Gündem
  • 13.3.2013 23:30

Hangi darbede kaç asker TSK'dan atıldı?

Türkiye'de her darbe peşinden ordudan atılmaları getirdi. Peki darbelerden sonra yaşanan kıyımın boyutları ne? İşte 27 Mayıs'tan 12 Mart'a, 12 Eylül'den 28 Şubat'a darbe sonrası ordudan atılanların rakamları..

27 Mayıs 1960: 147 öğretim üyesi üniversitelerden 235 general ve amiral ile 4 bin 171 subay ordudan uzaklaştırıldı.
12 Mart 1971: 600'den fazla subay ordudan atıldı.
12 Eylül 1980: Resmi rakamlara göre 153 teğmen, 216 üsteğmen, 26 yüzbaşı ve 2 yarbay, toplam 397 subay, 176 astsubay, 447 askeri öğrenci ordudan atıldı. Bu rakamın aslında 3 bin civarında olduğu da söylentiler arasında.
28 Şubat 1997: 569 askeri personel ile 639 sivil memur'un görevine son verildi.

Türk Demokrasi Tarihi Ya da Darbeler Tarihi

Ishak DEMlR

31 Agustos'ta parti liderleri askerlerin gözetiminde toplanarak bir deklerasyon yayinladi. Askerlerin CHP'nin iktidar olmasi için en uygun Propaganda zeminin olusturulmasma yönelik alinmasini istedigi önlemler sunlardi:

1) 27 Mayis Devrimi'ni siyasal amaçlarla sorgulamamak ve istismar etmemek.

2) Atatürk Reformlari'ni korumak.

3) Islam'i siyasi amaçlarla istismar etmemek.

4) Yassiada Mahkemesi kararlarini istismar etmemek. 15 Eylül 1961'de Yassiada Mahkemesi, Adnan

Menderes, Fatih Rüstü Zorlu ve Hasan Polatkan'in idamini onayladi. 16 Eylül'de Zorlu ve Polatkan, bir gün sonra da Menderes idam edildi.

15 Ekim 1961'de seçimler yapildi. CHP 173 sandalye alirken, DP' nin devami sayilan neo-demokrat partiler (Adalet Partisi 158, Yeni Türkiye Partisi 65, Cumhuriyetci Köylü Millet Partisi 54) toplam 277 sandalye kazandilar.

Sonuçlar içeride ve disarida, Menderes'in bir zaferi ve 27 Mayis rejimine karsi halkin bir kinama oyu olarak yorumlandi.

Solun neredeyse tamami 27 Mayis' i "ilerici" olarak degerlendirmis, sahiplenmistir. "Darbeler demokratik açidan degil diyalektik açidan degerlendirilir, ne getirmis, ne götürmüs önemli olan o." seklinde bir bakis açilari vardir. (Tanilli, s.56)

Seçim sonuçlari ortadaydi. Bu durumda askerin kislasina dönmesi pek olasi degildi. 1962 ve 1963'te bir dizi basarisiz darbe girisimleri oldu.

1965 seçimlerinde bir partinin meclise hakimiyetini engellemek için nisbi seçim sistemi uygulandi. Fakat bu Süleyman Demirel liderligindeki Adalet Partisi' nin yükselisini önleyemedi. Seçimlerde AP 240, CHP 134, diger sag partiler (Millet P+CKMP+YTP) 61, Isçi Partisi 15 sandalye kazandi.

1965' ten sonra muhalefet sokaga tasti. Üniversiteler ögrenci eylemleriyle, fabrikalar isci grevleriyle felç oldu, kirsal kesimde köylülerin toprak isgalleri basladi.

12 Mart 1971

12 Mart 1971'de ordu komutanlari Demirel'e bir muhtira verdiler. Muhtiranin içerigi kardes kavgasinin ve anarsinin engellenemedigi, Atatürk'ün reformlarinin gerçeklestirilemedigi, çagdas uygarlik hedefinden sapildigi, bütün bunlardan hükümetin sorumlu oldugu, bu hedeflere ulasmak için yeni bir hükümetin demokratik yollardan kurulmasi, aksi takdirde TSK'nin yasalardan aldigi yetkiyle idareyi dogrudan dogruya ele alacagi seklindeydi.

Nihat Erim baskanliginda sivil bir hükümet kuruldu. 1961 Anayasasi'nin hak ve özgürlükleri genisleten maddeleri degistirildi. Resmi ideoloji açisindan tehlikeli görülen Islam! egilimli Milli Nizam Partisi ve sosyalist egilimli Türkiye Isçi Partisi kapatildi.

12 Mart Muhtirasi'yla devlet otoritesini tesis etmeyi amaçlayan uygulamalar sonuç vermedi. Siyaset disinda tutulmaya çalisilan toplum kesimleri sokaga çikti. 1973 seçimleriyle baslayan sürekli bölünmelerle parti enflasyonu yasandi. Bunun getirdigi koalisyonlar, azinlik hükümetleri istikrari saglayamadi. Sol ve Islami muhale-fetin sokaga tasmasi, gün geçtike kitlesellesmesi ve sistemi radikal bir sekilde sorgulamaya baslamalari orduyu harekete gecirdi. Ordunun bu kadar beklemesinin sebebi olarak 27 Mayis'la halk nezdinde düstügü duruma tekrar düsmek istmemesi yaygin olan bir kanaattir.

