Gündem
  • 10.8.2005 09:44

ESKİ ABD BÜYÜKELÇİSİNDEN İLGİNÇ TESPİTLER: AKP'NİN ALTERNATİFİ YOK!

28 Şubat'a yeşil ışık yakmadık

Refahyol döneminde Ankara'da büyükelçi olan Grossman, 28 Şubat'ın Washington'dan destek aldığı yönündeki kanının 'yanlış' olduğunu vurguluyor ve ekliyor: "Bugün sevinerek görüyoruz ki, Türkiye o günden daha demokratik". Erdoğan'ın Erbakan'dan 'çok farklı' olduğunu belirten Grossman'a göre, alternatif oluşturabilecek siyasi partilerin 'kendi içlerinde kavga etmeleri' nedeniyle AKP'ye alternatif bir vizyon ortaya çıkamadı


<ı>Marc Grossman anlatıyor - FIRTINALI GÜNLER (3) / YASEMİN ÇONGAR


<ı>Türkiye'nin 11 Eylül sonrasında radikal İslama karşı ve global terörle mücadelede yeterince yüksek profil çizmediği eleştirisini yapan ABD'li gözlemcilere katılıyor musunuz?
Hayır. Türkiye'nin yaptığında bir eksik görmüyorum. Afganistan'da iki kez komutayı devraldınız. Türk askerlerinin Afganistan'daki rolü bile bu eleştirilere iyi bir yanıt. Sadece askeri açıdan da değil, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Tahran'da şiddete ve aşırı görüşlere karşı yaptığı o konuşma, siyasi tavrı da kanıtlıyor.

<ı>ABD yönetiminin Türkiye'ye "ılımlı Müslüman" sıfatını yakıştırması, bu etiketin laikliğin önemini azımsadığını düşünen Türkleri kızdırdı. ABD'li yetkililerin, yanlışlıkla bile olsa, Türkiye'den "İslam cumhuriyeti" ve "İslami devlet" diye söz edebilmesi büyük tepki çekti. Washington, Türkiye'nin laiklik konusundaki hassasiyetini iyi anlayabiliyor mu, buna hak veriyor mu?
Tekrar tekrar şunu belirtmek önemli ki, nasıl yaşamak istediklerine karar verebilecek olan Türklerdir. Dışarıdan etiket yapıştırmak kimseye düşmez. Ancak bu dünyada size başka ülkeler hakkında görüşünüz de soruluyor. "Türkler kendileri karar vermeli" dedikten sonra şunu da söylemeliyim ki, bizim için Türkiye'de laik bir cumhuriyetin işlemesi önemli.
Türkiye'de bütün modern deneylerin en büyüğü, en muazzamı sürüyor. Bu deney, "Nüfusunun çoğunluğu Müslüman iken aynı zamanda demokratik ve laik olabilir misin?" sorusunu yanıtlayacak bir deney. Ve bence yanıt da "evet." Bence Türkiye'nin şu anda küresel medeniyete yapabileceği en büyük katkı zaten bunu başardığını gösterebilmektir.

Bizim laikliğimiz sizinkinden esnek
<ı>Türkiye'de radikal İslamın tehdit oluşturduğunu düşünüyor musunuz?
Bence İslam şiddete dönük herhangi bir ideolojinin emellerine alet edildiği şekliyle, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye için de tehdittir.

<ı>Türkiye'de rejimin "İslami devlet" yönünde değişmesini olası görüyor musunuz?
Hayır. Ama bu konuda da karar, nihayetinde Türk halkının olacaktır. Yüzde yüz şöyle, yüzde yüz böyle olacaksın diye bir çözüm formülü yok. Dünyadaki birçok toplum laiklik ile dindarlık arasında denge arıyor. Biz de laik bir ülkeyiz, ama din, bizim siyasi yaşamımızda Türkiye'de sahip olmadığı yere sahip.
Bu bizi daha iyi ya da daha kötü, daha laik ya da daha az laik yapmıyor; bizi sadece Amerikalı yapıyor. Herkes kendi dengesini kendi yolundan, kendi zamanında bulmak zorunda.

