
Devlet Bahçeli : Bizim ölümüz sizin dirinizi yerle yeksan eder
MHP Lideri Bahçeli: Buça'da katliam varsa sorumlularından hesap sorulmalı
Buça'daki katliam görüntülerinin gerçekliğinin açığa kavuşmadığını söyleyen MHP Lideri Bahçeli, "Eğer katliam varsa sorumlularından hesap sorulmalı" dedi. "Savaşın sona ermesi için Türkiye'den başka samimiyetle hizmet eden ikinci bir ülke yoktur" sözlerini kullanan Bahçeli, " Putin ve Zelenski'nin, İstanbul ya da Ankara'da bir araya gelip el sıkışmaları mutlak beklentimizdir" diye konuştu.
Milliyetçi Hareket Partisi 53 yıllık siyasi birikim ve fikri müktesebatıyla hamd olsun milletimizin gönlünde taht kurmuş ve çok güçlü sosyolojik alan tutmuştur. Bildiğiniz üzere, her tohumda bir öz, her tomurcukta bir özlem saklıdır. Milliyetçi-Ülkücü Hareket zaman içinde, tohum olup saçılmış, tomurcuk olup açılmış, filiz olup serpilmiş, çınar olup gelişmiş, inanç olup yürümüş, mücadele olup yükselmiş, gazi olup yüreklenmiş, şehit olup yücelmiştir.
Bazıları vardır, geçmişinin borçlarını geleceğinden ödünç alarak ödemek zorunda kalmıştır. Bizim geçmişten borç değil, bilakis alacağımız vardır. Nitekim veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız, izahta güçlük çekeceğimiz hiçbir açığımız yoktur. Mahcubiyet duyacağımız hiçbir karanlık ve karışık ilişkimiz de bulunmamaktadır. Geçmişimize bakıldığında görülecek tek şey, Türk milletine ve Türkiye’nin istikbaline feda ve emanet edilmiş Ülkücü ömürlerin haklı ve şerefli mücadeleleridir. Bu mücadelede yol başçımız da Merhum Türkeş Bey’dir. Bir ara bizim denizimizde yaşayıp, şimdilerde kendi yapay dereleriyle övünenlerin Merhum Türkeş Bey’i ağızlarına almaya ne hakları olacak ne de vefaları yetecektir. Milliyetçi Hareket Partisi, 53 yıldır tuzakları bozuyor, 53 yıldır tertipleri buduyor, 53 yıldır Türk-İslam ülküsüne leke sürmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakıyor. Çünkü davamızın hisarları duayla yapılmış, şehadetlerle karılmıştır. Dün haklıydık, bugün haklıyız, Allah kerim, Allah şahit, yarın da haklı çıkacağız. Buna karşılık hakkımızı yiyenlerle, halkımızı incitenlerle, hakikatimizi inkâr edenlerle hem bu dünyada hem de Ruz-i Mahşer’de mutlaka hesaplaşacağız. İkazen söylüyorum, Milliyetçi Hareket Partisi yüzdelere sığmaz, oranlara sıkışmaz, barajlarla sınırlanamaz. Türklüğün baraja takılacağını ileri sürenler akıl dağılması yaşayan, aidiyet ve ahlak buhranı geçiren münafıklar korosu, müstevli kalıntılarıdır.
"BU ANKETLERİ YAPARKEN CHP GENEL MERKEZİ'NDE Mİ DOLAŞIYORSUNUZ?"
Devamlı servis edilen ve sistematik hale gelen algı operasyonlarıyla kamuoyu nezdinde partimizin eridiğini, gerilediğini, inişe geçtiğini yazan, çizen ve açıklayan kokuşmuş araştırma şirketleri, alayınıza soruyorum, siz anketleri yaparken CHP Genel Merkezi’nde mi dolaşıyorsunuz? Yoksa Kandil’de mi geziyorsunuz? Biliyoruz ki, güvenirliği sıfırlamış anketlerin, ahlaken iflas etmiş anketçilerin Milliyetçi Hareket Partisi’nin hakkını teslim etmeleri eşyanın tabiatına aykırı bir hezeyandır. Vaki MHP düşmanlığı şeytani emellerin sipariş verdiği bir düşmanlıktır.
"BİZİM ÖLÜMÜZ BİLE SİZİN DİRİNİZİ YERLE YEKSAN EDER"
MHP’ye düşmanlık Türkiye’ye karşı açılmış ihanet ve melanet cephesinin tahkimidir. Bizim bu kirli tahkimat karşısında yegâne direncimiz imanımız, irademiz ve millet sevdamızdır. Bu vesileyle lejyoner anketçilere, onlara ümit bağlayan siyasi işbirlikçilerine diyorum ki, bizim ölümüz bile sizin dirinizi, sizin hepinizi, sizin topunuzu yerle yeksan etmeye çok şükür yetecektir. Şimdiden haberiniz olsun, 2023 Haziran ayında sokağa çıkacak yüzünüz dahi olmayacaktır. Bizi bilmek ve öğrenmek isteyenler, Türk’e ve Türkiye’ye hasım olmuş odaklara değil, aziz milletimizin asil iradesine bakarak sarih gerçekleri görebileceklerdir. Türklük var olduğu sürece Milliyetçi Hareket Partisi vardır ve olacaktır.
