Gündem
  • 28.2.2015 22:36

Fethullah Gülen'in utanç mektubu

28 Şubat darbesi denilince en başta işbirlikçisi Fethullah Gülen ve taraftarlarını unutmamak şart. Masumların hayatının karartıldığı 28 Şubat sürecinde elleri en kirli yapı Fetullahçılar… Hele Gülen’in Çevik Bir’e yazdığı o mektup… Gün bir kez daha hatırlama günü…


 En zor gününde Erbakan’a “istifa et” çağrısı yapan Erbakan aleyhindeki sözleri, darbeci Doğan medyasının operasyon gazetelerinde “Beceremediniz artık bırakın” şeklinde manşet olan 28 Şubat darbecisi Gülen…

Gülen’in o dönem cuntacıbaşı emekli Org. Çevik Bir’e gönderdiği mektup vesikası…

Bugün çıkmış Fetullahçılar “28 Şubat mağduruyuz” diye alçakça bir yalana sığınıyorlar.

Oysa Zaman gazetesi cuntanın emir eri gibi çalıştı.

Gülen’in Çevik Bir’e yazdığı rezil mektubu bir kez daha hatırlayalım:

***

Genelkurmayımızın çok değerli İkinci Başkanı. Sayın Komutanım.

Son günlerde medyamızda yeniden gündeme gelen ve yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullarla ilgili olarak, şu birkaç satırla huzurlarınızı işgal edeceğim için yüksek af ve hoşgörünüze sığınıyorum. ‘Yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar’ ifadesini kullandım. Bir defa, bizzat Atatürk gibi, bir enkazın üzerinde büyük bir devlet kurmuş askerî, siyasî ve idarî bir dâhî bile, ‘Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhûriyeti, ilelebed pâyidâr kalacaktır’ derken, vatan, millet ve ülkeye hizmet aşkı tıpkı İstiklâl Harbimiz yıllarında olduğu gibi şahlanan insanımızın ortaya koyduğu bir hizmetin, benim gibi, ne askerî, ne idarî, ne siyasî hiçbir dehası bulunmayan ve ‘nâçiz vücudu toprak olup gidecek’ aciz bir insana mal edilmesi, o insanların hizmet, aşk ve şevklerinin ve gayretlerinin mahsûlünü gasp etmek manâsına geleceği için, ‘yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar’ dedim.

Mutlaka mâlum-u âlîleriniz olduğu, âcizâne her zeminde fedalarca tekrarladığım ve bizzat okulları yapan ve işletenlerin de itiraf edecekleri üzere, bu okullarla alâkam, sadece bir teşvik, bir çağrı ve bazılarının yanlışlıkla hakkımda taşıdıkları hüsn-ü zannı ülkeme ve devletime hizmet adına bir kredi kartı gibi kullanmaktan ibarettir.
Değerli Komutanım. Kahraman ordumuzun şerefli bir mensubu ve en yüksek rütbede bir komutanı olarak takdir buyuracağınız üzere, bilhassa Kars, Erzurum, Ardahan gibi serhat şehirleri sık sık düşman işgaline uğradığı için, bu şehirler halkında milliyetçilik duyguları çok ileridir. Birinci Dünya Harbi’nden çıkmış, Kurtuluş Savaşı’nı vermiş bir ülkede, İkinci Dünya Harbi’nin hemen arkasında Sovyetler Birliği tarafından tehdit altında tutulan bir doğu vilâyetimizde çocukluğu geçmiş ve büyük acılar içinde büyümüş bir insan olarak, çocukluğumdan beri içimde uyanan milliyetçilik ve ülkeme hizmet duygularımı, resmî bir Diyanet görevlisi olarak görev yaptığım hemen her yerde ve cami kürsülerinde dile getirmeğe çalıştım.

Fırsat bulduğum her defasında, insanımızın ruhunda taşıdığı kabiliyetleri, vatan ve millet sevgisini ateşlemeğe ve onları, dünyada, hattâ Ahiret’te bile hiçbir karşılık beklemeden devletimize ve milletimize hizmete davet ettim. Batı, Rönesansını ilme ve sanata açılarak yaptığı ve dünya devletleri arasında geri planda kalışımızın en büyük üç sebebi cehalet, fakirlik ve tefrika olduğu için, cemaati her defasında çocuklarını okutmaya, bilhassa müsbet ilimlerle zihinlerini aydınlatıp, bağnazlıktan ve hurafelerden kurtulmaya, çalışıp kazanmaya ve devletimize ve kanunlara bağlılık içinde iç bütünlüğümüzü korumaya çağırdım. Bu şekilde teşvik ettiğim insanlardan bazıları, devletimiz özel okullar açılmasına izin verince, değişik yerlerde bir araya gelip, birbirleriyle yarış içinde malûm-u âlîleriniz olan okulları kurdular.

