Medya
  • 19.6.2013 16:00

CNN, Erdoğan'ın kalesini mi düşürdü?

Bu satış gerçekleşirse Erdoğan en büyük destekçisi durumunda olan ATV'yi en büyük muhalifi olan CNN International’a kaptıracak.

İŞTE REHA MUHTAR'IN KONUYLA İLGİLİ YAZISI

Televizyon satışları ve el değiştirmeler bugünlerde de sürüp gidiyor...

SHOW televizyonu; Habertürk grubuna geçti...

Uzun zamandır ATV’nin satışı gündemdeydi...

CNN International’a sahip uluslararası Turner Grubu’nun ATV’yi satın alma konusunda el sıkıştığı bildirildi...

CNN International’ı bünyesinde bulunduran grup ATV’yle el sıkıştığında, Christiane Amanpour ve CNN’ciler olaylar başlamasından günler önce Reyhanlı’ya canlı yayın aracını bağlamamışlardı henüz...

Şaka gibi bir durum var şu anda ortada...

Türkiye’de henüz olaylar çıkmadan, canlı yayın araçlarını sıra sıra dizerek olayların köpürmesinde hatırı sayılır bir rol oynayan CNN International, şimdi ATV’nin sahibi olacak...

***


Hani diyorlar ya; “Adamlar televizyonculuk yapıyor... Türkiye’deki televizyonlar gibi olayların üstünü örtmüyorlar...”

Ufak bir sorum olacak Christiane Amanpour ve arkadaşlarına;

- Türkiye’de televizyonların özellikle ilk günlerde berbat bir sınav verdikleri aşikar...

Benim merakım ise şu;

Christiane Amanpour ve arkadaşları bunca canlı yayın aracını Reyhanlı ve İstanbul’a dikerken “iyi” ettiler de, kendi ülkeleri Boston’da bayram günü tüm ahalinin katıldığı maraton yarışmasında halkın ortasına atılan ve insanları hunharca öldüren bombalama olayını kaç saat canlı yayında verdiler acaba?..

Öyle ya...

Okyanusu geçip, Akdeniz’i aşıp ta Reyhanlı’ya olaylar çıkmadan önce dikilen canlı yayın aracı, İstanbul’a ise bir araçla yetinmeyen birkaç yere konuşlanan bir yayıncılık anlayışı, kendi ülkesinde kendi şehrinde patlayan bomba ve ölen Amerikalılar‘la ilgili, günlerce Boston’dan canlı yayın yapması icap etmez mi?..

Hatta Boston bürosunu merkez yapıp, yayını sabahtan akşama oradan gerçekleştirmesi gerekmez mi?..


***


Christiane Amanpour dün kendisiyle “sanal bir röportaj yaptığını açıklayan” Takvim gazetesinin “çakma röportajı”na büyük tepki duymuş...

- “Yazıklar olsun size...” diye tweet atmış...

Körfez Savaşı’nı, Atina’da CNN’den izlemiştim...

Keşke o günlerdeki romantik gazetecilik ideallerim böylesine hayal kırıklığına uğramasaydı...

Televizyon yayıncılarının, sadece televizyonculuk saikiyle habercilik yaptıklarına, reklam, dolar, siyaset üçgeninde faaliyet gösterdiklerini bilmeseydim...

Keşke CNN “hayallerimdeki müthiş gazetecilikle” yaşamaya devam edebilseydi?..

Merakım tek bir konuya...

Bu medya algı yönetiminde “içki lobisinin” etkisi yüzde kaç acaba?..


GENE SHARP’IN DURAN ADAM EYLEMİ...

Taksim’de protesto amacıyla duran adamları gördüğümde “ne sempatik ve yaratıcı bir eylem” dedim içimden...

Polis müdahale edemez, insanlar öylesine durmaktan başka bir şey yapmıyor...

“Yakıyorsunuz yıkıyorsunuz, kamu mallarına zarar veriyorsunuz” diyemez kimse, çünkü hiçbir şeye zarar veremiyor duran insanlar...

“Saldırgansınız” denilemez, çünkü saldırganlık barındırmıyor eylem içinde...

Tamamen barışçı, tamamen ironik, tamamen espri ve yaratıcılık yüklü bir davranış modeli “duran adamın” protestosu...


***


Ne var ki, dün öğleden sonra “Duran Adam” modelinin esas adının “Ayakta Durma Eylemi” olduğu ortaya çıkıyor...

