Gündem
  • 8.2.2010 15:29

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINDAN AÇIKLAMA

ANKARA - Diyanet İşleri Başkanlığınca yapılan açıklamada, ''cami cemaatine ve hatta tüm insanlığa yönelik 'Kur'an okuyun' tavsiyesinin kuyuya atılan bir taş değil, karanlıklara yakılan bir kandil'' olduğu ifade edilerek, ''Sanal dünyalardan hakikat dünyasına bir çağrıdır. Biz bu çağrıyı ve uyarıyı yapmak zorundayız. Bunun karşısında dilediği tavrı göstermek ise muhatapların özgürce karar vereceği bir husustur'' denildi.
Diyanet İşleri Başkanlığının yazılı açıklamasında, dün bir gazetede ''Bardakoğlu Bir Taş Attı'' başlığıyla yayımlanan haberdeki sunum ve görüşlerdeki ithamlar üzerine açıklama yapılması gereği duyulduğu belirtildi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun, 6-7 Şubat 2010 tarihlerinde birçok bölgede yaptığı toplantıların devamı olarak Diyarbakır'da il ve ilçe müftüleriyle bir araya geldiği anımsatılan açıklamada, Cuma namazında Ulucami'de verdiği vaazda da 2010 yılının ''Kur'an Yılı'' olduğundan bahsederek, Kur'an-ı Kerim'in millet olarak ortak inanç, ahlak, tarih ve medeniyetimizi inşa eden yönleri üzerinde durduğu, bu çerçevede halkı Kur'an-ı okumaya, anlamaya çağırdığı ifade edildi.
Açıklamada, şunlar kaydedildi:
''Bu arada ülkemizin en az okuyan ve en çok televizyon izleyen ülkeler arasında olması gerçeğinden hareketle 'akşamları televizyonları yarım saat daha az seyredin, televizyonunuzu yarım saat kapatın, kendinize ve çocuklarınıza zaman ayırın, Kur'an ile buluşun, Kur'an'ı ve Sünneti evinize misafir edin'' tavsiyesinde bulunmuştur. Zira Kur'an ve Sünnet'i anlamak, dini doğru anlamanın ilk şartıdır. Dinin iyi anlaşılmadığı yerde bid'at ve hurafenin, törelerin, çıkar ilişkilerinin, siyasetin, dinle şöhret ve servet kazanmanın dini bir zemin bulması ve burada kökleşmesi kaçınılmaz olur.
Ne var ki söz konusu haberde, konuyu ağırbaşlılık, sağduyu ve ciddi bilgilerle ele almak yerine ajanslara yansıyan bazı başlıklardan hareketle ve insanların zihninde şok etkisi yapan tarzda, biraz da yine din üzerinden polemik üretmek amacıyla ve istihzai bir üslupla, 'Dizi furyası döneminde bu sözler toplumda ne kadar karşılık görecek? İbadet mi, dizi mi? Aşk-ı Memnu mu, Kur'an okumak mı?' diye sorulmakta ve bu sorulara göre oluşmuş görüşler verilmektedir. Verilen cevaplar arasında 'İnsanların evlerinde ne yapacağı Diyaneti ilgilendirmez', 'Takkesini taksın, sussun', 'Kur'an içtimaya çıkar gibi okunmaz', 'Bu ülkede dine saygı var, özel hayata yok', 'Matbaaya karşı çıkmakla aynıdır', 'Diyanet karar veremez' gibi yargıların bulunması konuya nasıl ön yargılı ve sathi biçimde yaklaşıldığının ve toplumun her kesimine yönelik bir okuma ve anlama seferberliğine ne kadar muhtaç olduğumuzu göstermesi bakımından oldukça manidardır.
Hele hele konunun bir köşe yazarı tarafından 'Kimseye zorla Kur'an veya başka bir kitap okutamazsınız. Okutursanız, o rejimin adı laik, demokratik cumhuriyet olmaz. Böyle bir zorlama din devletlerinde bile yoktur. ...Bu açıklamayı yapan birinin, laik bir cumhuriyetin Diyanet İşleri Başkanı koltuğunda oturması zuldür' şeklinde yorumlanması ise bir algı probleminin yanı sıra etik ve düşünce açısından da ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu açıkça göstermektedir.''
Açıklamada, ''Bir kimsenin yukarıda özetlenen konuyu 'televizyon seyredilmesini yasaklama' veya 'insanlara zorla kitap okutma' şeklinde anlaması ve sunması veya 'salt dizi karşıtlığı' olarak görmesini anlamak mümkün değildir. Kamuoyunun gereği gibi takdir edeceğine inancımız tamdır. Çünkü konu, insanımızın kendi hür iradesiyle dininin ana kaynaklarıyla buluşma, onları daha çok okuma, anlama ve hakkında bilgi sahibi olma meselesidir'' denildi.

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 10:32

İLGİLİ HABERLER