Medya
  • 7.12.2002 11:03

HINCAL ULUÇ'A GÖRE, SERDAR TURGUT HÜRRİYET'TEN 'HÜR' DÜŞÜNEMEDİĞİ İÇİN AYRILMIŞ

KAYNAK : Haber Vitrini Askere rağmen değil.. Askerle beraber.. Meselenin özü şu.. Ergun fazla demokrasi yanlısı.. Ben aşırı cumhuriyetçiyim.. Böyle olunca da, görüşlerimizin bir noktadan sonra fena halde ayrılması doğal.. Ayrılınca tartışmamız da doğal.. Sonuna kadar da tartışırız.. Aslında Ergun sadece yazar olsaydı, daha rahat, daha kolay tartışırdık. Ama onun omzunda bir başka küfe var. Çok ağır.. Genel Yayın Müdürlüğü.. Bu iki sıfatı bir arada götürmek kolay değildir. Çok dikkatli dengeler gerektirir. Mesela.. Serdar Turgut, Hürriyet'i bırakıp Akşam'a geçtiğinde ilk yazısını merakla bekledim. Bu geçişin sırlarını satır aralarında verecekti mutlak.. Verdi de.. Satır aralarında da değil.. Dangadanak.. "Bir üst düzey yönetici grubunun kontrolünden farklı bir üst düzey yönetici grubunun kontrolü altına yatay geçiş yaparken, aradaki boş zamanda hür düşünceye biraz vakit ayıracak fırsatım oldu. Uzun zamandır hür düşünmeye düşünmeye unutmuşum bunu nasıl yapacağımı, ilk başlarda biraz bocaladım bu yüzden ama sonra kendimi toparladım." Adı Hürriyet olan gazetede hür yazmayı geçin (Bu arada bir hayli yazısının yayınlanmadığını da söyledi bir yerlerde) hür düşünmeyi bile unutmuş Serdar. Baskının derecesini düşünebiliyor musunuz?. Bu baskı hangi yolla yapılmış bilmiyorum.. Ama Genel Yayın Müdürü günlük köşe yazarsa eğer, en azından bazıları, ona yakın görünebilmenin yollarını, ona paralel yazmakta görebilirler mi?. Ergun'la Sabah çok önemli bir atak yaptı.. Vatan ayrışmasından sonra çökmesi beklenen gazeteyi toparladı.. Tirajı eskisinin de üzerine taşıdı. Çünkü iyi yetişmiş bir gazeteci.. İyi gazete yapıyor.. Hepsinden önemlisi.. İnsan.. Uzun zamandır yazı işlerine uğramaz olmuştum.. Ergun'dan sonra, hemen her gün ben ona gitmezsem, o benim odama geliyor.. Düşüncelerimizin bir noktada ayrılması, dostluğumuzu zedelemiyor.. Özellikle Sabah'ın temel ilkeleri ile ilgili bıkmadan usanmadan yazdıklarını keyifli okuyorum. Gazeteyi çirkin savaşlara alet etmeyişini de hayranlıkla izliyorum.. Bugüne dek, bir önemli itirazım oldu, çıkardığı gazeteye.. Abdullah Gül hükümetinin programını "İkinci Cumhuriyet gibi" diyerek adeta zil takıp oynar gibi verdik.. Ergun bu başlığı kendi köşe yazısına koyabilir. Gerekirse yanıt veririz.. Mesele yok.. Ama gazeteye İkinci Cumhuriyetçilerin yayın organı havası verirse, o zaman durum farklı olur. İtirazımı anlattım. Sanırım kabul etti.. Yazarlar subjektiftir. Gazete objektif!.. Yorum özgürdür, haber tarafsız!.. Tartışma, sütunlarımızda sürdüğü sürece sorun yok. Gazete başlıklarına taşınmamalı.. Asker ve TRT konusunda dünkü yazısı bence tam bir saptırma.. Ben Milli Güvenlik Kurulu adlı "Anayasal", dikkat buyurun Anayasal bir kurumdan söz ediyorum.. Bu kurumun görevi, ülke sorunları konusunda hükümete tavsiyelerde bulunmaktır. Buna itirazı olan var mı?. Şimdi hükümet TRT'nin sesini kısmak, onu boğmak, fiilen yok etmek, yaşayabilen kısmını da kendi kontrolüne alabilmek için "Korkunç" bir kararname hazırlıyor. AKP bakanları teker teker imzalıyorlar. Bu imzalar bitince, TRT bitecek.. Yani durum fevkalade acil.. Ergun diyor ki.. "Medya ile duyuralım sesimizi.." Hangi medya.. Bu kadar önemli bir konu yazdan beri gündemde.. Sanayicilerin ve özel TV'lerin baskısı ile ANAP bakanları TRT'yi asmağa kalktılardı ilk.. Kaç yazı çıktı yazdan beri medyada TRT konusunda, benim yazdıklarım dışında.. İki.. Üç.. Ama herhalde 5 değil.. Niye çıkmıyor?.. Medya patronlarına bir bak.. Ya sanayici, gazetelerinin yanında.. Ya özel TV sahibi.. Ya da ikisi birden.. Nasıl