Medya
  • 2.3.2002 10:55

EMİN ÇÖLAŞAN'DAN, 'MÜTAREKE BASINI' BENZETMESİ...

KAYNAK : Haber Vitrini Karen Fogg'un e-mail'lerinin açığa çıkmasından sonra izmi geçen gazetecilere sert bir şekilde saldıran Hürriyet yazarı Emin Çölaşan eleştirilerini bugün de sürdürdü. Fatih Altaylı'nın uyarısı üzerine bugün isim vermeden yazan Çölaşan, Kurtuluş Savaşı döneminden örnekler vererek, "O dönemin hain basını ‘‘mütareke basını’’ diye tanımlanır. Mütareke basınının hain, satılık, işbirlikçi kalemleri vardır. Aynen günümüzde olduğu gibi.Aradan 80 yıl geçmiş. Aynı koro yine işbaşında. Basının belli köşelerine çöreklenmişler, aynı hain, satılık, işbirlikçi tutumu sergiliyorlar" dedi. İşte Çölaşan'ın yazısı: İMPARATORLUK Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmıştı. Her yanı işgal altındaydı. Türkiye paylaşılıyordu. Osmanlı'nın hainleri ‘‘mütareke’’ imzalamış, bunu reddeden güçler Anadolu'da silaha sarılmıştı. Başlarında Mustafa Kemal Paşa vardı. Kuvayı Milliye (ulusal güçler) direniyordu. Yeni ve özgür bir vatan kurulacaktı. İşgal altındaki İstanbul basınının bir bölümü ise Kuvayı Milliye ile Mustafa Kemal Paşa'ya sövüyor, işgalcilere ve büyük devletlere vıcık vıcık yağ çekiyordu. O dönemin hain basını ‘‘mütareke basını’’ diye tanımlanır. Mütareke basınının hain, satılık, işbirlikçi kalemleri vardır. Aynen günümüzde olduğu gibi. Şimdi size o günlerin mütareke basınından, bazı köşe yazılarından örnekler vereceğim. Hainliği, satılmışlığı, korkaklığı görün, günümüzdeki bazı kalemşorlarla kıyaslayın! * * * ‘‘Bugün Kuvayı Milliye, insana ne kadar dehşetler saçıyor.’’ ‘‘Kuvayı Milliye'nin ne demek olduğu, eserleriyle anlaşıldı. Bizlerde insaf ve merhamet kalmışsa, bu gibi maceracı harekáta son vererek hakiki millet hizmetkárlarına yol veririz.’’ ‘‘Kuvayı Milliye, yılanın zehirini kertenkeleden alması gibidir. Ancak mazlum kanı ile sıcaklık hasıl edebilir. Kuvayı Milliye'yi kurarak işkencelerini tekrar bu mazlum millete musallat ettiler.’’ ‘‘Hilafetin Türklerde kalması ve İstanbul'un Hilafet merkezi kalması en birinci ve mukaddes emelimizi teşkil etmektedir. Buna nail olabilmek için İngiltere, Fransa ve İtalya'nın yardımına muhtacız.’’ ‘‘Kuvayı Milliye adı altında yaptıkları kötülükleri, bu milletin başına bu felaketleri getirenleri asla unutmayız.’’ ‘‘Anadolu'da Celaliler gibi türeyen sergerdeler (elebaşılar) kuvveti, zavallı milleti kan ve ateşe boğuyor’’. ‘‘Ey zabitler (subaylar) size yazıklar olsun. Muazzam bir devlet ve milleti beş on tane dinsiz ve vatansız çapulcuların yoluna feda ettiniz. Millet size silahı bunun için mi kuşattı? Bir zamanlar hürriyetin bekçisiyiz diye ortaya atılan sizler, bilakis kötülük ve zulme alet oldunuz.’’ ‘‘Acaba bu serseri kahramanlar şaşırdıkları için mi vatanın son hayat soluğunu kesmeye çalışıyorlar. Selametimiz için yegane çarenin galiplerle uyuşmak ve anlaşmak olduğu, bu kafasızlarca ne zaman anlaşılacak.’’ ‘‘Düşmanlarımız insaflıdır, güven vericidir. Baki dostluğu unutmazlar. Ancak o devlet ve millet düşmanları bizi yine rahat bırakmadılar. İsimlerini değiştirdiler ve Milli Teşkilat adı altında yine ortaya atıldılar. Mütarekeden sonra İtilaf'a (bizi yenen devletlere) düşmanlık beslediler.’’ ‘‘Mütareke şartlarını tamamen icra edip iyi niyet göstermemiz gerekir. Fakat bütün bunlar, Kuvayı Milliye denilen maskaralık ortadan kalkmadan mümkün olmaz’’. ‘‘Yunan hükümetinin Müslüman halka iyi niyet beslediği bir zamanda bizim kendi milliyetçilerimiz Anadolu Müslümanlarının mal ve canına her gün el uzatmakta.’’ ‘‘Bugün Anadolu'yu kaplayan harekát-ı milliye (milli hareket) bana ısırgan otunu hatırlatıyor.’’ ‘‘Bizim için tek kurtuluş yolu varsa, o da büyük devletlerle akıl, basiret ve sadakat dairesinde uyuşmaktır.’’ ‘‘Kuvayı Milliye'nin serseri başı Mustafa Kemal, Trablusgarp harbinde sol gözünü kaybetmiş olduğundan, bu baş serseri her sabah takma cam gözünü sakat gözüne yerleştirmektedir.’’ ‘‘Türklere ve müslümanlara düşman, Hilafet ve Saltanatı parçalamak isteyen, aslı ve nesli gibi mezhebi, meşrebi (ahlakı) belli olmayan bir sergerde (elebaşı-Mustafa Kemal Paşa) Osmanlı tahtına talip çıkıyor.’’ * * * Aradan 80 yıl geçmiş. Aynı koro yine işbaşında. Basının belli köşelerine çöreklenmişler, aynı hain, satılık, işbirlikçi tutumu sergiliyorlar. Ancak bu kez yerleri farklı. Günümüzün korosu İstanbul'un sosyete meyhanelerinden, entel barlarından, beş yıldızlı otellerdeki resepsiyonlardan, görkemli villalarından, sırça köşklerinden, egemenlerin sofrasından haykırıyor. Her türlü ihanet, utanmazlık ve satılmışlık, şimdi de açıktan sergileniyor. Vıcık vıcık ilişkiler arşa çıkıyor. Neredeyse 1920'lerin mütareke basınını arayacağız! Yıl 2002. Aradan 80 yıl geçmiş. Mütareke basınının günümüzdeki temsilcileri geçmişten hiç ders almıyorlar. Utanmıyorlar, aynen devam ediyorlar. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 15:35

İLGİLİ HABERLER