Medya
  • 17.1.2004 15:30

ENGİN ARDIÇ, ERTUĞRUL ÖZKÖK'LE NASIL DALGA GEÇTİ?

Star yazarı Engin Ardıç, Ertuğrul Özkök'ün dünkü ''Al Pacino'ya teğet geçtiğim akşam'' başlıklı yazısını ''Ananın örekesine teğet geçtiğim akşam'' başlıklı yazısıyla tiye aldı. Nasıl mı? İşte cevabı. Önce Ertuğrul Özkök'ün dünkü yazısı Al Pacino'ya teğet geçtiğim akşam GEÇEN pazar akşamı New York'un tanınmış bir restoranındayız. Restoranın adı ‘‘Elaine's’’. Yemeğin ev sahibi, Hürriyet'teki mülakatları ile tanıdığınız Defne Barak. Masada benim dışımda dört gazeteci daha var. Dördü de ülkelerinin tanınmış dergilerinin yönetmeni. Biri Alman Bunte, öteki İtalya'nın ‘‘Gente’’, üçüncüsü Avustralya'nın ‘‘New Idea’’, dördüncüsü de Hırvatistan'ın ‘‘Gloria’’ adlı dergilerinin yayın yönetmeni. ‘‘Elaine's’’ küçük ama tanınmış bir restoran. Eski ABD Başkanı Clinton'ın ve bazı tanınmış Hollywood starlarının gittiği bir yer. * * * İtalyan ağırlıklı füzyon bir mutfağı var. Duvarlarda çok farklı posterler dikkati çekiyor. Bir tanesi Clay ile Foreman'ın yaptığı tarihi maçın posteri. Ama benim dikkatimi en çok ‘‘Partizan’’ dergisinin afişi çekti. ‘‘Partizan’’ bir zamanların en ünlü sol teorik dergilerinden biriydi. Onun ‘‘50'nci yılı’’ dolayısıyla hazırlanmış bir afişti bu. Bana Paris yıllarımı hatırlattı. Bunun dışında çok sayıda fotoğraf dikkati çekiyordu. Bunların hepsi ünlü kişilerin o restoranda çekilmiş fotoğraflarıydı. Masada çok ilginç bir kişi daha vardı. Michael Jackson'ın babası Jo Jackson. Onun çok sayıda fotoğrafını görmüştüm. Fotoğraflardakinin aynısı. Siyah bir elbise giymiş. Altında siyah bir gömlek ve üzerinde siyah bir kravat vardı. Başında Jackson'ların ‘‘History’’ albümü ve turu için yaptırdıkları tipik Amerikan şapkası vardı. Şapkanın siperlik kısmına parlak harflerle ‘‘History’’ yazılmıştı. * * * Defne Barak geçenlerde onunla bir mülakat yapmış ve bu ABD medyasında olay olmuştu. Televizyon şirketleri bunu yayınlamak için yarışa girmişlerdi. Defne, Jackson Ailesi'nin bütün üyeleriyle arkadaş olmuş. Ben ve öteki dergi yöneticilerinin hepsi o gün uçakla New York'a gelmiştik. Yani uzun bir yolculuk yapmıştık. Ama yemek çok eğlenceli geçti. Ben uzun masanın başında oturuyordum. Arkamdaki bir masada ise bir çift oturuyordu. İki masa arasındaki ara çok kısaydı. * * * Bir ara birisi omzuma dokunup geçmek için müsaade istedi. Ona yol açmak için sandalyemi öne doğru çektim, sonra başımı geri çevirip baktım. Baktım ve şaşırıp kaldım. Çünkü karşımda Al Pacino duruyordu. Saçlarını uzatmış. Aynı zamanda sakal bırakmış. Çok yorgun görünüyordu. Gözlerinin altında çok belirgin iki torba vardı. Durgun ve boş gözlerle bakıyordu. Bir an filmde oynuyor sandım. Arkamdan geçip tam karşımdaki masaya oturdu. Yanında yaşlı bir adam vardı. New York'ta ve Hollywood'da herkesi tanıyan Defne hemen anlatmaya başladı. Bir film çekiyormuş. Ama aynı zamanda eşiyle sorunları varmış. Ayrılmak üzerelermiş. New York'ta yaşayan bir gazeteciye Al Pacino ile karşılaşmak fazla bir şey ifade etmeyebilir. Ama ben hayatımda her gün bir Al Pacino ile karşılaşmıyorum. Dolayısıyla gece boyunca sık sık onun bulunduğu masaya baktım. Yıllar önce, 1970 yılının temmuz ayında Paris'e ilk ayak bastığım günün akşamı yolda yürürken Alain Delon'a rastlamıştım. O gün Paris'e geldiğimi anlamıştım. Yine bir gün Orly Havaalanı'nda Mick Jagger'ı görmüştüm. ‘‘Celebrity’’ yani şöhret denilen olgu dünyanın her yerinde aynı şey. * * * Şöhretli insanlar, gazeteci olarak bizlerin en önemli mesleki kaynaklarımızdan biri. Ama bizler aynı zamanda bu şöhretli insanların çekim alanındayız. Çokuluslu masalar bazen çok eğlenceli oluyor. O akşam hepimiz neşeliydik. Çünkü ertesi gün beşimizin de mesleki hayatı açısından önemli bir olaya tanık olacaktık. Onun ne olduğunu yarın anlatacağım. İşte