Ünlü rock müzik sanatçısı Haluk Levent www.internethaber.com'da yazmaya başladı. Bugün ilk yazısıyla okurlarına merhaba diyen Levent, ''Silah, AB ve Türkiye'' konusunu işledi.
İşte, Haluk levent'in yazısı:
SİLAH, AB, TÜRKİYE
Milliyet ve Posta gazetelerinin manşetlerini süsleyen Siverek`teki “Silah Altında Eğitim” fotoğrafı, takım elbiseleri ve otuz bin feet yüksekten uçan uçaklarıyla 2 saatlik mesafeyle AB kapısına varan bakanlarımızı hiç düşündürmüyor mu? Doğrusu ben de merak ediyorum...
1983’ten itibaren serbest bırakılan silah satışı sonrasında oluşan mafyalaşma ve keyfi cinayetler sonucu, Avrupa’nın göbeğindeki standart yaşam biçimi doğrultusunda, çocuklarını şiddet görüntüleri içeren televizyon yapımlarından bile uzak tutmaya çalışan ailelerin gözünde biz, AB’den uzak tutulması gereken bir konuma mahkum olmayacak mıyız?
Karaciğerinde tümör bulunan bir kimseden nasıl verim bekleyemezseniz, AB’nin de, eğitimi silahların gölgesinde yapan bir halkı kabul etmesini bekleyemezsiniz. Bu fotoğraflar, Paris’in göbeğinde Cafe de Paris`te biber soslu krep ısmarlayan bir Fransız vatandaşının gözünde nasıl bir Türkiye imajı yaratır? Bizlerin AB`ye katılmak için 20 yıl daha beklememiz doğrultusunda kendi politikacılarına baskı oluşturmasına yol açmaz mı?
AB`ye girme şartının ekonomik büyüme ve sanayileşme kadar, toplumsal gelişim ve eğitim olduğunu bilmemiz için Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya örneklerine bakmamız yeterlidir.
Ne olursa olsun “Müslüman olduğumuz için alınmayız” cümlesinin arkasına sığınıp, iltihaplanmış yaramızın üstünü sargı bezi ile sarıp, meseleyi geçiştirmeye kalkmak, yerinde sayacağımız bir yolun hiç bitmeyecek yokuşu olacaktır. Unutulmamalıdır ki mezhep ayrılıkları bile ülkelerin din ayrılıkları kadar baskı oluşturabilmektedir. Protestan bir Alman ile Katolik bir İspanyolun ve hatta Anglikan bir İngilizin ve hatta Ortodoks bir Bulgarın aynı çatı altında olabilmesi; Müslüman oluşumuzun AB önündeki engel görüntüsünü ortadan kaldırmaya yeterli bir sebeptir.
AB kapısını aşındıran ve yıllardır milyonlarca dolarlık harcamalarla bu karşılıksız aşkın, Turist Ömer’i konumunda kalan ülkem politikacıları ve idarecileri, AB konusunda aşılacak mesafenin batı başkentlerine gitmenin yanı sıra, doğu illerine de bu heyecanla gitmek yoluyla katedileceğini eminim benden daha iyi biliyorlardır. Yine de bir hatırlatayım dedim. Üstelik Avrupa Birliği konusunda halkımızın düşüncelerinin ne kadar kafa karıştırıcı olabileceği birazcık tahmin edilirse olayın başka bir boyutu daha ortaya çıkıyor. Gün gelir de AB`ye girersek sadece Başbakanımız ve hükümet üyeleri girmeyecek ki bu AB`ye. Bu meselenin işçisiyle köylüsüyle toplumun her kesiminden vatandaşların bilincinde net bir açıklığa kavuşmalıdır ki bu da sanıldığı kadar kolay bir iş değil.
Eğitimli, laik, toplumsal huzuru Avrupa seviyelerinde olan bir Müslüman topluluğunun AB’nin çıkarlarına da uygun geleceği düşünülürse, yapacağımız çalışmaların Brüksel koridorları kadar Muş ve Siverek yollarından da geçmesi gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır.
Son olarak bir toplumsal kompleksimizden bahsedip konuyu kaatmak istiyorum. Denildiği gibi biz AB`ye girince ‘Avrupalı’ olmayacağız. Çünkü biz zaten Avrupalıyız. Günümüzde kültürüyle olsun, ekonomisiyle olsun, vatandaşlık ilişkileri ve daha bir çok açıdan Türkiye`yi Avrupa`dan ayrı olarak görebilen varsa beri çıksın.
Sevgiyle kalın..
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:49