ERBAKAN'DAN ERDOĞAN'A EMANET GAZETE PATRONU KİM?...
DURSUN EKER - ESRA YARGICI
İSTANBUL - Merhum Kemal Ilıcak ve Türkiye'nin güçlü kalemlerinden Nazlı Ilıcak'ın oğlu olarak tanınmasının ötesinde genç yaşta girdiği medya savaşları sırasında adından sıkça söz ettiren ve bugün Tercüman Gazetesi'ni tekrar kurarak Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Mehmet Ali Ilıcak, ''Türkiye'de özgür basın değil, bağımlı basın'' bulunduğunu düşünüyor.
Tercüman Gazetesi'ndeki makam odasında ağırladığı İhlas Haber Ajansı (İHA) ekibine samimi açıklamalar yapan Mehmet Ali Ilıcak, geçmişte hataları olduğunu kabul ediyor, geleceğe dair planlarını anlatırken gözlerinin içi parlıyor. Gazeteciliğe çok genç yaşta başlayan Mehmet Ali Ilıcak, mesleğe adım attığı günden bu güne kadar yaşadıklarını anlatırken, aslında Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın, kendisini o zamanlar Refah Partisi (RP) Beyoğlu İlçe Başkanı olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 'emanet' ettiğini, bu sayede hayatında önemli değişiklikler olduğunu ve Erdoğan'ın telkinleri doğrultusunda içki içmeyi bıraktığını özellikle belirtiyor.
İHA ekibinin hemen her konuda yönelttiği soruları büyük bir içtenlikle cevaplayan Ilıcak, 1988-1989 yıllarında babası merhum Kemal Ilıcak'ın yanında çalışmaya başladığını ifade ederek, ''O zamandan bu yana bir çok işe girdik. Mesleğe 1993 yılında Alem Dergisi ile başladım. 1994'te Akşam'ı çıkardık. Çok insan bunu söylemekten çekinir ama ben çekinmiyorum; üniversite eğitimi görmedim, bunu çekinmeden söyleyebilirim. İki sene İngiltere'de ön lisans okudum ama üniversite sayılmaz. Annem üniversiteyi çok istiyordu. Üniversite diplomasına altın bilezik diyorlardı. Üniversiteyi okuyup bilezik takacağız da o zaman da kol kalmayacaktı, çünkü Tercüman batmak üzereydi'' dedi.
Mehmet Ali Ilıcak, babası Kemal Ilıcak'ın 1993 yılında vefatından sonra 1994 yılında Akşam Gazetesi'ni kurduklarını söyledi. Akşam Gazetesi'nden önce Beyoğlu'nda kitapçılık yaptıklarını belirten Ilıcak, o dönemde yaşadıklarını anlatırken, ''1991 yılında Alem adında bir gece kulübü işlettik. O dönemler ben içki içmiyordum, hala da içmem. 'Ya sen içkili mekan işletiyorsun ama sen içmiyorsun' dediler. İşyerimiz Beyoğlu'ndaydı. Tayyip Bey de o zamanlar Refah Partisi'nin Beyoğlu İlçe Başkanı'ydı. Biz, bir vesileyle Erbakan Hoca'yı ziyaret etmiştik. Erbakan Hoca ile samimiyetimiz öyle başladı. Milli Gazete'nin Almanya baskısını bizim tesislerde yapmalarını istiyorduk. Ben Frankfurtta'yım, onlar Köln'de, kalkıp Köln'e ziyarete gittim. Erbakan Hoca bize çok zaman ayırdı. Uçak saati geliyordu, 'bir şey olmaz dedi yetişirsin', hakikaten havalimanına gittim, uçak rötar yapmıştı. Daha sonra Ankara'da Erbakan Hoca'yı yine ziyaret ettim, İstanbul'a dönecekti beni de beraberinde İstanbul'a getirdi. Biz havalimanına geldiğimiz zaman Erbakan Hoca'yı çok insan karşıladı. Bu insanlar bana da yakın ilgi gösterdiler. İçlerinde, sayın Recep Tayyip Erdoğan da bulunuyordu'' ifadelerini kullandı.