Alternatif olmak yerine hep kavga ediyorlar
<ı>Türkiye'nin laiklik-Müslümanlık bağlamında tam dengesini bulmadığını mı düşünüyorsunuz?
Bu Türkler'e kalmış bir şey. Ama benim analizim şu ki, bu mesele Türkiye'de İslamcı bir partiye oy veren seçmenin meselesi değil, aksine onların dışında kalan herkesin meselesi. Mesele şu: Türkiye'de Ak Parti'ye alternatif vizyon nedir?
Ak Parti'ye alternatif oluşturabilecek vizyon, bence bugüne dek hep çok parçalanmış bir görünüm arz edegeldi. Türkiye'de yaşama onuruna ve değerli fırsatına sahip olduğum onca yıla dönüp baktığımda ne görüyorum? Alternatif bir vizyona sahip olması gereken kişilerin, böylesi alternatif, pozitif bir vizyonu ortaya koymaktansa bütün zamanlarını birbirleriyle kavga ederek geçirdiklerini görüyorum.

Türkiye'de güçlü siyasi kurumlar olmalı
<ı>"Ak Parti'ye alternatif vizyon" derken kastınız ne?
Türkiye'de birçok siyasi parti var. Ak Parti bunlardan sedece bir tanesi, iktidardaki parti, önemli bir parti. Ama ben hep şunu düşündüm ki, Türkiye'deki diğer siyasi partiler Türkiye'nin geleceğine ilişkin ulusal bir tartışmanın tarafı olmak yerine, kendi içlerinde ya da birbirleriyle kavga ederek çok zaman harcıyorlar. Oysa siyasetin yönü konusundaki ulusal tartışma aslında demokrasinin kendisidir.

<ı>Türkiye'de AKP'ye alternatif güçlü siyasi partilerin olmaması, ABD'nin dış politika yapıcıları açısından zorluk oluşturuyor mu?
Demokrasinin başarılı olması için güçlü siyasi kurumlar şart. Amerikalıların istediği, Türkiye'de güçlü demokratik kurumların olması. Ama hangi partiler, hangi liderler? Bu, Türklere kalmış. Bence Amerikalı diplomatlar ve analistler oturup, "Keşke Türkiye'de şöyle bir parti olsa, keşke şunu yapan bir parti çıksa" diye düşünmemeli. Ak Parti'nin bugün "tek parti" gibi olması ise, sonuçta seçmenin oylarıyla ortaya çıkmış bir durum. Dolayısıyla bunu sorgulamıyoruz tabii.

<ı>İki hükümet partisi olarak AKP ve Refah'ı nasıl karşılaştırırsınız?
Başbakan Erdoğan'ın ilk önceliklerinden biri olarak AB'ye tam üyelik hedefini kovalamayı seçmesi, ABD ile iyi bir ilişki kurmayı öncelikleri arasında sayması, Kıbrıs'ın kuzeyindeki halkı Annan planına destek vermeye davet etmesi, başarılı bir ekonomi politikasından yana davranması olumlu adımlardı.
Erdoğan'ın, hazirandaki Washington ziyareti sırasında, Türk-Amerikan ilişkisinden yana konuşması, Başkan Bush'un yanında "Stratejik ortak olmamız gerek" demesi de çok olumluydu. Benim gibi Türkiye'ye hayranlık duyan ve Türk-Amerikan ilişkisinin başarısını isteyen birisi için bunlar azımsanamaz.

<ı>RP ile olan deneyiminizden farklı çıkışlar bunlar...
Evet, evet, çok farklı. Ama Türkiye de artık zaten çok farklı bir yer. Hangi liderin hangi dönemde nasıl davranacağının spekülasyonunu yapmak zor. Tek bildiğim, Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'nin stratejik çıkarları konusunda bence çok sağlıklı bir hükme dayanan dış politika çizgileri izlediğidir. Bu çizgiler: AB üyeliği, ABD ile yakın ilişki, İsrail ile ilişki.

