Medya
  • 11.12.2022 10:57

Çarpan ve çarpılan

ÇARPAN VE ÇARPILAN
Bizim dinimiz iki bölümdür.
Birincisi iman, ikincisi ise amel.
İman her işin başıdır.
İman yoksa amel bir işe yaramaz.
İman çarpan, amel çarpılandır.
İman sıfır iken amel 1000 ise bunların çarpımı sıfır olur.
İman 10 amel 10 ise bunların çarpımı 100 olur. İman bir değer ise ortaya bir değer çıkar.
İşte ortaya çıkan bu değer sizin dereceniz olur.
Ahirette kurtuluşa erebilmek için imanın olması yani sıfır olmaması icab eder.
İman gittikten sonra istediğin kadar iyilik yap, istediğin kadar ibadet et ve sevap işle.
Bunların sana bir faydası olmaz.
İman korusunda ince bir nokta var.
İmanın da bir çarpanı var.
İmanın çarpanı, yani temeli Hubb-i Fillah, Buğd-ı fillahtır.
Bu varsa imanın kıymeti var. Bu yoksa imanının hiçbir kıymeti yoktur.
Kıymetsiz şeyin amele bir faydası da olmaz.
Hadîs-i şerifte; “Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, Hubb-i fillah ve buğd-ı fillahtır” buyuruldu.
Hubb-i fillah, Allahü teâlâ için sevmek demektir.
Buğd-ı fillah ise, Allahü teâlâ için sevmemek demektir.
Allahü teâlâ, Musa Aleyhisselam’a; “Benim için ne yaptın?” diye buyurdu. 
Musa Aleyhisselam;
-Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, ismini çok zikreyledim, diye arz etti.
Allahü teâlâ;
-Namaz, sana burhandır, kötü iş yapmaktan korur. Oruç, kalkandır, Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana rahatlık verir. Zikir, mahşerde karanlıktan kurtarır, ışık verir. Benim için ne yaptın? Buyurdu.
-Musa Aleyhisselam; “Ya Rabbi! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir” diye yalvarınca; Allahü teala;
-Ya Musa! Dostlarımı sevdin mi, düşmanlarımdan kesildin mi? buyurdu.
Musa aleyhisselam, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibadetin, Hubb-i fillah ve buğd-ı fillah olduğunu anladı.
Hubb-i fillah buğd-u fillah, ilk yapılması gereken iştir.
Çünkü bu bizzat Allahü teala’nın kendi şartıdır.
Allahü teâlâ ile kulu arasındaki akit budur.
Bu akit olmadan diğer hiçbir akittin bir hükmü ve geçerliliği yoktur.
İman ancak bununla kıymetlenir.
Ana zemin daha doğrusu dinin temeli Allah dostlarını dost bilmek, düşmanlarını düşman bilmektir. Yani Allahü teala’nın safında yer almaktır.
Özetle Allah dostlarını seveceğiz. Düşmanlarına düşmanlık edeceğiz.
Mahşerde iki saf vardır.
1- Allahü teâlâ’nın yanında olanlar.
2- Allahü teâlâ’nın karşısında olanlar.

Üçüncü bir saf yoktur.
Ortada olanlar karşısında sayılırlar.
Allahü teâlâ tarafını belli etmeyen kimseleri karşısında kabul eder.
Onun indinde iki renk vardır.
Ya beyazsındır veya siyahsındır.
Allahü teâlâ’nın indinde biraz siyah biraz beyazdan oluşan gri ton yoktur.
Her kul bunu böyle bilip safını düzgün seçmelidir.
Allahü teâlâ’nın safında olanlar cennete konulur. Çünkü Allahü teâlâ sadece dostlarıyla beraber olur.
Bitaraf olan bertaraf olur” sözü buradan gelir.
Mümin, tavrını ve tarafını belli etmeden mümin hükmünde olmaz.
Mümin olmanın birinci şartı ve kuralı, aleni olarak safını ve tarafını belli etmektir.
Allahü teala’nın yanında olmaktan utananı, Allahü teala mahşerde utandırır.
Bu bakımdan Maide Suresi, müminlik akdinin en açık olarak ortaya konduğu suredir.
Hubb-u fillah buğd-u fillah şartının en önemli yanlarından birisi, takiyyeye kapalı olmasıdır.
Kimse takiye yaparak dahi bu hükümle oynayamaz.
Bu emir küçümsenemez. Bu emir hafife alınamaz. Ve şakaya gelmez.
Yani şaka yollu bile, “Filanca kâfiri seviyorum” denilemez.
Allah dostu kimdir?
Allahü teâlâ’nın dininde, Habibi’nin yolunda yani Ehl-i Sünnet olanlardır.

Ehl-i sünnet olanlar, birbiriyle selamlaşıp sohbet ve muhabbet etsin.
İşte bunu yaptığımız zaman, Maide suresi 62. ayetteki Hubb-u fillah buğd-u fillahı yapmış oluruz.
Allah düşmanları da bunun tam karşısında olanlardır.
Allahü teala’nın indinde düşmanlarına düşmanlık etmek, dostlarla dostluktan daha kıymetlidir.
Çünkü düşmanlık etmek, eylem gerektirir. Bunun için bir şey yapmak gerekir.
Allah düşmanlarına düşmanlık eden, mahşerde itibar görür.
Peki, düşmanlık nasıl yapılacak?
Bunu yapmanın 3 yolu vardır.
El ile dil ile ve kalp ile.
El ile düşmanlığı; ülkeler yapar.
Yani savaşır.
Dil ile düşmanlığı; evliyalar, âlimler sohbet ederek veya yazarak yapar.
Kalp ile düşmanlığı; cümle müminler yapar. Allah düşmanlarını sevmez ve onlar için buğz eder.
Bir kişi ömrü boyunca bütün farzları ve vacipleri tam ve eksiksiz olarak yapsa, Sünnete uysa, hayır ve iyilikle bir ömür geçirse.
Bütün bunlardan sonra; ister devlet adamı ister bozuk din adamı olsun bir Allah düşmanı için, “Ben onu seviyorum” derse imanı gider. İmanı gidenin ameli de gider.
Büyük âlim ve Evliya Seyyid Abdülhakim Arvâsî Hazretlerinin şu sözü zaten bunu anlatmaktadır;
- Hiç bir amelime güvenmiyorum, lakin Allahü Teâlâ’nın düşmanlarına düşmanlığım var.
Aynı şekilde bir Allah adamı için, “Ben ondan nefret ediyorum” derse onun da imanı gider.
Bir ömür yaptıkları sıfır olur.
Neden?
Çünkü çarpan sıfır olunca çarpılan milyonda olsa sonuç sıfır olur.
Aman kardeşim…
Siz siz olun sevdiğinize de sevmediğinize de dikkat edin.
Vallahi çarpılırsınız, billahi çarpılırsınız.
Allah’a Emanet olun…
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

Güncellenme Tarihi : 11.12.2022 11:02

İLGİLİ HABERLER