Medya
  • 19.4.2004 10:15

ÇETİN ALTAN'DAN İLGİNÇ AÇIKLAMALAR: VATAN AŞKI MESLEK DEĞİL...

AYDIN KİŞİLİĞİ İLE TANINAN USTA GAZETECİ VE YAZAR ÇETİN ALTAN, NECEF UĞURLU’YA KONUŞTU İTO bir araştırma yaptırtmış gecekondu bölgesinde... Çalışanların yüzde 75’i kadın, satrançta vezir olanlar yani, kredi kartları, cep telefonları, İtalyan ayakkabı merakları var. Arabaları var, büyük alışveriş merkezlerinden alışveriş merakları var. İşsizlik, fakirlik sorunları yok. Aile başına ortalama aylık gelire verdikleri cevap, 300 milyon... Yorumlar mısınız? Marmara Bölgesi’ni alalım. Bir kere iki tane boğaz şeridi, 15 milyon İstanbul, Çanakkale 70.000 kişi. İkincisi; bütçedeki en büyük harcamaların berraklaşması ve halkın bilincine mal olması şimdiye kadar istenmedi. Muhalafet bunları açıklamadı. Örneğin, 10 milyar dolar Türkiye’nin silaha verdiği para... E peki Kuzey Kıbrıs’a giden yardım son 30 senede ne kadar? Bunların her birinin didiklenmesi teker teker insanlara mal edilmesi, parlamentolarda tartışılması gerekir, gerçekten burası çağdaşlığa merdiven dayamak istiyorsa. Her başa geçen kendisine en uygun olanı halka en uygun olanmış gibi sunarak bilimsel kadrolar yetişir, meslek sahibi olanların sayısı artar, ki o meslek sahibi olmak da evrensel bir kaliteye özen duyarak olur. Aynı işi başka yerlerde de yapan insanlar. Evrensel özenlere sahip olan bir ortamda ancak insan farkına varmadan çağdaşlaşır. (İşte sorun bu, biz uyanığız ya, farkına varmadan çağdaşlaşmamız imkansız, ondan olmuyor...) Bütün dağa taşa yazmışlardı, ‘Önce Vatan’. Vatan coğrafya parçasıdır. Sınırları da diplomatik anlaşmalarla çizilir. Bir meslek değildir vatanı sevmek. Karısını sevmek de bir meslek değildir. Sevmenin meslek olduğu yer burası olmaya başlıyor. Önüne gelen de kendisi seviyor zaten tartışılmaz, karşısındakini suçluyor sen sevmiyorsun diye... Almanlar vatanı sevse ne olacak, sevmese ne olacak, yeryüzü ekonomisinin yüzde 18’i. Türkiye binde beşini oluşturuyor, vatanı çok seve seve bir şey üretemiyorsun... (Şey yapmamak lazım, seve seve üretim olmuyor demek...) Globalleşme dönemine geçiliyor. (Globalleşme bize sormadan alınan bir karar, bize mi sordular globalleşirken...) İki büyük hata, Leninizm’i komünizm zannettiler. Komünizm bir rejim değildir. Komünizm bütün kainatın kendine özgü, düzenidir. Balıklar, çiçekler, galaksiler, güneşler, aylar, yıldızlar... Her biri bunların, her dakika değişim içindedir. ‘Savaşlar müşterileri azaltıyor’ Savaşlar ne zaman çıkmaza girecek? Bir kurşun birisini öldürdüğü zaman bir müşteri azalıyor. Bill Gates ne yapacak, hep aynı adama mı satacak? Silah üretimiyle modern teknolojinin üretim piyasası çatışıyor. Bunun bilincine kimse varmadı. Savaşların kárlı olma dönemi bitiyor. Kárı bitti, eski dövüşlerin. Kárı bitmedikçe bitmez... Kıbrıs’ta neyin kárı bitti? Yunanistan’ın II. Dünya Savaşı’na girdiğini unuttu burada herkes. Ve büyük kahramanlıklar gösterdi Yunan Komünistleri o tarihte. Fakat Yunan Komünist Partileriyle Sovyetler arasında köprü kaygısına düştü Washington. O zaman da