Yaşam
  • 2.3.2003 02:00

HAYDA!.. " ŞEYH'TEN İKİ ÇOCUĞU VAR" DENİLEN KIZ BAKİRE ÇIKTI

Jandarma’nın, İstanbul’un Tuzla ilçesi Akfırat beldesinde iki ay önce ‘şeyh operasyonu’ ile gözaltına aldığı Yaşar Yılmaz hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılarının yaptığı soruşturma, medyanın bu tür operasyonlardaki tavrını yeniden tartışma gündemine getirdi. Jandarma’nın, İstanbul’un Tuzla ilçesi Akfırat beldesinde iki ay önce ‘şeyh operasyonu’ ile gözaltına aldığı Yaşar Yılmaz hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılarının yaptığı soruşturma, medyanın bu tür operasyonlardaki tavrını yeniden tartışma gündemine getirdi. DGM savcıları, basında ‘sahte şeyh’ unvanı verilen 63 yaşındaki Yılmaz’ın, 15 cariyeden oluşan bir harem kurduğu yönündeki iddiaları araştırdı. Savcılar, Yılmaz’ın resmi nikahlı eşi dışında yalnızca bir imam nikahlı evliliğini tespit etti. “14 yaşında Yılmaz tarafından iğfal edildi ve Yılmaz’dan iki çocuğu var.” denilen bayan, Şişli Etfal Hastanesi ve Adli Tıp’taki iki ayrı muayenesinde bakire çıktı. DGM savcıları, basında ‘sahte şeyh’ unvanı verilen 63 yaşındaki Yılmaz’ın, 15 cariyeden oluşan bir harem kurduğu yönündeki iddiaları araştırdı. Savcılar, Yılmaz’ın resmi nikahlı eşi dışında yalnızca bir imam nikahlı evliliğini tespit etti. “14 yaşında Yılmaz tarafından iğfal edildi ve Yılmaz’dan iki çocuğu var.” denilen bayan, Şişli Etfal Hastanesi ve Adli Tıp’taki iki ayrı muayenesinde bakire çıktı. Operasyonla ilgili haberlerde Yılmaz’ın evindeki kasadan dört kilo altın ve 250 milyar lira değerinde döviz çıktığı belirtilmesine karşılık, DGM savcılarının iddianamesinde bu kasadan da hiç söz edilmedi. 12 Ocak 2003’te gözaltına alınan Yılmaz, İstanbul DGM tarafından ‘çete kurmak’ suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine konulmuştu. Operasyonun ardından, gazetelerde günlerce ‘sahte şeyh’ ve ‘sapık şeyh’ manşetleri atıldı. Haberlere göre, Yaşar Yılmaz, kendisini ‘Mehdi’ ilan etmişti. Yılmaz’ın, yaşları 20–23 arasında 15 ‘cariye’den oluşan bir haremi vardı ve ‘gecelik nikahlarla’ 100 civarında kadınla ilişkisi olmuştu. Bu yüzden Şeyh Yılmaz’ın beldedeki 60 kadar çocuğun babası olduğu kuşkusu doğmaktaydı. Beldeyi ‘şeriat devleti’ gibi yöneten şeyh, televizyonu yasakladığı gibi, müritlerinin ondan izinsiz evlenmeleri de yasaktı. Kurduğu ‘kadılık’ sistemiyle suçluları çiftlik evine getirtip sopalarla dövdürtüyordu. Bakkal, kasap ve manavdaki malların fiyatlarını gördüğü rüyalara göre belirlemekteydi. Ayrıca, 890 dönümlük çiftliğinde bir de ‘büyü marketi’ vardı ve burada, ‘aslan gözü, aslan midesi, aslan dili, dana yüreği, geyik boynuzu, çeşitli kuşların gagaları, kutular içinde baharatlar’ bulunmuştu. Jandarmanın operasyonu ile eşzamanlı olarak ortaya atılan bu iddialardan sonra cevabı merak edilen soru şuydu: Acaba ‘şeyhlik’ kurup anayasal düzen aleyhine faaliyette bulunduğu öne sürülen Yaşar Yılmaz, İstanbul’un dibindeki bir beldede böyle bir yapılanmayı nasıl sağlayabildi ve yıllardır güvenlik birimleri bundan nasıl haberdar olamadı? İşte bu sorunun cevabı merak edilirken, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılarının soruşturması ortaya ilginç bir tablo çıkardı. DGM savcıları Ahmet Ayvaz ve Selahattin Demir’in yaptığı soruşturmaya göre Yaşar Yılmaz, resmi nikahlı eşi Nuriye Yılmaz dışında yalnızca Tuğba Çelik ile imam nikahlı evlilik yapmıştı. Savcılar, 21 yaşındaki Tuğba Çelik’in kendi