Türkiye, artık daha demokratik

Marc Grossman'ın bir özelliği de, Türk siyasi hayatının yakın geçmişindeki en gerilimli döneme Ankara'da tanıklık etmiş olması. Ben de büyükelçilik günlerini bol bol sorguladım. "Refahyol nezdinde ABD'yi temsil etmenin zorlukları nelerdi?" diye sorunca ağır ağır anlattı:
"Yıllarca Türkiye'nin sorunlarının çözümünün daha az değil, daha çok demokrasiden geçtiğini söylemiştik. Bir gün o demokrasi Bay Erbakan'ı başbakanlığa getiriverdi. ABD büyükelçisinin görevinin, Türk seçmenin kararına saygı gösterip Bay Erbakan'a Türk-Amerikan ilişkisinin önemini anlatmak olduğuna karar verdim, buna çalıştım."
Darbe söylentilerinin başladığı 1997 yazında, dönemin ABD dışişleri bakanı Madeleine Albright'ın, Türkiye'de demokrasi dışı bir müdahaleye karşı olduklarını açıkladığını hatırlatıp sordum: "Oysa, Türkiye'de 28 Şubat'ın, Washington'dan 'yeşil ışık' aldığı inancı yaygın. Bu doğru mu?" Hiç duraksamadan tek sözcükle yanıtladı: "Hayır."

Asla destek vermedik
Devam ettim: "ABD hükümeti, Türkiye'deki asker ya da sivil bürokrasiye, Refahyol'un devrilmesine doğrudan ya da dolaylı destek anlamında bir işaret verdi mi?"
Grossman yine kesin ifadelerle, "Hayır, asla vermedik" dedi.
Peki, ABD 28 Şubat'ı "demokrasi dışı" bir müdahale saymış mıydı? Grossman, "örtülü" konuştu: "Hâkim görüşümüz, sorunun demokrasi içi yollarla çözülmesi gerektiğiydi. O zaman yapılana her ne gözle baktıysak bakalım, bugün şunu sevinerek görüyoruz ki, Türkiye o günkünden daha demokratik bir toplum."

Sivil-asker ilişkileri bir evrim geçirdi

Siyaset konuşurken iki lafından biri "demokratikleşme" olan Grossman, Türkiye'nin demokratik evriminin Türk Silahlı Kuvvetleri'ni de çok değiştirdiği kanısında. Milli Güvenlik Kurulu'nun şimdiki çalışma biçimini, "Türk ordusunun evrimi" ile açıklıyor. Ona göre, "Türk hükümetinin, Kıbrıs'ın kuzeyine Annan Planı'nı destek yönünde telkinde bulunması da Türkiye'deki sivil-asker ilişkilerinin evriminin önemli bir işaretiydi."
Bugün Türkiye'de demokrasinin sekteye uğraması olasılığını yakın geçmişe kıyasla çok daha az gördüğünü ise, şu gözlemlere dayandırıyor:
"Türkiye'deki ilk görevime 1989'da başladığımda, topu topu iki televizyon kanalı vardı; bugün düzinelerce var. O zaman, Almanya'ya giden işçiler dışında yurtdışına giden Türk sayısı bugünküne göre çok azdı. Topu topu kaç Türk yurtdışında eğitim görüyordu, kaç şirket Türkiye'de yatırım yapıyordu? Türkiye'de 1989'da daha "Kürt" kelimesini kullanamıyordunuz bile. Bu öyle çok da uzak bir geçmiş değil."
Bununla birlikte Grossman, "Türk demokrasisinde daha yapacak çok şey var" demekten geri durmuyor, "Ne var?" diye sorunca da, "Hâlâ insan haklarının korunması meselesi var, hâlâ gazetecilerin korunması gerekli, hâlâ din özgürlüğü ile ilgili sorunlar var" diye sıralıyor. Burada özellikle örnek verdiği "demokrasi sorunu" ise, "Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmaması."

(MİLLİYET)

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:46

İLGİLİ HABERLER