ERTUĞRUL ÖZKÖK'TEN 'İYİ Kİ BASIN VAR' KAMPANYASINA DESTEK: BARLAS'A KATILIYORUM... 'ÜSTELİK O MEHMET BARLAS Kİ, BİR ZAMANLAR SUSTURULAN GAZETECİYDİ VE ARKASINDAN NEREDEYSE HİÇ AĞIT YAKILMAMIŞTI.'
Ertuğrul ÖZKÖK/HÜRRİYET
Gazetecilik egoizmi ve mazoşizmi
BİLİYORUM, bu yazıyı oraya buraya çekmek isteyen kötü niyetli internet siteleri, işi gücü olmayan medya dedikoducuları çıkacak.
Aklı başında, önyargısız herkese şunu bütün samimiyetimle belirtmek istiyorum.
Bu yazının hedefi ve konusu, ne Hürriyet'te ne de başka bir yerdeki bir gazetecidir.
Hepimizden söz ediyorum.
14 yıldan bu yana her yıl, eski genel yayın yönetmenimiz Çetin Emeç'in mezarının başında bir konuşma yapıyorum.
Her yıl konuşmamı mesleğimizin bir konusuna ayırıyorum.
TÖRENDEKİ KONUŞMAM
Bu yılki konuşmamın konusu, ''Türk gazetecilerinin egoizmi ve mazoşizmiydi''.
Türkiye'de iki meslek mensubu var ki, her gün yerden yere vuruluyor.
Siyasetçiler ve gazeteciler.
Ama gazetecilerin özel bir durumu var. Çünkü onlar kendi kendilerini yerden yere vuruyorlar.
Oysa gazetecilerin içindeki kötü insanların oranı, doktorların, polislerin, sporcuların, fırıncıların, işadamlarınınkinden çok değil.
Ama en çok içerlediğim şey, gazetecilerin mazoşizmi değil, egoizmi.
Çünkü bazı meslektaşlarımız, kendilerinin ''dürüst'' olduğunu ispat etmek için, mesleğin tamamına etmedik laf bırakmıyor.
Mehmet Barlas son günlerde çok güzel bir kampanya başlattı.
Başlığı da şu:
''İyi ki basın var.''
Gerçekten bu ülkede iyi ki basın var.
Şu son günlerde öğrendiğimiz şeylere bir bakın.
İnsanların keyfi fişlenmeleri...
Hürriyet olmasaydı bunu asla öğrenemeyecektik.
Süleymaniye'de askerlerimizin başına çuval geçirilmesi olayı.
İYİ Kİ VAR
Hürriyet olmasaydı bunu öğrenemeyecektik.
Hükümetin öğrenci burslarını tek merkezde toplama kararı.
Basın olmasaydı bu olay kamuoyunun dikkatine gelmeyecekti.
Kuran kursları olayı.
Basının refleksi ve sorumlu tepkisi olmasaydı bugün uygulanıyor olacaktı.
Basın olmasaydı töre cinayetleri için hiçbir şey yapılmayacaktı.
Reformlar, Kıbrıs'ta çözüme doğru atılan adımlar...
Basının büyük bölümünün kararlı desteği olmasaydı, ''vatan hainliği'' demagojisi herkesi esir alacaktı.
Ama bizim meslek olarak bir şanssızlığımız var.
''Fişlenme'' olayını yazıyoruz, askerler kızıyor.
Kuran kurslarını yazıyoruz, hükümet kızıyor.
Ciddi bir anketin sonuçlarını yayınlıyoruz, muhalefet bozuluyor.
Ama bazı arkadaşlarımız, basının bu olumlu işlevini hiç görmeden ya inanılmaz bir mazoşizmle, ya da sadece kendilerini aklamayı amaçlayan inanılmaz bir egoizmle mesleği yerden yere vuruyor.
GAZETECİ SUSTURMA
Son zamanlarda buna bir de ''gazetecileri susturma'' iddiaları eklendi.
Burada da inanılmaz bir riyakárlık görüyorum.
Çok değil bundan bir yıl önce, tanınmış bir yazarının bir gazete patronu hakkında yazdığı yazıyı gazeteden çıkartan bir gazetenin yöneticisi, şimdi oturmuş hiç kendine bakmadan medyada susturulma eleştirisi yapıyor.
Orada susturulan, başka gazetede de işinden atılan aynı gazetecinin bugün işsiz olduğunu da kimse hatırlamak istemiyor.
Muhalefet ise kendi başarısızlığına gerekçe ararken her zaman olduğu gibi medyadan medet umuyor.
''Bana yer vermiyorlar.''
Ben günlerdir gazetelerin seçim sayfalarını izliyorum.
Sadece Hürriyet değil, parti organı gibi çalışmayan öteki gazetelerde de her partiye yer veriliyor.
Ama bazıları sadece kavga istiyor.
Sadece kendi görüşleri aktarılsın, sadece hükümet yerden yere vurulsun istiyor.
Artık bazı şeyleri anlamamız gerekiyor.
Türkiye, Avrupa Birliği'ne doğru gidiyor. Bütün meslekler gibi basın da kendi kurallarını yerleştirmek zorunda olduğunu yaşayarak öğreniyor.
BARLAS'A KATILIYORUM
Hürriyet ve bazı gazetelerin başlattığı ''yayın ilkeleri'' uygulaması başka gazetelere de yayılıyor.
Gazetecilerin yazma özgürlüğünün karşısında, vatandaşların da kendilerini savunma hakkının bulunduğunu öğreniyoruz.
İşte o nedenle Mehmet Barlas'a katılıyorum.
Üstelik o Mehmet Barlas ki, bir zamanlar susturulan gazeteciydi ve arkasından neredeyse hiç ağıt yakılmamıştı.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:51