sıcak Eylül, sonbahar...-

"Sıcak eylül ya da sonbahar" tartışmalarının hatırlatılarak, "Kaygılarınız devam ediyor mu? Hala sıcak sonbahar devam edecek diyor musunuz?" sorusu üzerine ise Arınç, Gezi Parkı odaklı gelişmelerin kendilerini üzdüğünü söyledi.

Olaylar sonrası yaşanan acılarla başbaşa kalındığını anımsatan Arınç, bazı olaylarda istihbarata gerek duyulmayacağını, bunun en iyi örneğinin de Ergenekon Davası'nın karar günü öncesinde yapılan "Silivri'yi işgal et" açıklamalarının olduğunu söyledi.

Arınç, "Bunun için bizim istihbarat elemanı kullanmamıza gerek yok. Bağıra bağıra diyor ki; 'ben oraya gideceğim, daha evvel mahkemeyi basmıştım, bu kez Silivri'yi işgal edeceğim, hakimleri çalıştırmayacağım, her şeyi felç edeceğim ve bu kararı açıklattırmayacağım.' Böyle bir kanun dışılığa karşı, bir hükümet gereğini yapar, her türlü tedbiri alır nitekim öyle yaptık. Onlar bir şey yapamadı. Ahmakça bir işti ilan ederek gittiler" değerlendirmesini yaptı.

Arınç, şöyle devam etti:

"Cemil Bayık mıdır, bir başkası mıdır? 'Eylül'e kadar şöyle olmazsa günde 100 tane silahsız eylem yapacağız.' Yani ellerinde meşaleler, Apo posterleri veya başka bir şeyle sokaklarda yürüyecekler. Trafiği felç edecekler, meydanlarda oturacaklar. Bunun için bir istihbarata gerek yok. Adam ne yapacağını zaten söylüyor. Bunun gibi pek çok raporlarda da kestirmelerden alınan telsiz istihbaratlarında vesarilerde de kimin nerde, hangi hazırlığın içerisinde olduğunu, şifrelerine bakarak çözebiliyoruz. Bu konuda yetişmiş çok iyi elemanlarımız var. Buna karşı gözümüz kapalı duramayız. Kanun içerisinde her türlü toplantı, gösteriş ve yürüyüş yapılabilir, her türlü basın açıklaması, şiddete bulaşmayan eylem yapılabilir ama kanun dışılığı affetmemiz mümkün değil. Dolayısıyla, statta da olsa üniversite de olsa yolda da meydanda da olsa bir başka yerde de olsa kanunun suç kabul ettiği hiçbir şeye izin vermek noktasında değiliz. Evet istihbaratımız var, farklı istihbarat yöntemleriyle bilgiyi topluyor, değerlendiriyor. İstihbarata gerek olmadan, işte Aydınlık gazetesini okuyarak da veya bir başka gazeteye baktığınızda da kimin nerede nasıl bağıracağını, kimin nerde hangi eylemin içinde olabileceğini seyyar eylemciler vasıtasıyla görebilirsiniz. Bunlar kadrolu eylemcidir. Sayıları 15'tir, bugün bakarsınız Ankara'da, ertesi gün İstanbul'a taşımışlardır, ertesi gün İzmir. Bunlar bilinen isimlerdir. İş polisimize düşer, polisimiz yorulur ama bu insanlar bu eylemlerden bir türlü vazgeçmezler."

Arınç, bu tür eylemleri önleme noktasında önlemleri alma sorumluluklarını titizlikle yerine getirdiklerini aktardı.

Arınç, "Bir mezhep çatışması mı? Yoksa terör örgütlerinin yol açacağı bir sorun mu? Nedir esas dikkat çekmek isteğiniz konu?" sorusunu yanıtlarken de her iki tehlikenin de birbirinden kötü olduğunu ve ikisini de tercih etmeyeceklerini kaydetti.

"Türkiye'yi karıştırmak isteyenler, güçsüzleştirmek, hükümeti yıpratmak isteyenler var. Bunu siyasi anlamda söylemiyorum. Siyasi anlamda muhalefetin işi hükümeti yıpratmaktır. Ama bunun da demokratik usülleri vardır. Demokratik olmayan usüllerle demokrasiye gidilmez" diyen Arınç, 2002 seçimleri öncesi siyasi duruma atıfta bulundu.