ERDOĞAN'A, ERBAKAN'DAN EMANET
O dönemlerde 20 yaşında olduğunu belirten Mehmet Ali Ilıcak, Recep Tayyip Erdoğan'ın da yine o tarihte Necmettin Erbakan vasıtasıyla tanıdığını söyledi. Ilıcak, ''Erbakan Hoca'nın kardeşinin Fatih'teki evine gitmiştik. Erbakan Hoca, beni Tayyip Bey'e emanet etmişti. Tayyip beyin telkinleri beni çok etkiledi ve o tarihten bu yana içki içmiyorum. Babam tarafından dine alakamız vardı. Babam bana 6-7 yaşında oruç tuttururdu. O yaşlarda çok kiloluydum ve iştahlıydım. O sıralar Ramazan ayı yaz mevsimine denk geldiği için zorlanıyorduk ama içimizde Allah korkusu vardı. Erbakan'a her zaman saygı duyarım, Refahyol döneminde bize çok desteği oldu ama biz aynı yolun yolcuları değildik. Erbakan Hoca'nın bana hiçbir kötülüğü olmadı. Kendisine saygım her zaman devam eder'' diye konuştu.
Mesleğe çok genç yaşta başladığını belirten Ilıcak, zaman zaman hatalar yaptığını söyledi. Ilıcak, gençliğin arkasına sığınmanın bir anlamı olmadığının altını çizerek, ''Fatih Sultan Mehmet de çok gençti ama İstanbul'u fethetti, gençliğe sığınmak istemiyorum. Biz o zamanlar toyduk. Akşam'da lüzumsuz kavgalar ve hatalarımız oldu. Bunların faturasını ödedik. Akşam Gazetesi'ni ben çıkardım ancak, şimdi orada çalışanlar böyle düşünmüyor. Onlar sanki kendileri yeniden yapmışlar gibi düşünüyorlar. O gazeteyi ben çıkardım. Ben o gazetenin sahibi olsaydım, bu çizgide olmazdı. Biz kök olarak, milliyetçi muhafazakar düşünce yapısındayız ama benim şimdi gördüğüm Akşam o yapıda değil. Akşam iyi bir gazete ama bizimle aynı düşünce yapısında değil. Yeni yönetimi var, yeni yazarları var. Akşam'ın yaşamasını isterim. Onlar beni sevmiyorlarsa da o benim evladım. Başka ellerde olsa da Akşam'ın yaşadığını görmek bana mutluluk veriyor'' ifadelerini kullandı.
Mehmet Ali Ilıcak, annesi Nazlı Ilıcak'ın, inandığı doğruların mücadelesini sonuna kadar verdiğini vurguladı. Annesi Nazlı Ilıcak'la farklı yapıda olduklarını belirten Ilıcak, ''Karşısında ben dahi olsam, o inandığı doğrultuda mücadelesini verir. Ben belki annem kadar dürüst değilimdir. Annem çok dürüst bir insandır ve sağduyu sahibidir. İnandığı yolda ölümüne kadar devam eder. 28 Şubat döneminde Akşam'ı satmıştık ama yönetici olarak oradaydık. Biz o zaman da gerekli mücadeleyi verdik, Refahyol'u destekledik. 28 Şubat'a karşı tavır gösterdik. Annem siyasete girme kararını aldığı zaman, bunun mücadelesini Meclis'te de verdi. Her ölçüde örtüşmeyiz belki ama annem inandığı yolda sonuna kadar gider'' dedi.
Ilıcak, bir ülkenin demokrasiyi kazanmasının, belli bir mücadele gerektirdiğinin altını çizdi. Mücadele vermeden hiçbir şeyin kazanılamayacağını belirten Ilıcak, ''Ülkemizde demokrasi için millet olarak mücadele vermemişiz, Türkiye bunu yapmamış, demokrasiyi kucağında bulmuş. Onun aksaklıklarını yaşıyoruz. Her konuda olan halka oluyor. Bunun mücadelesini verdiğiniz zaman, her şekilde başarılı olursunuz. Bir yere bileğinin hakkıyla gelmek ayrı şeydir, çünkü o zaman her türlü mücadeleyi verirsiniz'' diye konuştu.