Verdikleri eğitim ve gerçekleştirdikleri başarılarla kendilerini Türkiye’mizde ispat eden bu okulların benzerlerini, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkî Cumhuriyetlerde ve ardından, küçülen bir dünyada, ülkemizin önünü açmak ve dünyanın her tarafında ülkemiz adına lobiler oluşturmak, her yerde Türkiye dostluğunu mayalamak için gidebildikleri her yerde açmaya çalıştılar.

Tamamen Türk eğitim sistemine bağlı olarak faaliyet gösteren bu okullarda eğer, Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik, bağımsız ve sosyal bir hukuk devleti özelliğinin aksine bir faaliyet varsa, devletimizden önce ben, bu okulların açılmasını teşvik etmiş biri olarak kapatılmalarını teşvik ederim.

Eğer, bazılarının iddia ettiği gibi, bu okullarda herhangi bir dış ülkeden veya ülkemize düşman kuruluşlardan alınmış tek kuruşluk destek varsa, zaten hastalıklarla sonuna gelmiş hayatımı bizzat kendi ellerimle noktalarım. Bununla birlikte, devletimiz, zaten kendisinin olan bu okulları dilediği zaman devralabilir. Kaldı ki, bu okullar zaten devletimizin olduğu için, böyle bir devirden söz etmek bile abestir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama vazifesini deruhte etmiş şanlı ve kahraman ordumuzun seçkin ve şerefli bir mensubu ve Genel Kurmayımız’ın İkinci Başkanı olarak, ne zaman, nerede ve ne şekilde arzu buyurursanız bu okulları şereflendirebilir ve her türlü teftişi yapabilirsiniz.

Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arzederim efendim.
Fethullah GÜLEN”

 Türkiye siyasi tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olan 28 Şubat sürecinde toplumun büyük bir kesimi itibar suikastine tabi tutulmuş, insanlar inancı sebebiyle yıllarca küçük düşürülmeye çalışılmış, başörtülü kadınlar türlü hakaretlere maruz kalmıştı.

Hemen hemen her gün medya organları aracılığıyla, çeşitli mizansenler hazırlanarak dini gruplar ve dini hassasiyet taşıyan insanlar ekranlardan ve gazete manşetlerinden potansiyel suçlu ilan edilmiş ve bu yayınlar gerilim müzikleri ve dehşete düşüren görsellerle desteklenmişti.

Ana haber bültenlerinde dindar insanlar, zombi filmlerini andıran VTR'lerle algı operasyonuna tabi tutulmuş, yüzde 99'u müslüman olan ülkede müslüman müslümandan korkar hale getirilmişti.

Refah-Yol Hükümeti, Sincan'da tankların yürümesiyle ve medyanın baskılarıyla düşürülmüş, imam hatip liseleri kapatılmış, okullardaki ve diğer kamusal alanlardaki başörtüsü yasağı da dikkatle takip edilir hale gelmişti.

28 ŞUBAT'TA ZARAR GÖRMEYEN SADECE FETHULLAH GÜLEN VE CEMAATİ

Bütün dini grupların baskı altına alındığı o dönemden sadece Gülen Cemaatİ zararsız çıkmıştı. Aksine Gülen, merkez medyaya demeçler veriyor, canlı yayınlara çıkıyor, Hürriyet gibi gazetelere manşet oluyordu.

"BECEREMEDİNİZ BIRAKIN"

Gülen o dönemde merkez medyaya "(Refah-Yol Hükümeti hakkında) Bugün Türkiye'yi idare edenler gerekli performansı ortaya koyamadılar. Ben ayrılayım ve yardımcı olayım. Siz Türkiye'de nasıl bir idare istiyorsanız onu teşkil edin ve milleti idare edin diyemediler" şeklinde açıklamalarda bulunuyordu.

"ASKERLER DAHA DEMOKRAT"

Yine Fethullah Gülen darbeci zihniyet hakkında "belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini, Anayasa'nın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Ben zannediyorum, onlar bazı sivil kesimlerden daha demokrat" şeklinde akıllara ziyan sözler sarfediyordu.

"ÇOK MANTIKİ DAVRANIYORLAR"

Baskıyı görünce "başörtüsü fürüattandır" diyerek büyük hayal kırıklığına sebeb olan Fethullah Gülen'in, milyonlarca genç kıza yıllarca gözyaşı döktüren, haksız yere insanları işinden eden, yine milyonlarca insanı zan altında bırakan, türlü hukuksuzluklara imza atan darbeci zihniyet hakkında "kuvvet ellerinde olduğu halde çok mantıki davranıyorlar, epey zamandan beri çok muhakemeli davranıyorlar" şeklindeki sözleri de utanç verici şekilde tarihe not düşülmüştü.

 

 

Güncellenme Tarihi : 18.3.2016 21:52

İLGİLİ HABERLER