Spor
  • 9.2.2017 10:40

Emre Belözoğlu: 24 yaşında bacağımı kesiyorlardı

Galatasaray’ın tarihe kazınan başarılarında, milli takımın unutulmaz zaferlerinde, Fenerbahçe’nin şampiyonluklarında ve en zor günlerinde hep en önde olan şu an da Medipol Başakşehir'in şampiyonluk yolunda en önemli silahlarından olan Emre Belözoğlu, çok özel açıklamalarda bulundu.

Saha içindeki hırsıyla zaman zaman çok eleştirildi ancak Türk futbolunun son 20 yılının en önemli aktörüydü Başakşehir formasıyla son 16 turunda Galatasaray’a karşı Türkiye kariyerindeki 500. maçına çıktı Emre Belözoğlu... Bize bu muhteşem hikayeyi daha önce hiç paylaşmadığı detaylarla anlatırken hâlâ ilk günlerdeki gibi heyecanlıydı. Kariyerinin kırılma anını ise ilk kez duyacağınız bir öyküyle paylaştı: İnter’deki son senemde sakatlandım. Eğer bir gün daha iyileşmeseydi ayağım kesilebilirdi!

"EVLAT EDEBİYATI BİTİRDİ"

"Kulüp çok ciddi maddi problemler yaşıyordu. Futbolumun artık gençlik eşiğine gelmiştim. O dönem için Türkiye’deki yönetici profili, profesyonel değildi. Değerli oyuncularınız var, mayıs ayında mukavaleniz bitiyor ve bekliyorsunuz. Şimdi 2 sene daha mukavelesi olan futbolcunun 5 sene uzatıyorlar. ‘Sen bizim evladımızsın’ edebiyatı samimi olmadığınızı gösteriyor zaten oyuncuya. O dönemde ‘Onlar bizim evlatlarımızdı. Bizi bıraktılar, gittiler...’ dendi. Elini vicdanına koyan herkes, o samimiyetle hareket etmediklerini görüyordu.”

"İSTEĞİMİZİ GERİ ÇEVİRDİLER"

“Galatasaray, bir iki görüşme isteğimizi geri çevirince, mayıs ayına doğru ilk görüşmemizi benim menacerim yaptı. O dönem İtalya futbolu, Avrupa’nın en değerli ligiydi. Lig biter bitmez Galatasaray ciddi bir teklif yaptı. Ama Okan abiye o dönem için onun değeri olmayan bir teklif yaptılar. Okan Buruk’la abi-kardeş gibiyim. Okan abi değersiz, ben değerliymişim gibi. Bizi bir bütün gibi gördüklerini düşünüyorduk, öyle değilmiş. Ve Okan abiyle İnter’e transfer olduk. Tercih etmemdeki en büyük sebep İnter’in Okan abiyi de istemesiydi. Okan abiyi tercih ettim gibi oldu (Gülüyor.)”

"İYİ BİR KARİYER BAŞLANGICIYDI"

“Başka bir ülkede uyum sağlamak çok kolay değil. Hayata bakış açılarını görüp; bu kadar rahat, sistemli ama aynı zamanda da hayatlarının keyfini çıkartmaya çalışan öyle bir sistem oturmuş ki. Futbolcular da aynı şekilde o hayatın bir parçası olarak sahaya çıkıyorlar. Maç bitiyor, ‘kazanmışsın, kaybetmişsin’ önemli değil herkes eğlenmeye gidiyor. Kaybettiğinde insanlar sokakta o mücadeleyi gösterdiğinde dolayı ‘Olsun kaybettiniz, devam edin’ diyor, başkan soyunma odasına gelip ‘canınızı sıkmayın, bir dahaki maçı kazanırsınız’ diyor. Burası ile kıyasladığında çok ama çok farklılıklar var. Türkiye’de mesela, paramız ödenmezdi. ‘Abi ya paramızı ödemediniz’ derdik. Bizim dükkanlardaki ilişkiler gibi, patron çalışan gibiydik. Türkiye’nin kıyaslanamayacak kadar farklılıkları var.”

"FATİH TERİM'İN BENİMLE İŞİ VARMIŞ"

“1996 senesinde PAF takım maçında kırmızı kart gördüm. Ahmet hoca, Fatih hocaya şikayet etmiş; ‘Bundan bıktım, uğraşamıyorum artık’ diye. Fatih hoca da ‘sen bana gönder, ben onun hakkından gelirim’ diyor. Sonra beni çağırdı, ‘Bundan sonra A takımla idmana çıkacaksın ama seninle biraz işimiz var’ dedi. (Gülüyor). Çocukluğumda da kazanma hırsım vardı. Mahallede maç kaybettiğimizde herkes birbirine girer, en önde de ben giderdim. Çocukluğumuz da öyleydi ne yazık ki (Gülüyor). O yaşlarda neysem, şimdi 36 yaşında oldum, hâlâ o duygular içimde. Kaybetmek bir oyuncuda alışkanlık haline geliyorsa, hiçbir zaman kazanan bir oyuncu olamaz. Teraziye vurduğumda ‘hangisi daha fazla kazandırdı’ diye; hırslı yapımın çok şey kazandırdığını net söyleyebilirim.”

"HEYECANDAN UYUYAMIYORDUM"

“1996-1997 sezonunda şampiyonluğumuzu ilan ettikten sonra çıktığımız Ankaragücü maçında ilk kez oynadım. Tugay abinin yerine 72. dakikada oyuna girmiştim. Girer girmez Hasan Şaş’a faul yaptım. ‘Napıyosun oğlum’ dedi, ben de ‘kusura bakma abi yeni girdik oyuna’ demiştim (Gülüyor). Gece hiç uyumamıştım, 18’e gireceğimi bilmiyordum. Önceki iki maç almamıştı. Çok büyük heyecandı. Sonraki senelerde de o ilk maçtaki heyecanım, o zevk veren duygular daha çok şevk ve futbolcu olma iştahı kazandırdı. Sahanın içinde hâlâ bir çocuk gibi mutlu olabiliyorum, keyif alıyorum. Zaten böyle olmasaydı; Türkiye gündeminde özellikle Emre Belözoğlu’nun yaşamış olduklarını yaşamış olsaydım çoktan futbolu bırakmıştım.

5 NUMARA HİKAYESİ...

“1997-1998’in 2. devresi başlamıştı. Fatih hoca kadroya aldı, Kocaeli maçına gittik. Oynamayı hiç beklemiyorum ve bir gece önce çok ateşlendim. Mont, kaban, şapka soyunma odasında oturuyorum. Fatih hoca da gelir, kağıda ilk onbiri yazardı. O zaman sırtımızda numaralarımız yok, ilk onbir numaraları var. Klasik, yedek olduğumu düşündüğümden o tarafa oturmuşum. Bir baktım ilk onbire yazdı. Şimdi hastalığıma mı yanayım, titriyorum ona mı yanayım bilemedim (Gülüyor). 5 numaranın yanına oturttu ve ‘Ben hep bu formayı giydim. Hadi varsa yüreğin giy bu formayı ve bir daha çıkartma’ dedi. O gün 39 derece üstü ateşim vardı ama bir tane gol attırdım, 4-1 kazandık. 5 numaranın hikayesi böyleydi"

Güncellenme Tarihi : 9.2.2017 09:44

İLGİLİ HABERLER