MEDYA SEKTÖRÜNÜN DURUMU
Medya sektörünün şu an itibariyle kötü durumda olduğunu ifade eden Ilıcak, bu konuda şu değerlendirmelerde bulundu:
''Çok yanlışlıklar oldu. Medyada son 15 yılda çalışanlar açısından farklılık yaşandı. Şimdi medya sektöründe çalışanların büyük bölümü eğitimli ama eskiden daha özveriyle çalışılıyordu. Ben, bugün Türkiye'de o eski gazeteciliği göremiyorum. Gazete sahipleri eskiden başka işlerle uğraşmazdı. İşleri güçleri, 'gazeteleri nasıl daha iyi satarız' idi. Medya çok önemli bir kurum, medya insanları etkileyen, insanları doğruya yöneltmeye çare olabilecek bir merci fakat bunu yapmıyorlar. Medya sahipleri iktidara yanaşmak amacındalar. Böyle olunca medyaya güvenilirlik kalmıyor. Bir muhabir ne kadar düzgün haber de yazsa, yönetici kendi düşünce yapısına göre takdir edip değiştiriyor çünkü patron onu istemiyor. Bu ortamda Türkiye'de özgür basın yok, bağımlı basın var. Bu konuda çare, gazete ve televizyon sahiplerinin sadece bu işle ilgilenmesi. Türkiye'de yerel basının ulusal basının önüne geçmesi çok zor. Ulusal basında patronlar birbirleriyle konuşmuyor bile. Rekabet için reklam fiyatları kırılıyor.''
Tercüman Gazetesi'nin hedeflerine de değinen Ilıcak, ''Tercüman'da biz aile olarak bakışımız milliyetçi, muhafazakar, demokrat bir tabana ulaşmak. Hamasi duygulara karşıyım.. Türkiye bugün doğru yolda. Başbakan Türkiye'de durmuyor yurtdışlarında. Dünya bu artık. Bizim AB'deki yerimizi almamız lazım. Bu şekilde milli gelirimizin de yükselmesi gerekiyor. Artık Türkiye'nin ekonomik olarak daha fazla güçlenmesi lazım. Bizim gazetede başı açık birinin fotoğrafı çıkıyorsa, başörtülünün de fotoğrafı çıkabilir'' şeklinde konuştu. Mehmet Ali Ilıcak, başörtüsü konusunda Türkiye'de ayırımcılık yapıldığını belirterek, ''Başörtülü genç kızlarımızın üniversitede okuyamamasına karşıyız. Mini etekli eğer üniversitede okuyabiliyorsa, başörtülü genlsn lisans okudum ama üniversite sç kızlarımız da okuyabilmeli. Kadın erkek diye neden ayrılıyor. Aynı düşünce yapısına haiz erkek okuyabiliyor da neden kadın okuyamıyor. Bu ayrımcılığı ortadan kaldırmamız lazım. Kadınlarımızın, genç kızlarımızın önünü açmalıyız. Halk olarak bu duruma 'dur' demeliyiz. Cehalet en büyük felaketlerin habercisidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğünün karşısında olur ama bölünmez bütünlüğü savunacak insanların içişlerine müdahalesine de karşı olur. Tercüman Gazetesi devlet resmi törenlerinde Anıtkabir'e alınmıyorsa, Tercüman bunun karşısında olur. Tercüman Gazetesi özgürlükten yanadır'' dedi.
''ÜLKENİN DİNDAR OLMASINI SEVİYORUM''
Tercüman Gazetesi'nin Kıbrıs meselesi konusunda ortada bir yer aldığını söyleyen Ilıcak, ''Kıbrıs meselesinde 'vatan toprağı gidiyor' diyorlardı. Vatan toprağı nereye gidiyor? Böyle bir şey yok. Sadece 'açılalım ve AB'ye girsin' dedik. Almanya'da bir çok Türk yaşıyor ve Türkler hiçbir zaman Almanlaşmamışlardır. Yani böyle bir şey yok. Bundan korkmamamız lazım. Tercüman bu açılımların yanında yer alır'' diye konuştu.
