
CANSU DERE AŞKA BAKIŞINI ANLATTI...
Dere, Tempo dergisinin bu haftaki sayısına ‘İnsan kime áşık olacağını bilemiyor. Birine áşık olunca ‘Bunun boyu kısa, olmaz’ diyen insanlar olduğuna inanmıyorum’ dedi ve aşka bakışını anlattı.
Güz Yangını sizin üçüncü diziniz. Mankenlikten sonra dizi oyunculuğuna alışabildiniz mi?
Benim oyunculuğa geçişim yavaş yavaş oldu. İlk deneyimim kısa süren Metro Palas dizisiydi. Ama benim için en yararlı olan Alacakaranlık’ta Uğur Yücel’le çalışmak oldu. Ondan çok şey öğrendim. Şu anda ise Güz Yangını’nda çalıştığım isimler, o kadar profesyonel ki, söyleyecek laf bulamıyorum.
- Onların karşısında oynarken daha iyi olmak zorunda hissediyor musunuz kendinizi?
Elbette. Karşılarında ezilebilirdim de. Ama çevreden duyduklarım ve gördüklerim böyle olmadığını gösteriyor. Şu anda kendime ‘Oyuncuyum’ diyemiyorum. Ben dizi oyunculuğu yapıyorum, sinemayı da yapabilirim, ama oyunculuğun temel taşı olan tiyatroyu yapamam. O yüzden bazı insanların haddini bilmeden ‘Ben oyuncu oldum’ dediğini düşünüyorum.
ARTIK GELECEK PLANLARI YAPMIYORUM
- Biraz canlandırdığınız karakteri anlatsanıza...
Ceylan’ın hazin bir hayatı var. Ama dizi şunu anlatıyor: Hani bazen geleceğe dair planlar yaparız ya, hayatın hiçbir zaman planlanamayacağını ve hiçbir zaman planlandığını gitmeyeceğini gösteriyor.
- Bunu bilsek de planlar yapmadan duramayız...
Ben çok uzun zamandır geleceğe dair planlar yapmayı bıraktım.
- Neler mutlu ediyor sizi?
Her şey! Terazi burcuyum, küçük şeylerle mutlu olabilirim.
- Ama terazi burcunun en büyük özelliği kararsızlığıdır.
Bak bu çok doğru. Kararsızlığımla insanı delirtebilirim.
- Dizide imkánsızlıklarına rağmen güzel bir aşk yaşanıyor. Bu, size neler hissettiriyor?
Kerem ile Ceylan’ın aşkı, bize uzak bir aşk gibi geliyor; gerçek gibi değil. Var mı böyle aşklar? Çok temiz, saf... İnsanlar artık öyle aşklara çok fazla inanmıyorlar.
- Aşklara gerçekliğini ya da derinliğini kaybettiren hız mı? Romantizm bitti mi?
Herkesin romantizmi kendine. Eksiden insanlar sevdiğine mektup yazıyordu, şimdi her an ulaşabildiğin birine niye mektup yazasın ki?
- Tüm şöhretli insanlar gibi hayatınızı, bazen ilişkinizi kameralar önünde yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Kameralar altında bir ilişkiyi sürdürmek rahatsız edici bir şey değil mi?
Ben yansıtıldığı gibi yaşamıyorum. Sunuş biçimi öyle; ama ben bu sunuşun bir parçası değilim.
- Hayatınıza giren, bizim bildiğimiz iki adam da kısa boylu. Bu aranızda problem yarattı mı?
Benim yanımdaki insan ‘Aslanlar gibi uzun boylu olsun’ gibi bir kompleksim yok. İlişkimi de ona bağlamıyorum. Evet, öyle oldu. Zaten karşımdaki insanın da öyle bir kompleksi yoktu ki. İnsan kime áşık olacağını bilemiyor. ‘Ben şöyle tiplerden hoşlanıyorum’ diyemezsiniz. Áşık olacağın insanı kalıplara göre arayamazsın ya da sınırlandıramazsın. Birine áşık olunca ‘Bunun boyu kısa, olmaz’ diyen insanlar olduğuna inanmıyorum. Zaten öyle söyleyenleri de samimi bulmuyorum, bana hiç gerçek gelmiyor.