çıksın söyle bakalım?. Bıçak kemiğe dayanmış.. Fikrimizi hükumete doğrudan ve en etkili ulaştırmanın tek yolu kalmış.. Milli Güvenlik Kurulu.. TRT, Ulusal Güvenliği, hem iç, hem dış, hem yerel yayınlar dolayısı ile çok yakından ilgilendiren bir stratejik kuruluş.. Popülist siyasal partilerin taktik hedeflerine alet ve kurban edilemez. Stratejik ve taktik.. Bu ikisinin farkını en iyi askerler bilir üstelik.. Şimdi bu Milli Güvenlik Kurulu'nun tüm sivil üyeleri, zaten TRT'nin boynuna bıçağı dayamış, Kurban Bayramı'na kalmadan işi bitirmeye kararlı bakanlar olunca, konuyu tartışmaya kim açar?.. Asker kanat.. Milli Güvenlik Kurulu adlı Anayasal Kuruluşun asker kanadı.. Anayasal bir kuruluşta oturan askerlerin orada süs olduklarını söyleyemezsiniz ya?.. Peki o zaman o kurulda oturan sivillere tam karşı düşüncelerimizi tartışmaya açmak, açabilmek için, o anayasal kuruluşun üyelerine ulaşmaya çalışmak niye anti demokratik oluyor, benim demokrat kardeşlerim?. Ergun'un ikinci saptırmasını ona hiç yakıştıramadım.. TRT'yi eleştirmekle, onu yok etmek çok farklı şeyler.. Yapısını, personel politikasını, kanal sayısını, yayınlarını, genel müdüründen kapıdaki güvenlik görevlisine herşeyi eleştirmek, yanlışları söylemek başka şey.. TRT'yi yok etmeye çalışmak çok başka şey.. Elma ile armutları bilerek karıştırıp, insanları yanıltarak taraf bulmaya çalışmak, popülizmin ta kendisi değil mi?. Sevgili Ergun, İngiltere'de bütçe görüşmeleri zamanı.. BBC bütçesi dolayısı ile hergün önüne konan İngiliz gazetelerinde pek çok yazı çıkıyor.. Okuyor musun?.. BBC'nin nasıl savunulduğunu okuyor musun?.. BBC'nin bütçesinin ne olduğunu okuyor musun?.. İki milyar paund.. 1 paund, 2.5 milyon lira.. 2x2.5=5.. Yani 5'in yanına 15 tane sıfır koyup okuyacaksın.. 2 katrilyon mu ediyor ne?.. TRT, BBC mi?.. Hah işte gel işte onun savaşını topyekun verelim.. TRT'yi nasıl BBC yaparız?.. Çünkü yapmamız gerek.. Yapmalıyız!.. Halkın yanındaymışlar.. TRT'yi susturmak için elektrik faturalarındaki yüzde 2.5'a göz diken yazarlarımız halkın yanında.. "Bostan korkuluğu değiliz" diye bas bas bağıran Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Dikran Masis'e rakip havalarda müzayedecilik yapıyor sanki.. "Hepsini satacağız.." O da halkın yanında tabii.. Üç tane lojman, beş tane araba satacaklar.. Dilenci parasına çalıştırılan memurun elindeki bu minnacık avantajı da alıp, devlete çalışmayı iyice ahmaklık haline getirecekler.. Niye bunlar?.. Efendim halkın parası.. İyi.. Güzel.. Güzel de, bayram sabahı akaryakıt fiatlarına zam neyin nesi, Bay Maliye Bakanı.. Bu haber niye pek çok gazetede yok, olanda tek sütun, aslında manşet yapılması gerekirken.. Halkın parası ile en yakından ilgili mal değil mi, yakıt.. Pahalılığı tetikleyen bir numaralı kalem değil mi?.. Akaryakıt ithal edildiği için, fiatları, dolara göre ayarlanmıyor mu?.. Anayasa masada fırlatıldığı zaman dolar 600 bin, benzin de öyleydi.. Dolarla beraber benzini arttıra arttıra 1.600'e getirdik.. İyi.. İyi de devr-i AKP sayesinde dolar tepe taklak oldu, öyle düştü ki, hatta Merkez Bankası "Düşmesin, hayat (Halkın hayatı yani) ucuzlamasın, ihracatçılar zarar etmesin" diye müdahele etmedi mi?.. Peki dolar düşerken benzine zam neyin nesi oluyor diye deprem yaratmazsa medya, o zaman nasıl halkın yanında oluruz söyler misiniz?. Sineğin ufağı bile mide bulandırırken, hem de bayram günü bu benzin zammı, sinek de değil, lağım faresi.. Nasıl görmezden gelinir, benim halktan yana, demokrat dostlarım?. Adam niye adam?.. Harika, ama gerçekten harika bir iftardı, arife günü Kilisli'de.. İki yıldır "Ağabey iftarı gör" diye çağırır gidemem.. Bu defa sonunda, son