cuntayı getirdi Yunanisitan’a, Albaylar Cuntası... Kıbrıs’ta Akel Partisi’nin güçlü olduğu bugün dile getiriliyor. Güney Kıbrıs’ın Komünist Partisi yüzde 40 oy alır. Peki bunların Sovyetler’le olan işbirliğini engellemek için en iyi tampon nedir, İngilizlerin de hava üssü var ama bu ölçülerde bir hareket yapmazlar, kendilerinin de çünkü sağı solu olan bir demokrasinin insanları onlar. El altından isteseler de çok ön plana çıkmazlar. Türkiye ise bu komünist Rum’dur, bu kapitalisttir, bu sosyal demokrattır diye bir ayırım yoktur Türkiye’de. Irkçılık açısından bakarlar hepsine birden Rum, Yunan bizim düşmanımızdır diye damga vurulur. Amerika istemeseydi, ki Amerika oraya üs kurmayı düşünüyordu Kuzey’inde... Ama Türkiye oraya çıkarken kendisi gemisini batırdı. Nasıl batırdığını da bana Erkaya Paşa anlattı. 20 saat sürmüş Kocatepe’nin bombardımanı. Bu da pek duyulmadı Türkiye’de, 12 sene sonra filan anlaşıldı Associated Press bizimle ilgili bunlar kendi gemisini batırıyor diye esprili laflar geçiyordu. Hiçbiri yansıtılmadı. Türk halkı neyi duyacak, neyi duymayacak kim bunlara karar verecek. Türk halkı şöyle düşünmeli kimin çıkarına? ‘Değerli aşağı, değersiz yukarı’ Düşünecek hal kaldı mı? Siz değersiz önemlileri yukarı çıkartıyorsunuz, değerlileri aşağıya itiyorsunuz dedi 1942’de Newmark. Fen Fakültesi’ni kuran Alman. Yani Negative selection. (Daha fazla değersiz ihtiyacı var herhalde, sokaktan adam topluyorlar yarışmalarla...) Bu hálá devam ediyor. Psiko-sosyolojik bir vaka da vardır. Mesela köylü çocuklarına sor ne olmak istiyorsun diye, ‘polis, asker’ der. Çünkü onların egemenliğini görüyor. Bir de değerlerler dünyası, evrenselliği vardır. Paranın nereden geldiği ve nasıl kullanıldığı saydamlaşmadığı vakit, vatanı sevmek, vatanı kurtarmaya yetmez. NATO’ya Türkiye 600 bin kişilik ordusuyla girdi. Niye girdi? Burada zorunlu olduğu için askerlik 23 cent’e mal oluyordu. Çok ucuz yani... Elbette Kore’ye Afganistan’a gerektiği vakit niye kendi adamını öldürsün ki?.. Hem çok daha ucuz, her an gidiyor. 100 gram etin vereceği proteini iki somun ekmekten alınca... Tahıl, sadece göbek büyütüyor Ekmek kafa mı olunuyor? O zaman göbek büyük oluyor, beyine gitmiyor. Bu raporlar açıklanmıyor, bu raporlar şu; dedem Almanya’da 10 yıl unutulmuş bir militerdi. Daha sonra topçu mektebine müdür yapılmıştır dedem. Von Sanders, Alman komutan, yani korgeneral, o yönetmiştir Çanakkale Savaşları’nı, Mustafa Kemal de 3 ay bulunmuştur Yarbay Rütbesi’ndedir. Bunlar çıkartılmaz pek, ama doğrusu budur. Selimiye Kışlası’nda, o zaman bu günkü gibi değil teknoloji sağlık sorunları ince analizlerden geçmiyor, helalara bakıyor kumandanlar asker diare mi, kabız mı? Orada bakıyor ve kafasını kaldırıp, ‘Herr Hasan hiç böylesini görmedim?’ diyor. Kol kalınlığında ve dört lüle... İki bok uzmanı gelsin diyor. Tahıldan besleniyor çünkü... Bunlar eskiye ait hikayeler, padişah zamanında olmuş. Tarihten çok mu korkuluyor? Bir çok hadiseler olmuştur, İstiklal Mahkemeleri’nde belgeleri tam olarak yayınlanmadı Türkiye’de. Kasap Osman Çeteleri, Çerkez Ethem Vakaları, 30 bin kişiye yakın insan idam edildi. Büyük liderlerin kendilerinden sonra kimin geleceğini mimlediğini görüyoruz. Atatürk kimi mimlemişti? Bilemem, sadece İsmet Paşa’nın çocuklarına bıraktı mirasının bir kısmını. Herhalde İsmet Paşa’yı belki bir... ‘Kimse tarihi merak etmiyor’ Mimleme var... Ama hangi manada? Buranın geleneğinde babasını asıp çocuğuna yardım etmek gibi bir alışkanlık vardır. Mesela Kara Kemal’in oğlu, hariciyede çok iyi yetişmiştir ama babası parçalanmıştır, Artin Kemal derlerdi. Babasını linç etmişler oğlu hariciye vekaletinde genel sekreterdi. Orhan Kemal’in babası İstiklal Mahkemesi başkanlarındandı, yanlışlıkla 13 kişiyi asmış, sormuştum kendisine, at hırsızları ile asker kaçakları her grup 13 kişi karışmış, ‘karışık dönemlerde böyle şeyler olur’ dedi. Ötekileri de ertesi gün asmışlar. Bunları nete getirmek kimsenin işine gelmiyor, zaten kimse de merak etmiyor. Zengin olmanın dört yolu Türkiye’de zengin yaşamın formülü nedir? Dört tanedir. Dünya ekonomisinde pek bir yerde rastlanmaz. Yapılmaması gereken araziye gecekondu yapıp, yapsatçıya verip apartman yaptırıp bir anda zengin olursunuz. İkincisi Tatlıses örneğine uygun olarak türkücülüktür. Üçüncüsü mankenlik çok zenginlik sağlıyor. Aşağı yukarı 300 bin kız geliyor manken olabilmek için. Sonra onlar ne oluyor kimse araştırmaz. Ve futbolcular. Bunları televizyonlarda sıkça gösterir başarılı insan olarak. 25 milyon futbolcumuz olması gerekir, her biri 2 milyon dolar transfer alan. (Nüfusumuza oranla) manken nüfusunun da 20, 25 milyon olması gerekir. Burası muazzam rekorlara yatkındır. Ama o kadar türkü dinleyen, o kadar maç ve defile izleyecek kişileri bulmak mümkün değildir. Bu açıdan zorlukları var. (Onlar da birbirlerini izliyorlar, demek her futbolcuya bir manken ondan düşüyor. Her türkücüye de bir dizi...) Hazineden geçinme modeli Son tahlilde nasıl bir toplum burası? Hazineden geçinenlerin üst kesimine göre düzenlenmiş bir yapıdır bu... Sosyal tesis sayısı, arabalar dünyada rekordur, bunların bakım harcamaları 1.5 milyar dolardır. IMF’den istediğin para da zaten 1.5 milyar dolardır. Burası Sürrealisttir. Dali’nin tabloları gibi miyiz, bu ülkede bunca olup biten rezaleti hem dile getirip hem de sanatkarane bir anlam yükleyebilmek ancak Çetin Altan’dan çıkar. Gene kıyamadı ve sürrealismle onurlandırdı ülkesini. Halbuki ona kıydılar, hem de çok kıydılar. Çocukları, torunları, yazıları, fikirleri, aşklarıyla bir toplumu saran koskoca bir Çetin Altan... Kainatın kendine özgü düzeninde balıklar, çiçekler, galaksiler, aylar yıldızlar gibi her dakika Değişim içinde bir adam. Onun için hep genç belki de... Bu değişimi anlamayanları geride bırakmamanın telaşında üstelik. Bunun için de iyi bir insan. Ne çok sevdiniz, kimbilir Çetin Bey, ne çok da sevilmektesiniz. Bu satırları eşiniz Solmaz Hanım’la Köyceğiz’de okurken bahçenizdeki ürkek Yengeç’e sizi, eşinizi ve onu sevgiyle kucakladığımı söyleyin lütfen. (STAR) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:02

İLGİLİ HABERLER