Gündem
  • 4.3.2003 12:44

GÜL DERT YANDI!... FATURAYI NEDEN BANA KESMEK İSTİYORLAR

Başbakan Abdullah Gül, bazı çevrelerin iddia ettiğinin aksine piyasaların, tezkerenin reddini sakin karşılamasından son derece memnun. Öte yandan medyada, tezkerenin kabul edilmemesinden kendisini sorumlu tutan yorumlardan çok rahatsız. Yakın çevresine ''Faturayı neden yalnızca bana kesmek istiyorlar?'' diye yakınan Gül, toplumun çoğunluğunun savaşa karşı olduğunu; Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM Başkanı Bülent Arınç, Türk Silahlı Kuvvetleri ve bakanların bir bölümünün tezkere hakkında endişelerini dile getirdiğini, CHP'nin de ''hayır'' oyu için grup karan aldığını hatırlatıyor. Gül'ü sorumlu tutanlar, bu yorumlarını Başbakan'ın tezkerenin geçmesi için açık bir gayret içine girmemesine, örneğin son günlerde medya karşısına çıkıp tezkereyi savunmamasına, AKP grubundan açık bir şekilde evet oyu istememesine dayandırıyorlar. Ben de tezkere sürecinin başından itibaren Gül'ün çok hevesli olmadığını gözledim; Vatan'daki yazılarımda, televizyonlardaki değerlendirmelerimde de bu hususun altını çizdim. Ancak tezkere esas olarak, AKP milletvekillerinin önemli bir kısmının milli ve dini nedenlerle ABD'nin Irak'a saldırmasına karşı çıktığı için reddedildi. Öylesine garip ve yeni bir süreç yaşandı ve sonuç öylesine kupayı çıktı ki, bunu ne Gül, ne de Recep Tayyip Erdoğan öngörebilirdi. Hele böyle bir gelişmeyi birilerinin planlayabilmesi imkansızdı. Gül'ün amacı Kaldı ki hiçbir zaman Başbakan'ın bu tezkerenin geçmemesi için çalıştığını düşünmedim. Peki Gül'ün gerçek amacı neydi? Abdullah Gülle 1991 seçimleri kampanyasında, RP adayı olduğu Kayseri'de tanıştım. O günden beri yakından izlediğim Gül'ü çok eleştirdim; o da bazı durumlarda analiz ve yorumlarından hiç memnun olmadı. Sonuçta birbirimizi belli ölçülerde tanıdık. Tezkere süreci boyunca gerek AKP, gerek hükümet, gerekse de Başbakan çok yanlış yaptılar; örneğin çok tökezlediler, büyük ölçüde savruldular. Bununla birlikte Gül'ün bir yandan barışçı çözüm için uğraştığına; diğer yandan ABD ile müzakerelerde eşit bir ilişki kurmak istediğine, içerden ve dışardan gelen dayatmalara elinden geldiğince direnmeye çalıştığına; böylesi bir tarihi karar anında, kendi siyasi kariyerini ön plana almadığına bir gazeteci olarak tanıklık edebilirim. Ne olursa olsun savaşa karşı olduğum için onun bu tutumunu desteklediğimi de gizleyecek değilim. Ama Gül hiçbir zaman, örneğin Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır gibi açıkça ''savaş karşıtı'' bir tavır takınmadı. Hatta tezkerenin geçmesini istiyordu. Erdoğan'dan farkı, tezkerenin geçmemesi ihtimalini de ciddi bir biçimde göz önüne almasıydı. Bu nedenle, geçmesi ya da geçmemesi durumunda neler olabileceğini ayrı ayrı hesapladı; sonuçta ''Geçse de bir, geçmese de'' şeklinde özetlenebilecek bir kabulleniş içine girdi. Her iki durumda da faturanın çok ağır olduğunu kavradığı için topu önce MGK'ya; MGK istemeyince de Meclis'e havale etti. Amerikan lobisi Tanıklık edebileceğim bir diğer husus ise, AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın Washington'a sözler vermekle haksız bir şekilde suçlandığıdır. Bununla birlikte Erdoğan'ın yakın çevresindeki, sayısı az ama etkisi fazla bir grubun, Başbakan Gül'ün çabalarına başından itibaren burun kıvırdığı, ''Amerikan lobisi'' gibi çalıştığı da ortada. Nitekim Başbakan'a yakın çevreler, Cumartesi sabahı yapılan AKP Grup toplantısında Recep Tayyip Erdoğan ile Gül'ün konuşmaları hakkında basına tek yanlı bilgi sızdırıldığı kanısındalar. vatan Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:29

İLGİLİ HABERLER