Mehmet Ali Ilıcak, yönetim olarak dinden korkmadıklarını söyledi. İnançlı insandan kimsenin korkmaması gerektiğini belirten Ilıcak, ''Ben ülkenin dindar olmasını seviyorum. Dinden korkmuyoruz. Tercüman Gazetesi inançlı insandan korkmuyor. Ülkeleri bir arada tutan önce inancıdır, sonra bayrağıdır. Benim inancım yoksa, bayrağın benim için ehemmiyeti kalmıyor. İnancım uğruna hem o bayrağı da müdafaa ediyorsun, toprağımı da müdafaa ediyorsun, Biz inançlı insanların ülkeyi yönetmesini seviyoruz'' açıklamasında bulundu.
Ilıcak, TMSF bünyesindeki bir gazeteye talip olacakları yönündeki iddiaların hatırlatılması üzerine ise, ''Her şey olabilir. Biz medya sektöründe büyümek istiyoruz. Gerekli ortamlar ortaya çıkarsa, mutlaka biz de o şeyin içinde olmak isteriz'' dedi.
Türkiye'nin AB üyeliğinin önemine dikkat çeken Mehmet Ali Ilıcak, üyelik olmaması durumunda Türkiye'nin eski yaşadığı sürece hızla geri döneceğini söyledi. Ilıcak, ''AB'den gün alırsak Türkiye'yi güzel bir gelecek bekliyor. AB süreci, antibiyotik tedavisi gibi bir şey, bazı şeyler zamanla olacak. Türkiye'yi zamanla bir yere doğru taşıyacak. Demokratikleşmede, düşünce özgürlüğünde, birlikte, ekonomik alanda gelişmede. AB'den gün aldığımız noktada o moralle Türk insanının vereceği güce bakın'' diye konuştu.
''DEP'LİLERİ SAVUNMUYORUM''
DEP'in eski milletvekillerinin tahliyesine de değinen Ilıcak, bu konuda şunları söyledi:
''Ben DEP'lileri savunmuyorum. Onların düşünce yapısına tamamiyle tersim. Biz Kürtlere karşı değiliz, terör örgütünü savunanlara karşıyız. Türkiye hukuku bir adım atmıştır, yargı bir hüküm vermiştir, buna hepimizin saygı göstermesi lazım. DEP'lilerin tahliyesi konusunda verilen karara sevgi göstermem ama saygı duymak durumundayız. Eski milletvekillerinin de, kendilerine bu saygıyı gösteren ülkeye saygı ve sevgilerini göstermeleri lazım. Tahliye olan eski milletvekillerinin, Türk bayrağını ellerine almayı kendilerine sindirmeleri gerekir.
Sonuçta bu topraklar Türkiye Cumhuriyeti topraklarıdır. Tahliye olan eski milletvekillerinin, ellerine Türf lisans okudum ama üniversite sk bayrağını alarak sallamaları lazım. Onlar da bu cumhuriyete o saygıyı göstermek durumundalar.''
Son olarak, medya kurumu başındaki patronun, sadece gazetecilik işiyle uğraşmasından yana olduğunu belirten Ilıcak, bu konudaki düşüncesinin, ortama göre değişebileceğini söyledi. Ilıcak, ''Şartlar neyi gösterir bilemem. Rakiplerimin bankacılık, madencilik yaptıkları bir ortamda ben sadece gazetecilik yapacağım demek ne kadar doğru olur bilmem. Bu sözümü ne kadar tutabilirim bilemem. Bir Fadime Şahin olayı yaşandı. Nerden çıktılar anlayamadık ve bir anda kayboldular. Medyayı yöneten insanların başka çıkarı olmamalı. Medya patronları, televizyonlarını, gazetelerini zayıf iktidarlara baskı aracı, tehdit aracı olarak kullanıyorlar. Bakın, Medya yüzünden neredeyse bitkisel hayattaki bir adamla bir yıl yaşamak zorunda kaldık. Başbakan evinden çıkamıyordu ve bu durum patronların işine geliyordu. Aynı şeyleri şimdi yapamıyorlar, çünkü iktidar güçlü ve halk desteği arkasında'' dedi.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:23