Arınç, siyasi partilerin iktidar olmak için demokratik yollar dışında yollar aramasının da çok çirkin olacağına vurgu yaptı.

-Suriye'ye müdahale konusu

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin "Başkan Obama bu silahları kullananların bedelini ödemesi konusunda kesin kararlıdır, atacağımız adımları değerlendiriyoruz" şeklindeki açıklamasının hatırlatılarak, "Bosna benzeri bir modelden söz ediliyor, siz nasıl değerlendireceksiniz. Suriye konusunda, Türkiye'de bu tablonun içinde nasıl yer alacak?" sorusu üzerine Arınç, Suriye'de yaşanan olayların 3'üncü yılına girmek üzere olduğunu hatırlattı.

Türkiye'nin her aşamada ikazlarını yaptığını, insani yardımla hareket ettiğini vurgulayan Arınç, Türkiye'nin oradan can havliyle kaçanlara da kucağını açtığı söyledi.

Türkiye'nin silahlı bir müdahalede bulunmadığını vurgulayan Arınç, şunları söyledi:

"Bunun için BM Güvenlik Konseyi'nin konsensüsünü aradı. Maalesef orada Rusya ve Çin'in karşı çıkmasıyla BMGK'nden bir karar almak mümkün olmadı. Çok acı ama gerçek. Bugün BM sorgulanıyorsa, Güvenlik Konseyi'nin yapısı sorgulanıyorsa özellikle Suriye'de yaşanan olaylar konusunda, Rusya ve Çin'in hareket tarzı çok önemlidir. Maalesef İran'ın, Lübnan'ın, Irak'ın destekleriyle de Suriye'deki rejim, özellikle Lübnan'daki Şii milislerin de devreye girmesi ve silahlı mücadele içerisine katılmasıyla 2,5 senedir sadece oluk oluk kan akıyor. ABD başlarda önce seçimi bahane ederek biraz arkada durdu ama Esad rejiminin yıkılması ve gitmesi gerektiğini söyledi. BM'den bir uluslararası uzlaşma çıkması gerektiğini düşündü. Fransa, İngiltere ve diğer ülkeler de eleştirdiler Suriye'de yaşananları ama fiili bir davranışın içerisine giremediler. Daha önce de kimyasal silah kullanmaktan bahsedilmişti. Maalesef son zamanlarda benim bildiğim 300'e yakın balistik füze kullandı Esad rejimi. Uçaklar ve helikopterlerle şehirleri bombaladı. Bazen ekmek kuyruğunda, bazen camide namaz kılan insanlar hayatlarını kaybetti. Halep, Hama, Humus, Lazkiye yıkıldı. Hedef gözeterek bombalamalar oldu. Sarin gazının kullanıldığına dair bir takım duyumlar alındı. Zannediyorum uluslararası camia özellikle bu son 3-5 gün evvel yaşadığımız, yüzlerce çocuğun gazdan zehirlenmiş halde, Halepçe katliamının bir benzeri şekilde hayatını kaybetmesi, özellikle ABD ve Batı ülkelerini ayağa kaldırdı."

BMGK'nin toplantıya çağırıldığını anımsatan Arınç, "İki saat konuşuldu yine konseyden bir karar çıkmadı ama bazı tavsiye kararları alındı" dedi.

Kimyasal silah kullanılmasını bütün ülkelerin reddedeceğini vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:

