Medyada 2002
Gene o günlere gelivermişiz. Yılın son haftasında bir yazımı iletişim sektörünün son 365 gününe ayırıyorum, biliyorsunuz. Bu yazı, işte o yazı.
2002 iletişimde bir onarım yılıydı diyebiliriz. Geçen yıl büyük iktisadi kriz nedeniyle gerileme rekorları kıran sektör ayaklarının üzerinde doğrulmaya çaba gösterdi yıl boyu. Görece bir başarıdan söz edilebilirse de, yaranın büyük, bandajın ise küçük olduğunu unutmamak gerekiyor.
En önemli ölçütlerden birisi sektöre giren ilan/reklam gelirleri. Geçen yıl neredeyse yüzde 60 gerileyen ve 2000 yılında ulaşılan 1.2 milyar dolarlık düzeyin çok altına reklam pastasının bu yıl 800- 900 milyon dolar dolayında çıkacağı düşünülüyor...
Medyada ve yan sektörlerinde ölenler 2001'de ölmüştü, kalan sağların çoğu 2002'yi ayakta kalma çabasıyla geçirdiler.
1990'lı yıllarda tekel/kartel tartışmalarıyla çalkalanan medya 2003'e eskisinden daha çok başlı bir yapı içinde giriyor. En az altı grup (Doğan, Uzan, Karamehmet, Bilgin-Ciner, Ören, Samanyolu, Albayrak) çeşitli medya organlarıyla pazarda rekabeti sürdürüyor. Bu rekabet ne yazık ki haberciliğe de yansıyor ve medya organları ticari suikast silahları olarak kullanılabiliyor.
Gazete dağıtımı yapan kuruluşların sayısı üçe çıktı. Yeni gazeteler (Vatan, Damga, Habertürk) piyasaya sürüldü.
Televizyon alanında önemli bir değişiklik olmadı. RTÜK Yasası, Anayasa Mahkemesi'nde gittiğinden ve frekans ihaleleri yapılmadığından 1990'ların başında ortaya çıkan yapı, bazı fireler vererek de olsa, devam ediyor.
Kablolu televizyonun ve dijital platformun yaygınlaşması havadan yayıncılığın, yani radyo frekanslarının değerini daha da düşürmekte. Bu iki alanda şu anda rekabet yok. Yabancı sermaye mi bekleniyor?
İnternet yayıncılığı ölgün bir yıl geçirdi. Dünya borsalarındaki büyük çöküşün ardından Türkiye'deki finansman sıkıntıları bu sektörde yeni ve önemli şeyler yapılmasını engelledi.
Gazetelerin bu yıl fazla promosyon yapmadan tirajlarını belirli düzeylerde tutunabilmeleri belki başarı hanesine yazılabilir. Ancak yeni yıla bu tiraj rakamlarının ne kadar doğru olduğuna ilişkin bir tartışmayla giriyoruz.
3 Kasım seçimleri sonucu ülkenin siyasal haritası baştan aşağıya değişti. Türkiye'deki medya-siyaset ilişkilerinin geçmişi düşünüldüğünde bu radikal değişimin medya alanını etkilememesi olanaksız.
AKP iktidarı belki de başı başka şeylerle dertte olduğundan oldukça ihtiyatlı gidiyor, TRT'nin elektrik payının kesilmesi gibi birkaç konu dışında sert değişim sinyalleri vermiyor. Cicim ayları bitince ne olur göreceğiz.
Bir medya grubunun başındaki kişinin parti kurarak seçimlere girmesi, medya organlarını kampanya aracı olarak kullanması ve sonuçta ihmal edilemeyecek oranda oy alması, medya tarihçileri tarafından mim konarak incelenecektir.
Bundan önceki yıllarda da değindiğim medya etiği tartışması bu yıl da devam etti. Ancak bu kez köşe yazarları, meslek kuruluşları ya da ombudsmanlar değil, gazetelerin en üst düzey yöneticileri ve sözcü yazarları tartışmaya girdiler.
Bu durum son yıllarda biçimlenen bir görüşümü pekiştirdi: "50 gazeteciyi etik konusunda eğitmektense, beş yazıişleri müdürünü ya da bir genel yayın yönetmenini ıslah etmek evladır."
2003'te daha çoğulcu, özgür, bağımsız, kendine yeter, düzeyli, etik bilinci yüksek bir medyaya doğru... Ülkenin buna ihtiyacı var.
(Haluk Şahin/Radikal)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:01