Gene Sharp’ın el kitabından esinlenerek, CIA Devrim Koçları’nın diktatörlüklere karşı hazırladıkları bir eylem modeli olduğu ve Sharp’ın kitabında 163. madde olarak geçtiği belirleniyor...

“Toplum ayaklanmalarında, yönetimlerin zayıf noktalarının belirlenmesi” başlığında yer alan bu eylemin; dünyanın globalleştiği, bilginin böylesine rahat dolaşımının sağlandığı bugünün dünyasında Türkiye’de dört bir yanda eyleme konması elbette sürpriz değil...

CIA’in kitapçığındaki formüller de kolaylıkla her yerde uygulanabiliyor artık...

Ben yine de, eylemlerin izlediği “muhteşem sıralamanın”,

organizasyon yeteneğinin, arka arkaya gelen eylemlerdeki etki yönetiminin, Gezi Parkı ötesi bir aklın ürünü olacağını seziyorum... Öyle sezmeyenler kafayı takmasınlar, üstlerine alınmasınlar...

Benimki sadece bir sezgi!..


ERDOĞAN; İÇKİ REKLAMLARINI YASAKLADIĞINI SÖYLEDİĞİ ANDA İÇİMDEN...

Alkollü içki düzenlemesi sırasında da söyledim...

Restoranlarda içki içilmesini kısıtlamak çok sakıncalı...

Restoranda içki servisi olur, turizm belgesi gibi zorlayıcı maddelere tabi olmaz...

İsteyen yemekte içki içer, isteyen içmez...

Bu kişisel özgürlük alanıdır...


***


Bu alandaki alkol uygulamasına karşı çıktım, ancak tahmin edilenin aksine “alkol reklamlarının yasaklanmasından” yana tavır aldım...

Niye?..

Çünkü kendi hayatımdan biliyordum ki, içki reklamları gençlik yıllarında içki içmeyi direkt özendiren ve tetikleyen bir rol oynuyorlar...

Viskiyi sevdiren ipe sapa gelmez tadı değil, reklamlarda viski içen adamın yarattığı hava ve karizması...

Bunu bildiğimden, içki reklamının kaldırılmasına sonuna kadar “evet” dedim...


***


Ancak itiraf edeyim...

Buna “evet” der ve uygulamayı desteklerken içimden, “Allah bu kararı verenlerin yardımcısı olsun... Başlarına büyük bela aldılar...” demeyi de ihmal etmedim...

İçki lobisinin dünyadaki gücünü çok iyi biliyordum...

Türkiye gibi 76 milyonluk bir pazarda “içki reklamını” yasaklayanları, bertaraf etmek için her şeyi yaparlardı...

İçki lobisinin sırf birkaç yüz şişe daha fazla satabilmek için dünyanın dört bir yanında, gazetecilere düzenlediği ve yüz binlerce dolara mal olan muhteşem organizasyonların çoğuna davet edilmiştim...


***


Ne büyük paralar harcandığının, “içki eşittir çağdaşlık” algısının yaratılması için ne inanılmaz lobiler yapıldığının farkındaydım...

Birkaç yüz şişe daha fazla satmak için bunca para harcayan, organizasyon yapan bir lobi, 76 milyonluk pazarı kaybetmemek için neler yapmazdı ki?..

Turgut Özal zehirlenerek mi öldü hala bir muammadır...

Ancak Özal sağlığında, son anda ölümden kurtulduğu bir suikaste uğradı tetikçi Kartal Demirağ tarafından düzenlenen...

Özal kendisine yapılan bu suikastin arkasında neler olduğunu hayattayken istihbar etmiş ve öğrenmişti...

“Kendisini öldürmek isteyenlerin milyarlarca dolarlık gelirleri sekteye uğrayan kaçak sigara lobisi olduğuna inanıyordu...”


***


Yabancı sigara ithalatını serbest bırakmasından sonra, kaçak sigara lobisinin kendisini ortadan kaldırmak için harekete geçtiğini düşünüyordu...

Kaçak sigara lobisi bir Başbakan’a suikast düzenleyebilirken, 76 milyonluk pazarı elden kaçırmak istemeyen içki lobisi neler yapabilir akıl ve hayal tasavvur edebilir miydi acaba?..

Uluslararası karteller, milyarlarca dolarlık gelirler, sigara içki tröstleri, ekonomik çıkarlar?..

Gezi Parkı’ndaki tertemiz gençler dışında kimseciklere sempati duyamaz bir haldeyim...

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 14:18

İLGİLİ HABERLER