Türk milleti dünya üzerinde tıpkı bir bayrak gibi dalgalandığı müddetçe Üç Hilal de ona eşlik edecek, gölgesinde karanlıkları aydınlatan bir nur parçası gibi sonsuza kadar parlayacaktır. İnancımız budur, iddiamız budur, irademiz budur. Hiç kimse yalan anketlerle, yozlaşmış kamuoyu araştırmalarıyla bize ayar veremez, gözümüzü korkutamaz, umut ışığımıza ve ufuk çizgimize karanlık perde çekemez. Dahası gönlümüze kuşku düşürmek hiç kimsenin harcı olamaz. Biz kendimizden eminiz, varlığını kaderimiz ve kavlimiz gördüğümüz aziz milletimize şüphesiz güveniyor ve inanıyoruz. Zira biz Türkiye’yi, Türk milletini canımızdan aziz biliyoruz.
"DURDUĞUMUZ YER DOĞRUDUR, BAKTIĞIMIZ YER DOĞRUDUR"
Uğruna şehitler verdiğimiz bu cennet vatanı onun bunun siyasal ihtiraslarına, dış bağlantılı oyunlarına teslim edemeyiz, heba ve heder ettiremeyiz, elhak ettirmeyeceğiz. Durduğumuz yer doğrudur, baktığımız yer doğrudur, doğduğumuz yer Türk milletinin sinesi, doğrulduğumuz bereketli toprak Türk vatanıdır.
Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere; bayrak düşmesin, ezan dinmesin, vatan bölünmesin diyerek kara toprakla koyun koyuna yatan aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi bugün çok daha güçlü, çok daha tesirli, çok daha şuurludur ve gelecek Allah’ın izniyle Cumhur İttifakı’yla birlikte Milliyetçi Hareket Partisi’nindir.
Günümüz şartlarında, savaşların çehresi, çatışmaların çerçevesi köklü değişimlere, köşesiz devinimlere uğramıştır. Bir bakıma savaş, siyasetin şiddete dayalı araçlarla idame ve ihata edilmiş şeklinden başka bir şey değildir.
İnsanlık tarihinde uzun barış dönemlerinin yalnızca küresel güç dengesinin kurulduğu zamanlarda görüldüğü bilinmektedir. Tarih boyunca değişmeyen kural şudur: Bir devletin malum ve mahut rakiplerine karşı aşırı derecede silahlanıp tehdit odağı haline gelmesi savaş riskini de beraberinde getirmiştir.
Gerek ulusal düzeyde, gerek uluslararası zeminde rol üstlenen siyaset aktörlerinin, bununla mündemiç hakim sistem yapısının temel açmazı, sert meydan okumaları, olağanüstü kutuplaşmaları zamanında sezme, isabetle süzme, noksansız öngörme kabiliyetindeki zaaflardır. Hiçbir kaybın, hiçbir mağlubiyetin, stratejik körlükten mülhem hiçbir yanlış kararın esasen bahanesi olamaz. Mesela Roma İmparatorluğu tarafından yıkılan Kartaca için, birkaç yüz yıl sonra Roma’nın da haritadan silinmesi bir teselli, bir sığınak, bir paye olarak değerlendirilemez. Öyle bir dönemdeyiz ki, kara propagandalar çatışmaların önündedir, savaşların yönünü tayin edecek düzeydedir. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta bunu çok açık görmek mümkündür.
Hibrit savaş diye bilinen yeni savaş konseptinde, konvansiyonel harekâtın yanı sıra, algı yönetimleri, yalan haberler, siber müdahaleler, ekonomik manipülasyonlar, medya operasyonları, muhasım gücün mukavemetini kırıcı diğer araçların tümü devreye alınmaktadır. Son günlerde Ukrayna’nın Buça şehrinde yaşandığı iddia edilen sivil ve masum insanların katledilmesiyle ilgili haberlerin sağanak halinde gündeme yansıması her açıdan incelenmeye, önü ve arkası irdelenmeye muhtaç bir meseledir. Buça’daki bir kilisenin bahçesinde ortaya çıkarıldığı söylenen toplu mezarda 410 sivilin cansız bedenine ulaşıldığı ve bunun Rusya tarafından işlenmiş bir savaş suçu, hatta katliam olduğu ifade edilmiştir. Teşhiri yapılan toplu mezar ve diğer vahşet manzaraları beklendiği üzere dünya kamuoyunda büyük ses getirmiş, ciddi tepkilere neden olmuştur.