hür iradesiyle bu evliliği yaptığını ve bir kız çocuğu dünyaya getirdiğini tespit etti. Jandarma, “Yılmaz’ın, 14 yaşında iğfal ettiği 18 yaşındaki Fatma Meral’den iki çocuğu var.” derken, iki ayrı yerde muayene edilen Fatma Meral bakire çıktı. Savcılık dosyasında şöyle deniliyor: “Fatma Meral’in Şişli Etfal Hastanesi ve Şişli Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne sevk edilmek suretiyle bakire olduğuna, kızlığının bozulmadığına dair gerekçeli ve ayrıntılı ilim ve fenne uygun rapor temin edilmiştir.” Yılmaz’ın evinde Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk aleyhine yapılan konuşmaları içeren kasetler ile notlar çıktığı belirtilmesine karşılık, dosyadaki tutanakta Yaşar Yılmaz’ın Akfırat ve Darıca’daki iki evinden çıkan eşyalar arasında bu kaset ve notlar hiç yer almıyor. Tutanakta, Yılmaz’ın evlerinden çıkan malzeme şöyle sıralanıyor: “Bol miktarda muska, muska bezi, muska kâğıdı, bir adet ok tabancası, bir adet Huğlu 12’lik ruhsatsız av tüfeği, bir adet hançer, 52 adet av fişeği, üç adet ok, 810 ABD Doları, 146 milyon 750 bin TL, iki adet burma bilezik ve bir adet düz bilezik.” Yılmaz’ın evindeki kasadan çıktığı öne sürülen 4 kilo altın ve 250 milyar lira değerinde dövizle ilgili olarak da savcılık dosyasında bir bilgi yer almıyor. Yaşar Yılmaz’ın evlerinde çıkan küçük miktardaki paranın dışında, sanıklardan Durmuş Karasoy’un evinden 3 bin 337 ABD Doları, 4 milyar 120 milyon lira, Ahmet Peker’in evinden ise 6 bin 570 mark, bin 810 dolar, dört bin 125 Suudi Riyali ve 200 Euro çıkıyor. ‘İrticai faaliyet değil çete’ Jandarmanın fezlekesinde, Yaşar Yılmaz’ın devlet düzenini bozmaya yönelik irticai faaliyetlerde bulunduğu belirtilmesine rağmen, soruşturmada bu yönde bir delile rastlanmadı. Ancak savcılar, Yılmaz ve arkadaşlarının Akfırat beldesinde ihtilaflı oldukları şahıslara yönelik bazı saldırı ve darp eylemleri düzenlediklerini tespit edince, ‘çete kurmak’ suçundan dava açtı. Savcılar, soruşturma sonucunda bu konuda şu sonuca vardı: “Fezleke ile örgüt şemasında (Jandarma’nın söz konusu yapılanmayı gösterir şeması) sanıkların devletin anayasal düzenini bozmaya yönelik faaliyetlerinden, halkı devlete karşı kin ve düşmanlığa sevk edici fiillerden bahsedilmiş ise de, başta Yaşar Yılmaz olmak üzere tüm sanıkların eylem ve faaliyetlerinin nitelik ve mahiyetleri itibarıyla, bu amaç doğrultusunda bulunmadığı; asıl amacın o çevrede ikamet eden bir kısım insanların dinî duygularını istismar ederek ve dinî söylemlerle onları kandırmak ve bunun sonucunda kendisine ve yakın çevresine çıkar sağlamak olduğu ve bu suretle çıkar amaçlı suç örgütü oluşturduğu anlaşılmıştır.” Öte yandan, iddianamede şu ilginç bilgilere de yer verildi: “Sanıklar savunmalarında üzerlerine atılı tüm suçları ret ve inkâr ederek suçsuz olduklarını belirtmiş ve bu suçlamaların yörenin Formula–1 yarışları için seçilmiş pist alanı olmasından kaynaklandığı görüşüne yer vermişlerdir. Beri yandan Akfırat beldesiyle Orhanlı beldesi arasında Tepeören köyünün hangi beldeye bağlanması gerektiği konusundaki Danıştay’a intikal etmiş mülkiyet davasının dahi suçlamalarda malzeme olarak kullanıldığı ifade edilmiştir.” İddianamede geçen Tepeören köyünün de Formula–1 yarışları için düşünülen pistin güzergâhı üzerinde olması da, ‘Şeyh operasyonu’ üzerindeki Formula–1 pisti kavgası şüphesini kuvvetlendiriyor. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:28

İLGİLİ HABERLER