gününde yakaladık.. Gerçekten anlatılan kadar, hatta fazla.. İftar değil, Halil İbrahim Sofrası.. O bizim masaya özel falan değil.. Her yer tıklım tıklım dolu.. Hatta gelip de yer bulamayanlar var. Beylikdüzü dünyanın öbür ucu.. O saatte nereye gitsinler.. "Size ancak arabanızda servis yapabilirim.. O zaman da davetlim olursunuz. Masama oturmayana hesap gönderemem" diyormuş.. Güzel jest değil mi?.. Bana yaptığının yanında lafı olmaz.. Top patladı.. Masaya koca bir tabak müceddere geldi.. Yanında, üst derileri soyulmuş, yumrukla kırılmış soğan.. Vallahi ağlayasım geldi.. Müceddere mercimekli bulgur pilavı.. Yanında kuru soğan.. Ağlanır mı?.. Eğer o sabahki köşenizde bir vesile, çocukluğunuz kış gecelerindeki bu müceddere ve soğanı anlatmışsanız.. Adam okumuşsa.. Ve o akşam iftarda sizin o anlattığınız tabloyu aynen önünüze koymuşsa, bunun adı nedir dostlar?.. Siz olsanız ağlamak gelmez mi içinizden.. Yaşlandım, iyice sulu gözlü oldum ondan değil, değil mi, söyleyin, ondan değil.. İftar bitti.. Millet gidiyor.. "Siz kalın biraz daha" dedi.. "Bir sürpriz hazırladım, yalnız sizin için.. Öteki misafirlerin önünde olmazdı.." Bu arada, müceddere, soğan her masaya gitti, menüye ek.. Bekledik.. Kerebiç geldi.. Kilise has kurabiyedir.. Pazar günü ordaydık. Pudra şekeri ile ikram etmişti.. "Olur mu" dedim.. "Kilis'te böyle mi yedik kerebiçi çocukken.. Hani içine daldıracağımız helvası.." ..Ve de kerebiçin yanına kaselerle kerebiç helvası.. Kilis'e telefon etmiş hemen.. "İlk otobüse beş kilo kerebiç helvası koyun" diye.. Bandıra bandıra yedik.. Kalmışsa eğer ve de bu bayram günlerinde yolunuz düşerse Kilisli'ye, kerebiç isteyin mutlak, helvası ile.. Hala tanışmadı iseniz, Mehmet Şahiner ile de tanışın.. "Ben lokantacı, ahçı değil, petrolcüyüm Hıncal Ağbi" diyor.. Belki de, bu ülkenin yanına yaklaşılmaz en güzel yerel lokantasını açmasının sebebi de bu.. İşi keyif için yapıyor.. Keyif için yapınca da böyle oluyor.. Ne mutlu Kilis'e böyle bir evladı var.. Vah Beşiktaş'a.. Meğer Beşiktaş'ı sokağa çıkamayacak adamlar yönetiyormuş da haberimiz yokmuş.. "Ben içinizdeki (Beşiktaş yönetim kurulundaki) insanların nelerini biliyorum. Eğer bunları birgün yazarsam, sokağa çıkamayacak hale gelirsiniz" diye yazıyor, Kaya Çilingiroğlu.. Kaya geceleri sever, geceleri bilir.. "Biliyorum" diyorsa, inanırım, biliyordur. Bu arada, olayın hukuksal yanında Kaya'nın yanındayım, kaya gibi.. Ötesi beni değil, Hülya'yı ilgilendirir çünkü.. Bu ülkede, bir kadının lafının bir erkeğin hayatını bu kadar kolay allak bullak etmesinin önüne geçilmeli.. Bir ihbar, bir insanın karakollara çekilmesine, tutuklanmasına, mahkemelere verilmesine yetmeli mi?. Hatunun biri "Bana tecavüz etti" diyecek.. Hadi yallah.. O zaman kimde huzur kalır bu ülkede söyler misiniz?. Hani sanıktan delile sistemi kalkmıştı.. Hani delilden suçluya gidiliyordu artık?. Kaya'nın TV kameraları altında karakollar ve savcılıklar, hastanelere sevkedilmesi, yargısız infaz değilse, nedir?. Nez mi, nezle mi?.. Yazın başında, tüm organizasyonu kendisi üzerine yapan Q Bar'ı son anda, hem de haber vermeden terketmişti Nez.. Bu defa da bayram programını onun üzerine yapan tatil köyünü gene son anda yüzüstü bırakmış.. İki defa ortadan kaybolması artık iyice ayıp olacak ya.. Bu defa, yok efendim karnı ağrımış da.. Apandisit mi, çocuk aldırma mı neymiş de.. Birisi, mutlak birisi bu şımarık kızımıza, bu mesleğin değişmez ilkesinin "Gösteri devam etmeli" olduğunu iyice öğretmeli.. Tutulmayan sözler, adamı öyle bir tepe taklak eder ki?. Hele bu meslekte.. (Hıncal Uluç/ Sabah) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:51

İLGİLİ HABERLER