Sağlık
  • 19.7.2004 09:40

DİKKAT!..SÜT İÇERKEN BUNLARA MUTLAKA DİKKAT EDİN....

Türkiye'de yeterli miktarda temiz ve sağlıklı süt üretilmiyor. Sağlık kurallarına uyulmadan sağılan sütler, yine sağlık koşullarına uyulmadan fabrikalara, mandıralara taşınırken içindeki mikroplar hızla çoğalıyor. Mandıralarda değil ama peynir fabrikalarında pastörize edilen sütlerdeki mikroplar ölse bile bu sütlerden imal edilen süt mamulleri kaliteli ve lezzetli olmuyor. Süt, çabuk bozulan gıdaların başında geliyor. Bu nedenle ineğin beslenmesinden sağılmasına, sağıldıktan sonra sütün işlenmesine kadar geçen tüm aşamalarda sağlık kurallarına harfiyen uyulması gerekiyor. Ancak kişi başına süt ve sütlü mamul tüketiminde AB ülkelerinin çok gerisinde olan ülkemizde, bu konuda sağlık kurallarına pek uyulmuyor. Biraz tembellikten, biraz cehalatten, daha çok da maliyeti düşürmek endişesinden kaynaklanan nedenlerle çoğu zaman temiz olmayan süt ve süt mamulleri tüketiyoruz. İki altın kural var Ülkemizde tarım ürünlerinde, çok yaygın olarak salmonella ve aflatoksin var. İnsanların yediği gıdaların bile denetlenmediği Türkiye'de hayvan yemlerinin sağlıklı olup olmadığına hemen hiç bakılmıyor. Tavuk besleyen büyük çiftlikler, tavuk yemlerinde salmonella ve aflatoksin olup olmadığını kontrol ederken köylerdeki inekler ne bulurlarsa onu yemek zorunda kalıyorlar. Toprak damlı, havasız kerpiç ahırlarda, temiz olmayan yemlerle beslenerek hastalanan ineklerin sütü de pek temiz olmuyor. Sağlıklı süt için birinci kural ahır temizliği. Ama temiz ve mikropsuz süt için ahır ve inek temizliği yeterli olmuyor. İneğin memesinden çıktığı anda sıcaklığı 33-34 derece olan sütün çok beklemeden soğutulması gerekiyor. Aksi takdirde sütün içinde bulunan mikroplar hızla üreyerek çoğalıyor. 'Çamaşır sodalı' süt 1960'lı yıllarda, yengem Hayriye, Çekirge'deki evde, aile bütçesine katkıda bulunmak için beslediği ineğin sütünü komşulara satardı. Yengem Hayriye'nin, sıcak yaz günlerinde sütün bozulmaması için süt güğümünün içine bir parça çamaşır sodası attığını bugün bile hatırlıyorum. O yıllarda evlerde buzdolabı da yoktu, ahırlarda süt sağma makinası da yoktu. Bugün, buzdolabı olmayan köy bile kalmadı. Ama seyyar sokak sütçüleri, sütün bozulmasını geciktirmek için bugün hâlâ çamaşır sodası kullanıyorlar. Sütün bozulmasını geciktirmek, içine mikrop üremesini önlemek için sağıldıktan sonra hemen soğutulması gerekiyor. Bunun için de köylerdeki süt toplama merkezlerinde, sütü soğutan süt tanklarının bulunması gerekiyor. Gönen köylerinden süt toplayan Teksüt'ün yöneticisi Cevdet Arınık, şöyle diyor: 'Bugüne kadar 75 köye süt soğutma tankı koyduk. 15 köye daha soğutma tankı koyacağız. İneğin memesinden 33-34 derece sıcaklıkla çıkan sütü bu tanklarda +4 dereceye kadar soğuttuktan sonra, çift cidarlı paslanmaz çelik süt tankerleri ile fabrikaya taşıyoruz.'' Soğutma tankı pahalı Bir miligram sütteki bakteri sayısının 100 bini geçmemesi gerekirmiş. Sağılan süt soğutulmazsa, mandıra ya da fabrikaya taşınana kadar bir miligram sütün içindki bakteri sayısı 100 milyona ulaşırmış. Yol boylarında gördüğümüz, üzerinde Bahçıvan, Teksüt, İçim Süt, Pınar, Sütaş, Tahsildaroğlu, Kaysüt, Danone gibi ünlü firmaların adı yazılı olan süt tankerleri, işte bu şekilde soğutulmuş sütleri taşırlarmış. Cevdet Arınık, 'Soğutulmadığı için mikrobu çoğalan süt, fabrikada pastörize edilse bile bu sütten yapılan peynir ve yoğurt kaliteli ve lezzetli olmaz. Bu nedenle sütün sağıldığı köyde soğutulması zorunludur' diyor. Paslanmaz çelikten yapılan 6 tonluk bir süt soğutma tankının