"Bunun kullanılması durumunda da yaptırımların uygulanması söz konusu olabilir. Geçmişte çok zor durumda kalan Bosna Hersek gibi Kosova gibi ülkelere BM gevşek davranınca bir koalisyon müdahale etme ihtiyacı duyuluyor. Bu bazen NATO çerçevesinde oldu, bazen NATO dışında da bir birliktelik söz konusu oldu. En son yaşadığımız Kosava gerçeğidir. Daha önce de 1995'te Bosna Hersek'te bunu yaşamıştık. Ama öldürülecek insan da kalmamıştı. Benim Bosna'da bildiğim 400 bin civarında insan hayatını kaybetti ki oradaki Boşnakların nüfusu da bunun herhalde yarısı kadardı. Kosava'ya müdahale ettiler, biz Kosova'ya giden ülkeler içerisinde de yer aldık. Daha sonra da Kosova'nın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olduk. Şimdi buradaki çabalar şudur; İngiltere, Fransa ve ABD başı çekmek suretiyle böyle bir organizasyonu, böyle bir taktiksel müdahaleyi gündeme getirdiler. Bu açıklama bence olumludur ve Obama'nın gerçek düşüncelerini aksettirdiğini de zannediyorum. Yani bir koalisyon olursa Güvenlik Konseyi'nin dışında, sayın Dışişleri Bakanımız Türkiye'nin de bunun içerisinde yer alabileceğini söyledi. Bu 3-4 ülkeli koalisyon olmaz. Nereden baksanız 20-25 ülkeli bir koalisyon olur. Bunun içerisinde Türkiye yine hem bir görev olarak hem de insani amaçlarla bu katliamın sona ermesi için bir müdahale içerisinde olur."

- "Suriye ile ilgili elimizde bir tezkere var"

"Ana omurga olur mu Türkiye?" denmesi üzerine ise Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:

"ABD olur Fransa, İngiltere olur. Türkiye 910 kilometre sınırımız olan ülkede yaşananlar bizi doğrudan ilgilendirir. Orada yaşayanlar bizim akrabalarımız çünkü biz aynı coğrafyanın akraba insanlarıyız. Yalnız bugün haberleri dinledim CHP yine klasik Esad'tan yana tavrıyla 'Türkiye kesinlikle böyle bir müdahalenin içinde yer almasın' diyor. Öbür taraftan Oktay Vural da bildiğimiz Oktay Vural yine. Söyleyecek bir şeyler bulamamış 'Bunun Meclis'ten geçmesi gerekir' diyor. Şüphesiz bu bizim tek başımıza vereceğimiz bir karar değil. Meclisten geçer, Meclis karar verirse biz böyle bir şeyin içerisinde yer alabiliriz. Daha önce geçirilen tezkerelerde zaten bazı haklarımızı kullandık veya kullanmak üzereyiz. Bunun için de yeni bir tezkere gerekirse, gerekirse diyorum, elimizdeki mevcut imkanlara bakarız, Meclise geliriz, o zaman CHP karşı çıkar, MHP de umarım karşı çıkar çünkü ağızlarının çalımına bakarsak onlar da böyle bir operasyonun içerisinde Türkiye'nin yer almasını istemiyor olabilirler. Gücümüz yeterse biz çıkarırız ve böyle bir koalisyonun içerisinde yer alırız."

"Gerektiği takdirde o zaman TBMM'den bir tezkere çıkacak" denmesi üzerine ise "Elimizde bir tezkere var Suriye ile ilgili. Onun süresi zannediyorum dolmadı henüz. Onun içerisindeki yetkilerin kapsamında kalan bir husussa böyle bir şeye gerek duymayabiliriz" dedi.

- PKK'nın elinde kimyasal silah olduğu iddiası

"PKK'nın elinde kimyasal silah var" şeklindeki iddiaların hatırlatılarak, "Böyle bir istihbarat var mı?" sorusunun sorulması üzerine Arınç, "Öyle bir istihbarat yok" dedi.

Arınç, şu açıklamaları yaptı:

"Bence bu biraz propaganda amaçlı veya dezanformasyon amaçlı bir söz. Biz kimin elinde ne olduğunu az çok biliyoruz. Bu silahı kullananların, nereden, hangi komutanın iradesiyle bunun atıldığı söyleniyor. İsrail istihbaratı özellikle böyle bir şeyi söylüyorsa, buna artık çok doğru kabul etmek de gerekebilir. Çünkü onların Suriye'nin içinde istihbarat noktasında çok güçlü olduklarını bilirim. İkincisi de bu aslında böyledir, Şam'ın merkezinde kaldı Esad ve rejimi. Ama banliyöler tamamen muhaliflerle doldu. Bu banliyölere yönelik bir gaz atarak insanları öldürmek, mutlaka rejim yanlısı güçlerin yaptığı bir eylemdir. Yapanın da ya Mahir olduğunu ya başka bir general olduğunu gazeteler de yazıyor. PKK'nın elinde kimyasal silah olduğuna dair hiçbir bilgiye sahip değiliz. Onları göstererek belki bunları bir tarafa örtmeye veya kamufle etmeye çalışıyor olabilirler." 