Ayrıca elleri arkadan bağlanarak ve yakın mesafeden ateş edilmek suretiyle katledilen sivillerin paylaşılan görüntüleri ilk bakışta insanlık vicdanında infiale yol açmıştır. Rus askeri birliklerinin çekilmesinden 4 gün sonra karşılaşılan trajik ve yürek yaralayıcı sahnelerin düzmece bir olay mı veya gerçekten bir katliam mı olduğu henüz açıklığa kavuşmamıştır. Biz, hiç kimsenin sefil propagandasına yataklık yapamayız, refakat edemeyiz, bu kapsamda ilerletilen kara kampanyalara, nifakla pekişmiş psikolojik harekatlara alet olamayız. Şuurlu ve uyanık hareket etmek önümüzdeki sis bulutunun içinde güvenli yol bulmamızı temin edecektir. Gözümüzün içine kadar sokulan dehşet verici tablo karşısında, yaşasın veya kahrolsun kamplarına da ayrılmamız irade hürriyetimizin inkarından başka bir şey değildir. Burada asıl can alıcı husus, derinlemesine kazınması gereken püf nokta, Rusya ile Ukrayna arasında yeşeren ateşkes ve barış görüşmelerinin istikrarla mesafe aldığı bir zaman aralığında, sivil katliamların dünya kamuoyuna birden bire ve bomba gibi düşmesidir.
Rusya Federasyonu yönetimi Buça’daki katliam iddialarının kurgu ve yalan olduğunu açıklamış, beklendiği üzere tekzip etmiştir. Ancak ABD’den Fransa’ya, AB’den NATO’ya kadar niyeti bildik ve tanıdık ülke ve kuruluşlar Buça’da savaş suçu işlendiğini alelacele duyurmuşlardır. İhtimalen ve ihtiyatlı şekilde söylersek, savaşın bitmesine tahammülü olmayan ülkeler iğrenç bir senaryoya bel bağlamışlardır. Savaş ve çatışmalar sırasında yalan ve saptırılmış haberlere maalesef sürekli ihtiyaç hissedilmiştir.
Hatırlasınız, Irak işgalinde kimyasal silahlar gerekçe gösterilmişti. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı, 2003 yılında Birleşmiş Milletler toplantısında yaptığı bir konuşmasında kitle imha silahlarının varlığını ileri sürerek Irak’a hemen müdahale edilmesini savunmuştu. Ne var ki iddiası asılsızdı, bu nedenle sözü edilen konuşmasını müteakip süreçte kariyerinin kara bir lekesi olarak nitelemişti. Kuveyt’in işgal edildiği yıllarda, Irak askerlerinin hastanelerde bulunan kuvözlerdeki 312 bebeği yere atarak öldürdüğü sözde görgü tanıklarının anlatımıyla söylenmişti.
Fakat gerçek bambaşkaydı ve görgü tanığı olarak kullanılan şahsın hiçbir hastanede çalışmadığı, sözü edilen vahşete şahit olmadığı, böyle bir şeyin de yaşanmadığı ilerleyen yıllarda ortaya çıkmıştı. Yine Irak’ın Kuveyt işgali esnasında, kuyulardan sızan petrole bulandığı açıklanan karabataklar her gün medyada çarşaf çarşaf deşifre edilmişti.
Irak ordusunun petrol kuyularını bombalayarak ekolojik ve çevre yıkımına yol açtığı devamlı gündemde tutulmuştu. Hâlbuki sonraki yıllarda, petrole bulanmış karabatak fotoğraflarının Kuveyt’te değil, Fransa sahillerinde çekildiği anlaşılmış, gerçekler gecikmeyle de olsa yalanları silip atmıştı. Şayet dikkatli ve temkinli olmazsak, medya ve kurulmuş propaganda düzenekleri mazlumu cani, caniyi de mazlum lanse edecek kadar ölçüyü kaçırabilecektir.
Buça’da gerçekten de bir sivil katliamın yapılıp yapılmadığına ilişkin bir görüş bildirmemiz, bir kanaat paylaşmamız şu anda oldukça güçtür. Elbette katliam varsa, bu kanlı hadise herhangi bir şaibeye ve soru işaretine açık kapı bırakmadan tespit edilmişse, sorumlularından en ağır şekilde hesap sorulması insanlık görevi, evrensel adalet ve hukuk kuralıdır. Sivil ve masum insanların katlini hiçbir bahane haklı gösteremez.
Suçsuz ve günahsız insanların ölümüne hiçbir vicdan sessiz kalamaz. Ne var ki bize dayatılan ve teyit edilmemiş fotoğraf ve haberlerle kesin yargıya varmak peşin hükümlülüktür. Kalbi ve kafası kirli malumatlarla zehirlenmiş kişiler esasen yaşayan ölü gibidirler. Üzerinde durulması gereken konu, neden böyle bir zamanda bu katliam iddiasının gündeme taşındığıdır. Buna niye gerek duyulmuştur? Kimler gerek duymuştur? Rusya ile Ukrayna arasında süregelen müzakerelerin kesilmesini isteyenler vardır ve gün yüzündedir. Savaşın cari şiddet dozajının artışını hedefleyenler vardır ve açıktadır. Türkiye’nin kolaylaştırıcı diplomasi hamlelerinden, bölgesel ve küresel profilindeki yükselişinden, savaşan iki ülkeyle de doğrudan doğruya konuşabilme kabiliyetinden rahatsız olan bozguncular vardır ve bellidir.
Güncellenme Tarihi : 7.4.2022 16:37