fiyatı 16 bin euro imiş. Büyük bir işletmenin 100 köye soğutma tankı koyduğunu düşünün. Ortaya çok büyük bir maliyet çıkıyor. İşte işin püf noktası burada. Maliyetten kaçınca... Bu maliyetten sakınan irili ufaklı pek çok firma, köylerden topladığı sütü, işleyeceği yere soğutmadan getiriyor. Kayıt dışı çalışarak SSK ve Maliye giderlerinden kurtulan irili ufaklı pek çok firma, soğutulmamış sütün yanı sıra daha başka yöntemlerle de maliyeti düşürerek pazarda fiyat kırıyorlar. Bunlar, sağlık kurallarına uyarak kayıtlı çalışan firmaların satışlarını olumsuz yönde etkilerken halk sağlığını da tehdit ediyorlar. AB Türk balını yasaklamak üzere Acil önlem alınmazsa, Avrupa Birliği'nin Türk balına yasak koyması an meselesi... Çünkü Türk balının içinden, zararlıları kovmak için kullanılan 'naftalin' ve 'antibiyotik' çıkıyor! Kahramanmaraş kırmızı toz acı biberimiz AB'de yasak. Acı toz biberimizi aflatoksinli olduğu için, 1996 yılından beri AB'ye ihraç edemiyoruz. Şimdi sıra bala geldi. Eğer acil önlem alınmazsa AB yakında bizim balları da yasaklayacak. Çünkü AB'ye ihraç ettiğimiz balların içinden antibiyotik çıkıyor. Antibiyotikli ballar da insan sağlığı için tehlikeli olduğundan yasak kapsamında. Çin'den sonra sıra bizde Çin, dünyanın en büyük bal üreticisi ve AB'nin en büyük bal tedarikçisi. Fakat Çin, AB'ye bal satamıyor. Çünkü AB, antibiyotikle kirlendiği için Çin'den bal ithalatını yasakladı. Çin balları AB pazarından çekilince Türk ballarının önü açıldı. Türkiye'nin AB'ye bal ihracatı arttı. İhracat artınca, hazır müşteriyi bulan Türk arıcıları ve bal ihraç eden Türk firmaları hemen mayıştılar. 'Nasıl olsa satılıyor' diye önce kaliteyi düşürdüler, daha sonra da AB'ye kirli bal göndermeye başladılar. Kovan kurtulurken... Arı kovanlarına musallat olan varao adında zararlı bir haşere var. Bu haşere, kovanlara girerek arılara büyük zarar veriyor. Arı besleyen arıcılar, varao zararlısının kovana girmesini önlemek için naftalin ve antibiyotik kullanıyorlar. Naftalin bu zararlının kovana girerek hasar vermesini önlüyor. Ama, insan sağlığı açısından zararlı bir madde olan naftalin bala da bulaşıyor. Naftalin kullanılan kovanın balı da naftalinli oluyor. Türkiye'de arayan soran yok ama AB ülkelerinde naftalin ve antibiyotik bulaşmış balların satışı ve tüketimi yasak. Taze peynire aman DİKKAT! Peynir yapılmadan önce sütün kaynatılması, en iyisi pastörize edilmesi gerekiyor. Kaynatılınca ya da pastörize edilince sütün içindeki mikropların çoğu ölüyor. Ama pastörizasyon tesisi kurmak pahalı bir iş. Sütü kaynatmanın da bir maliyeti var. Yaz aylarında yaylalarda inek ve koyun besleyen üreticiler, sağdıkları sütü kaynatmadan hemen oracıkta peynir yapıyorlar. Sütü kaynatmadan birazcık ısıtarak peynir yapan işletmelerin sayısı da az değil. Brusella denen bir hayvan hastalığı ülkemizde çok yaygın. Bu hastalığa yakalanmış hayvanların sütü kaynatılmadan peynir yapılırsa bu hastalık insanlara da geçiyor. Brusellalı hayvanın kaynatılmamış sütünden yapılan peynir ve tereyağı 'malta humması' hastalığına neden oluyor. Ülkemizde çiğ sütten yapılan taze peynir tüketimi çok fazla olduğu için malta humması da yaygın bir hastalık. Ateşli bir hastalık olan maltahummasının tanısı çok zor yapılıyor, tedavisi uzun sürüyor. Anadolu pazarlarında çiğ sütten yapılmış ve salamurada beklememiş taze peynir satışları, özellikle ilk baharda çok artar. Aman dikkat edin. Çarşı pazarda, açıkta satılan taze peynir ile tuzsuz taze tereyağından kendinizi koruyun. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:35

İLGİLİ HABERLER