Engin Ardıç'ın Özkök'le dalga geçtiği bugünkü yazı... Ananın örekesine teğet geçtiğim akşam Ay bu şöhret müthiş bir şey kardeş... Ara sıra ünlüleri görüyorum, çok heyecanlanıyorum vallahi... Ne yani, göremez miyim? Ben çok önemli bir adamım, ünlülerin gezindiği yerlerde dolanırım, sizin ulaşamayacağınız yerlerdir bunlar. Lüks ve pahalı mekanlardır. Ne olmuş yani, patron bok gibi para veriyor, harcediyorum. Kredi kartım bile var lan. Yani icabında kendimiz de ünlü bir adamız ama, ‘artiz’ görmek başka oluyor... Canlısı yani kııız! Vallahi, ben küçükken Göksel Arsoy’u da görmüştüm, bizim mahalleye film çevirmeye gelmişti. Sonracığıma, bir gün, Beyoğlu’ndan geçerkene, Efgan Efekan’ı da görmüştüm. O zamanlar ben ünlü değildim tabii... Bizim mahallede Terzi Sait Bey’in kızı Gülten’den başka yüzüme bakan yoktu. Pardon, bir de Gülten’in küçük kardeşi Nurten. Ben Paris’te bulunmuş adamım arkadaş; 1972 senesinde, Montparnasse taraflarında dolanıyordum, bir de baktım Maria Schneider kaçıyor Marlon Brando kovalıyor, meğerse ‘Paris’te Son Tango’ filmini çekiyorlarmış. İnanmayacaksınız ama, ben, 1969’da, La Rotonde kahvesinde arka masamızda oturan Jean-Paul Belmondo’yu da görmüş adamım! Vallahi Alain Delon’u da görmüşlüğüm vardır. Ay geçen sene sinema kuyruğunda beklerken bir de baktım, Daniel Auteuil çıktı bir önceki seanstan. Vallahi ben, ‘Yüzyılın Çocukları’ filminin setinde de bulundum, Juliette Binoche’u gördüm abi, bir bakış baktı, yüreğimi yaktı. Ayol ben Saint Tropez’de, Le Senequier kahvesinde Joan Collins’le oturmuş adamım... Fakat karının yaşı geçmişti ağabey. Bir gün de Luxembourg parkının önünden geçiyorum, bir baktım, karşımda Arnavut yazar İsmail Kadare. Arnavut yazarını kim şeyeder, yanarım yanarım, dünya gözüyle Sharon Stone’u göremedim, ona yanarım. Ertuğrul görmüş. Otuz santimetre kadar yakınına sokulmuş. Fakat, tüh, karının yanında kocası da varmış. Kocası da gazeteciydi, neyse, ondan boşandı galiba. Ay ya karının kocası yaradana sığınıp bir tane ekleştirseydi suratının ortasına?... Türk basını için elim bir ziya! Aslında karı bize verecekti ama Mehmet’in sivilceleri işi bozdu abi... Ertuğrul, Al Pacino’ya da teğet geçmiş. Ay hem canlı hem de heyecanlı... Ben de gazeteciyim, Türk artizlerini tanırım (kimisini de ‘yakinen’) ama koskoca Al Pacino bu yahu... Ayol ben başbakanı da cumhurbaşkanını da görmüş adamım. Bazıları inanmıyorlar, ‘hadi yürü lan, sen kim, o yüce insanların canlısını görmek kim’ diyorlar ama bak iki gözüm önüme aksın ki... Efendim görevimiz gereği bazı ünlülerle görüşüyoruz ‘tabiatıynan’, fakat artiz görmenin zevki başka oluyor. Yani bakın, Ferhan Şensoy’u da çok fazla görmüşlüğüm vardır ha. Göre göre bir hal oldum. Meseleye bir de karşı açıdan bakalım: Bizi de görenler var tabii! ‘Ay kız bak bak, Engin Ardıç geçiyor’... Tanıyan sağolsun, ‘ayy, televizyondaki şey’ diyenler de çıkmıyor değil. Bir keresinde de Halit Kıvanç sanmışlardı. Neyse, artık televizyona çıkmıyoruz gazeteye takılıyoruz da, ‘teşhis edenler’ azaldı. Geçenlerde bir kız, ‘Ay bir dakika bakar mısınız, siz birisiydiniz ama kimdiniz?’ diye sordu. O da sağolsun. Arkadaşının ‘bak lan bak, Engin Ardıç geçiyor, hadi imza isteyelim’ önerisine, ‘yürü lan, kim s... şimdi Engin Ardıç’ı’ diye yanıt veren de görmedik değil. O bakımdan, görülmenin kıymetini bilsinler yani bazı ünlüler... Ahdettim, günün birinde mutlaka Ertuğrul’u da göreceğim. Görmeyeli yıllar geçti. Yok, imza isteyecek değilim ama kendisine bir iş teklifim olacak: ‘Ertuğrul! Bu herif akşama sabaha seni kapının önüne koyacak... Bizim gazeteye gel, hem gördüğün karıları kızları anlatırsın, hem de patronunun kirli çamaşırlarını...’ Kaç paraysa veririz lan. Engin Ardıç Star Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:27

İLGİLİ HABERLER