Medya
  • 2.4.2003 10:37

HASAN PULUR, CUMHURİYET'TEN İNTİKAMINI ÇOK FENA ALDI...

Boyalı basın diye diye... GEÇEN cuma günü, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğrencilerle söyleşi yapıyorduk... Hayır, hayır Hasan Cemal’in başına gelenler bizim başımıza gelmedi, yani, salona giren bir grup genç ''savaşı lanetleyen'' sloganlar filan atmadı, Hasan Cemal’in Boğaziçi Üniversitesi’nde başına gelen bu... Hasan Cemal, Boğaziçi’nin 1914 yapımı tiyatro salonunu bakımsız ve soğuk bulmuş, ama yine de içini ısıtan bir havası varmış... Hasan Cemal gelsin de, İstanbul’un göbeğinde, Nişantaşı’nın ortasındaki İletişim Fakültesi’nin halini görsün. Dekanlık barakada, öğrenciler çadırda... ***** ÖĞRENCİLERLE söyleşimiz, ''siyasi'' değil, ''mesleki'' oldu, onları Babıali Yokuşu’nun alt başından alıp, Cağaloğlu’na çıkardık, güzergâhtaki eski gazete binalarını, matbaaları anlattık, içindekileri tanıtmaya çalıştık, Halil Lütfü Dördüncü’den Ahmet Emin Yalman’a, Hakkı Tarık Us’tan Ali Naci Karacan’a... Öğrenciler, bu güzergahtan ne kadar memnun oldular bilemeyiz ama, sıkılıp çıkan da olmadı, üstelik arada gelenler de vardı. Onlar, daha çok gelecekteki mesleklerinin bugünkü haliyle ilgileniyorlardı, dilimizin döndüğü, bilgimizin yettiği kadar bir şeyler anlattık... ***** BİR öğrenci ''pişmanlık'' konusunu açtı, bizim anladığımıza göre, sorusu, yazdıklarımızdan, ya da yazamadıklarımızdan pişman olup olmadığımızdı... Evet, vardı, hem de sıcağı sıcağına... ***** 1970’li yıllarda MİLLİYET, birkaç gazeteyle birlikte renkli baskıya geçtiği sırada, eskilerin deyimiyle ''muhterem bir refikimiz'' bize ''boyalı basın'' adını takmıştı, aşağılamak için... Boyalı basın aşağı, boyalı basın yukarı... ''Alınmıyorduk!'' desek yalan, hele rahmetli Abdi İpekçi, sesini çıkarmaz ama, okudukça üzülürdü. ***** GEL zaman, git zaman, aradan bunca yıl geçti, bize ''boyalı'' diyen gazete önce ''boyalı ilanlar'' almaya başladı, giderek fotoğraflar, boyandı, hatta arka sayfaya renkli güzeller kondu, bu gelişme, haber bile oldu. İşte yazmadığımız, yazamadığımız için de pişman olduğumuz yazı buydu. Ama bunu öğrencilere söylemedik. ***** AKACAK kan, damarda durmaz, diye bir laf vardır, ertesi gün, Taksim’de bir otelin kahvesinde otururken birileri konuyu açtı, biz de dolaylı tahrik olduk, dayanamadık, yukarıda yazdıklarımızı söyledik, içimizi boşalttık... İletişim Fakültesi öğrencisi ''Yazamadığınız için pişman olduğunuz yazı var mı?'' diye sormuştu. Vardı ama, biri eksildi! (Hasah Pulur/ Milliyet) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:43

İLGİLİ HABERLER