 

 

MISIR DEĞERLENDİRMESİ

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Özel bir televizyon kanalında katıldığı programda gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.

Bülent Arınç değerlendirmesinde: "Yüzlerce çocuğun gazdan zehirlenmesi batıyı ayağa kaldırdı.  Obama'nın açıklaması olumlu, gerçek düşünceleri oluduğunu düşünüyorum. Gerekirse bir tezkere çıkarır, müdahale içinde yer alırız" dedi.

Mavi marmara olayınada değinen Arınç, Tazminat görüşmelerinin sürdüğünü ancak İsrail'in tazminatların sembolik olmasını istediğini, bu konuda anlaşamadıklarını söyledi.

Arınç, "Mısır'da tutuklu bulunan Türk gazeteci Metin turan'ın 15 günün sonunda bırakılacağını düşünüyoruz" dedi.

Başbakan Yardımcısı Arınç, çözüm süreciyle ilgili, "Birisine bakarsanız çekilme süreci bitti diyor. Yalan söylüyor. Hayır, çekilme süreci bitmedi" dedi.

Soruları 3-4 gündür kaldığı Kızılcahamam'da yanıtlayan Arınç, 2-3 Kasım'da Ak Parti'nin Kızılcahamam'da bir kampı olacağını söyledi.

Çözüm sürecine ilişkin farklı açıklamalar olduğu ifade edilerek, "Örgüt gereken adımları atmıyor mu? Öcalan, araçsal kimlikten stratejik konuma evrilmek istediğini söyledi. Rolünü başardı mı ki böyle bir konuma geçmeyi planlıyor" sorusu üzerine Arınç, çözüm sürecinin Türkiye'nin bir şansı olduğunu, sürecin başarıya ulaşması durumunda Türkiye'nin yıllardan beri çektiği acılardan, sıkıntılardan, tehditlerden, korkulardan kurtulmuş olacağını vurguladı.

Süreci özetleyen Arınç, yaklaşık 8 ayın geride kaldığını ve eylemsizlik halinin herkesi mutlu ettiğini belirtti.

Arınç, "Burada önemli olun şudur, BDP de Öcalan da şunu söylüyor, 'hiçbir konuyu pazarlık etmedik ancak şunda anlaştık, eylem yapılmayacak, silahlı eylem olmayacak, ondan sonra silahlı unsurlar ülke dışına çıkacak, ondan sonra da tamamen silah bırakma olacak ve artık silahların konuşmadığı, şiddetin tamamen durduğu, fikirlerin, siyasetin konuşabildiği bir alan meydana gelecek' Buna kimse hayır diyemez" diye konuştu.

Terör örgütü ele başı Abdullah Öcalan'ın bunu örgütüne yönelik söylediğini ifade eden Arınç, Öcalan'ın hitap ettiği kitlenin birden fazla olduğuna işaret etti.

"Bunların her birinin 'evet' demesi gerekiyordu. Şu ana kadar 'evet' dediğini gördük" diyen Arınç, şöyle devam etti:

"Öcalan'ın kesin ve kati olarak silahlı unsurların terketmesi ve artık silahlı eylemlerden vazgeçilerek, bir fikir ve siyaset döneminin başlaması iradesi onda çok güçlü biçimde yer alıyor. Kandil'e baktığımız zaman orada bu işi yönetici durumunda olanlar kendileri evet demiş olsalar bile orta kademelerde veya alt kademelerde buna hemen 'evet' denilemeyeceğini, bir ikna sürecinin geçerli olması gerektiğini söylediler. Bir başka yerdeki silahlı unsurlar kısmen azaltarak, kısmen yavaşlatarak bir deneme yanılma sürecini kullanmak istiyor. Bizim hükümetimize düşen görev, istihbarat teşkilatımızın bilgileri değerlendirmesi sonucunda başlattığı sürecin kesintiye uğramadan sonuca ulaşmasıdır. Bizden tek birşey istenmişti. 1993'te olduğu gibi biz çekilirken bizi vurmayın. Çünkü o zamanlar 500'e yakın örgüt elemanının öldürüldüğü, tuzağa düşürüldüğü, pusuya düşürüldüğü söylendi. Bizzat Başbakanımız 'unsurlar çekilirken herhangi bir silahlı eylem olmadıkça güvenlik güçleri size karşı bir operasyon yapmaz. Biz bu işin meraklısı değiliz yeter ki siz gidin. Silahlarınızla birlikte bu ülkenin dışına çıkın. Hiçbirinize herhangi bir silahlı baskın veya bu süreci inkıtaya uğratacak bir eylem yapılmayacak. Şu ana kadar böyle bir şey olmadı. Az çekildiler, çok çekildiler, hızlı oldu, yavaş oldu ama süreç devam ediyor."

"Sabırla metanetle..."

Hükümet üyeleri olarak sabırla metanetle bu işin sonuca ulaşabileceğini ve bundan umutlu olduklarını söylediklerini belirten Arınç, örgütün fikir olarak da eylem olarak da şiddetten kolay kolay uzaklaşmadığını söyledi.

Arınç, "Kandil'den yapılan açıklamalar, gazetelerde boy boy fotoğraflarıyla, maşallah bu işin meraklısı da çok. Gidiyorlar röportajlar yapıyorlar ve orada isimlerini bütün kamuoyunun bildiği kimbilir hangi noktaya lider pozisyonunda görünenler HPG'nin başı mıdır, KCK'nın eşbaşkanı mıdır, neyse o insanların acıtıcı, incitici, ajite edici davranışlarıyla ve sözleriyle karşılaşıyoruz" dedi.

BDP'li milletvekillerinin bir kısmının bu konuda çok duyarlı olduğunu dile getiren Arınç, "Bir kısmının da ağzından ateş çıkıyor, bazen ateş yerine mermi çıkıyor. Toplumları tahrik ediyorlar" diye konuştu.

"Çok başlılık bunun nedeni olabilir mi" sorusu üzerine Arınç, "Şüphesiz her biri Öcalan'a karşı mesaj vermeye çalışıyor. Televizyon izlediğini de biliyorlar ya bağlılık yeminleri yapıyorlar, 'ben daha çok Öcalancıyım, ben daha çok Öcalancıyım'... Öcalan'dan çıkmamış, çıkması mümkün olmayan bilebildiğimiz kadarıyla bir takım mesajları kendileri veriyor pozisyonuna giriyorlar. Bir kısmı dışarıda Öcalan'a karşı adeta liderlik mücadelesi içerisinde" değerlendirmesinde bulundu.

"Tarih vermek doğru değil"

"Öcalan'ın otoritesini sarsmıyor mu bu? Haziran'da bitecekti eylül oldu hala yüzde 20" sorusuna karşılık Arınç, tarih vermenin doğru olmadığını söyledi.

Arınç, "Biz bu süreci devam ettirirken hiçbir zaman tarihler üzerinde durmadık ama en kısa zamanda ve en yakın biçimde. Çünkü eğer bu geri çekilme, yurt dışına çıkma, topraklarımızın dışına çıkma, ne kadar erken biterse süreç o kadar kesintiye uğramadan sonuçlanmış olur. Arada mesafe uzadıkça başka muzır maniler girer" dedi.

Şu anda silahlı baskınlar olmamasına karşın, yol kesme, adam kaçırma gibi eylemlerin sürdüğünü anlatan Arınç, şunları söyledi:

"Bu süreci baltalamak için girişimde bulunan bildiğimiz bir kaç çevre var. Bu çevrelerin bu eylemlerine rağmen yine sabır içindeyiz ve Öcalan'ın iradesini kendi iradeleri olarak kabul etmişlerse Öcalan'ın sözlerine bağlı olmak noktasında onlar bir samimiyet testinden geçiyorlar. Öcalan'a rağmen 'biz bu işi barıkmayız' düşüncesi, Öcalan'ı safdışı etmek düşüncesidir, Öcalan'ı güçsüz gösterme düşüncesidir. 'Bizim elimizde silah var, sen orada esirsin, senin söylediğin o kadar bizi bağlamaz' sözüdür. Burada Öcalan da aslında bu süreç devam ettikçe kendisine bağlı olduğunu zannettiği bir takım insanların belki onun kuyusunu ne kadar çok kazmak istediklerini daha yakından görecektir."