12 Eylül 1980

Darbeyle birlikte anayasa degisikligi de geldi. 82 Anayasasi'yla toplumu tepeden tirnaga kontrol altina almak için 61 Anayasasinin getirdigi hak ve özgürlükler geri alindi. Temel insan hak ve hürriyetlerinin genis ölçüde sinirlandirildigi, yer yer kaldirildigi bir ortamda muhalefet sindirildi. Halk depolitize edilerek DP ile girdigi siyaset arenasindan dislandi. Bütün bunlar 82 Anayasasi' yla yasallasti.

Ordunun özellikle Kenan Evren'in bütün karsi propagandalarina ragmen Turgut Özal'in liderliginde ANAP 1983 seçimlerinde tek basina iktidar oldu. Ordu perde arkasina çekildi. Ancak sahne gerisinden müdahalelerini devam ettirdi. Halkin her türlü hak arama girisimleri (sendikal haklar, inandigi gibi yasamak, Kürt kimliginin taninmasi...) resmi ideoloji adina, demokrasi vitrininin ardindaki darbe kurumlari tarafmdan gerek kanuni, gerek kanun disi yollarla bastirilmaya, sindirilmeye çalisildi.

28 Subat 1997

Refah Partisi ile halkin özellikle Islami taleplerle siyaset sahnesine çikmasi, Islam'in insanlarina bireysel ve toplumsal hayatlarinda belirleyiciliginin artmasi, ABD'nin Yeni Dünya Düzeni'nde Islam'i tehtid olarak görmesi, halkin iktidar seçkinlerinden yüz çevirmesi, halkin destegini yitiren partilerin sirtlarini devlete dayayarak ayakta durabilmeleri, ekonomide Anadolu sermayesinin yükselerek devlet destekli büyük sermaye ile rekabete girmesi, Susurluk kazasiyla iktidar seçkinlerinin kirli iliskilerinin gözler önüne serilmesi egemenlerin yeniden "irtica nöbetlerine" yakalanmasina yol açti. Irtica söylemi her seyin üstünü örtebilirdi. MGK toplantilan tarihi (!) olmaya basladi. PKK'dan daha tehlikeli ilan edilen irticaya karsi kamuoyu olusturulmaya çalisildi. Üniversite rektörlerine, medyaya, yargiya, patronlara brifingler verildi. Halkta tutmadi ama söz konusu çevrelerde ragbet büyüktü. Irtica söyleminin temel nedenine baktigimizda bunun rantini yiyenlerin tekelci sermaye, sivil-asker karmasi ve medya oldugu ortadadir. Bu nedenle söz konusu çevreler irtica ile mücadelede birbirleriyle yaristilar. Bati Çalisma Grubu (BCG), Sicil Çalisma Grubu (SCG), valiler, garnizon komutanliklari, hükumet, yargi mensuplari, kartel medyasi, TÜSIAD, YÖK, DGM hepsi de irtica ile mücadele de öne çikmaya çalistilar.

28 Subat sürecinin zeminini, alt yapisini olusturan Basbakanlik Kriz Yönetmeligi ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin Refah-Yol tarafindan imzalanmasidir. Bu yönetmelikle dogal afetler de dahil olmak üzere MGK'nin kriz dedigi durumlarda MGK yaptirim uygulayabilecek bir üst yapi haline geliyordu. Bunun ilk pratigi de 28 Subattir. Parlamento devre disi birakiliyor, yasama organi MGK oluyor. Yürütme organi hükümettir ve tavsiye niteligindeki kararlari yürütebilmek de hükümetin ömrünü tayin ediyor.

28 Subatin bilançosu

Refah-Yol hükümeti düsürüldü.
8 yillik kesintisiz egitimle IHL'lerin orta kesimleri kapatildi, üniversiteye yönelik sinirlamalarla lise kisimlari islevsiz hale getirildi.
Kamu kurum ve kuruluslarinda, üniversitelerde, imam-hatiplerde basörtüsü yasaklandi.
Kur'an kurslari kapatildi.
Devlet kadrolarinda dindar memurlar tasviye edildi.
Refah Partisi kapatildi.
Parti yöneticileri, Refahli belediye baskanlari yargilandi, tutuklandi, siyaset yap-malari yasaklandi.
Vakif ve dernekler üzerinde baski kuruldu, yöneticileri kovusturuldu.
Anadolu sermayesine ambargo ilan edildi.
YAS kararlariyla ailesi, esi dindar, basörtülü olan, içkili toplantilara katilmayan subaylar ihrac edildi.
Çok sayida insan, yazarlar gazeteciler de dahil gözaltina alindi, iskence ve tutuklamalar oldu.
Seçime gidilen bir süreçte küstürdükleri, copladiklari halki tekrar kazanmak icin PKK-Apo kozunu kullaniyorlar. Suriye ve Yunanistan'a yönelik sert mesajlar verilerek dört bir yanimiz ates çemberi, milli birlik-beraberlik vurgulariyla halk manipüle edilerek hükümet olmalari halka degil 28 Subat sürecine borçlu partilerin tarafina çekilmeye çalisiliyor.

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 17:14

İLGİLİ HABERLER