- İşinizle ilgili eleştirilmekten hoşlanıyor musunuz?
Tabii ki. O konuda çok komplekssiz bir insanım. Zaten o durumda kompleksler öne çıkıyorsa çok kötü olur. Moral bozulur, içten içe hırslanırsın; o hırs insana çok kötü şeyler yaptırabilir. O yüzden olumsuz eleştiriler yapıldığında ne alınırım, ne kızarım. Bilakis hoşuma gidiyor.
İlişkimiz TV reklamıyla başladı
- İnsan erkek arkadaşından kötü eleştiri duymak istemeyebilir. Bu anlamda bir takıntınız var mı?
İş gibi, ciddi konuda eleştiri geldiğinde bu rahatsız etmez. Ona güveniyorsan, karşındaki insanın bunu senin iyiliğin için söylediğine inanıyorsan, sorun olmaz.
- Artık oyunculuk yaptığınıza göre bir gün Cem Yılmaz’la karşılıklı oynama teklifi de alabilirsiniz. Sevgili olmakla, sette iş arkadaşı olmak farklı şeyler. Bunu karıştırabileceğiniz endişesi duyuyor musunuz?
Yoo. Biz mesela son reklamda beraber oynadık ve karıştırmadık!
- O zaman Cem Yılmaz’la ilişkiniz var mıydı? Ben o reklamla başladı diye biliyorum...
Vardı. Tabii reklam çekimine kadar ön görüşmesi, provası falan var. O zaman başladı. İş hayatındayken, onu özel hayatındaki birisiymiş gibi görmüyorsun. Bunu başarmak çok zor, ama yapmak gerekiyor. Öbür türlü çok kötü bir görüntü olur. ‘Hey her şeyi beraber yapıyoruz, burada da beraberiz’ durumu yok.
Dokunulmaktan çok hoşlanmam
- İlişkinizi ve kendinizi nasıl koruyorsunuz?
Artık o da benim becerim, bilmiyorum. Çok sıradan bir hayat yaşıyorum; benimle hayatı paylaşan insan da, çevremdeki diğer insanlar da öyle yaşıyorsa problem olmuyor.
- İlişkinizi nasıl yaşamayı seviyorsunuz? Mesela ben çok dokunmatik bir insanım, sevdiklerime dokunmak ve dokunulmak isterim...
Öyle bir portre çizemem ben. Ama dokunulmaktan çok hoşlanmam. Benim annemle babamla da ilişkim hiçbir zaman öyle olmadı. Tabii ki çok severim ama hiçbir zaman kucaklarında, evin şirin ve sevgi dolu kızı olmadım. Ben biraz daha sakin ve kendi halimde olmayı severim. Duygularımı içte yaşarım, çok sevgi gösterisinde bulunmam; hoşlanmam öyle.
- Peki komik adamlardan mı hoşlanıyorsunuz?
Yok öyle bir şey. Hiçbir zaman ‘Şöyle bir insandan hoşlanırım, şundan hoşlanmam’ demem ben. Ne fiziksel ne de başka bir şey. Biri bana ‘Neden onu seviyorsun?’ dediğinde de sınırlandıramam hiçbir zaman. Seviyorum ama neden sevdiğimi bilmiyorum; çünkü bir çok şey var maddelere dökemediğim. Öylesi daha güzel ve temiz geliyor benim için. ‘Niye seviyorsun? Çünkü en kötü günümde yanımda. Sevgiline niye áşıksın? Çünkü beni çok seviyor.’ Bunlar bana karşılık beklemek gibi geliyor. Karşımdaki beni sevdiği için, onu seviyor olma durumundan hiç hoşlanmıyorum. Bu bana sahte geliyor. O yüzden ne arkadaşlık ilişkimde ne de sevgililik ilişkisinde ‘Neden?’ in yanıtını veremiyor. Bilmiyorum, seviyorum...