"Öcalan stratejik konumda zaten"

"Bir kaç çevre dediniz, o çevreyi açabilir misiniz ve neden Öcalan bu tabloda stratejik konuma geçmek istiyor" sorusu üzerine Arınç, "Öcalan stratejik konumda zaten. 'Ben bir araç değilim' diyor, kendini böyle görüyor, doğru da olabilir. 'Ben bu süreçte şiddeti yok edeceğim' diyen bir insan stratejik bir konumdadır. Kendisine bağlı olduğuna inandığı insanların bu işi bitirebilecek güçte olduklarını görmek onu stratejik bir konumda tutar" dedi.

Öcalan'ın bu sözünün kendi tabanına yönelik olduğunu düşündüğünü belirten Arınç, "(Siz hala bana verdiğiniz sözü tutmadınız, 'evet' dediniz ama yanlış ve çirkin işler yapıyorsunuz, ben de bunu bir yere not ediyorum) demek istiyor, yoksa bizimle bir alışverişi yok. Biz onunla herhangi bir pazarlık yapmadık ama Türkiye'de terörün bitmesi konusunda Öcalan kritik bir rol oynuyor. Bu rolünde başarılı olursa ve etkili olursa Türkiye çok önemli bir meseleyi inşallah çözmüş olacak" diye konuştu.

"Tek işimiz var sabır"

Arınç, "Hükümet olma sorumluluğu içinde kararlılığınızı sorguladığınız oluyor mu" sorusunu cevaplarken de "Olmaz mı? Her değerlendirmemizde bunları görüşüyoruz. Tek işimiz var sabır. Çünkü bağcıyı dövmek için çıkmadık, üzüm yemek istiyoruz" ifadesini kullandı.

Zor bir işin içinde olduklarını bütün ihtimalleri gözönünde tutarak halkın desteğiyle sorunu çözmeye çalıştıklarını dile getiren Arınç, şunları kaydetti:

"Karşı taraf yıllarca şiddetten beslenen bir örgüt olarak bugün yanlış işler yapıyor, yanlış adımlar atıyor. Onlara gereken ikazlar yapılıyor. Mesela birisine bakarsanız çekilme süreci bitti diyor. Yalan söylüyor. Hayır, çekilme süreci bitmedi. Başbakanımız doğru söylüyor. Nefes alışlarının bile hesaplarının yapıldığı, nereden ne kadar insanın dışarıya çıktığını bilebilecek bir istihbarat gücümüz var. Yüzde 20 dediyse Başbakanımız, öpsünler başına koysunlar. Yüzde 80'in hala çıkmadığı, belki hemen çıkabileceği belli yerlerde biriktirildiği, toplanıldığı, bütün bunların bilgisi de var bizde ama çıkma iradesinde bir geciktirmeye yönelik oluşumun da varlığını hepimiz bilmeliyiz."

"Neyi amaçlıyorlar geciktirmeyle" sorusu üzerine de Arınç, "Öcalan'a karşı bir tavır içindeler. Hükümetin belli konularda belki kendilerine bir yol açılmasını veya hiç yapılmayacak bir takım söylemlerde bulunmasını istiyorlar. Hayır, bizim böyle bir niyetimiz yok. Bizim demokratikleşme adına atacağımız her adım çok önceden attığımız atmayı planladığımız adımlardır. Bunun bu süreçte belki bir kısmının yakın uzak bir ilgisi olabilir ama yüzde yüzlük bir dilim içinde bizim demokratikleşme ve özgürlükler paketimiz bu örgütle, bu oluşumla bu çözüm süreciyle çok yakından ilgili değil" değerlendirmesinde bulundu. 

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 12:29

İLGİLİ HABERLER