İşte Hürriyet Gazetesi'nin haberi:
YETER ARTIK SUS
Arınç son olarak eşinin adının 23 Nisan davetiyesinde neden olmadığını soran gazeteciye aynen şu yanıtı verdi: 'Bunun karşılığı, şeyini şey ettiğimin şeyidir. Bu konuda bilinmedik ne kaldı.'.
TBMM Başkanı Arınç, 23 Nisan davetiyesinde eşinin adının neden olmadığını soran bir gazeteciye, ‘Bunun karşılığı şeyini şey ettiğimin şeyidir’ dedi. Herkesi şaşkına çeviren bu sözlerin üzerinden 1 saat geçince yazılı açıklama yapan Arınç, ‘maksadını aşan bir üslup‘ kullandığını söyledi.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, eşinin adının bu yılki 23 Nisan davetiyesinde neden olmadığını soran gazeteciye, başında olduğu kurumun tarihinde görülmemiş bir üslupla yanıt verdi. Arınç’ın, ‘Bunun karşılığı, şeyini şey ettiğimin şeyidir. Bu konuda bilinmedik ne kaldı’ sözleri, basın mensupları kadar bürokratlar üzerinde de soğuk duş etkisi yaptı.
TRT YAYIN KESTİ
Canlı yayın yapan TRT-2 yayını keserken, Anadolu Ajansı, sözleri ‘küfür’ olduğu gerekçesiyle servise koymadı. AA, Arınç’ın sözlerinin küfür anlamına geldiği için yayınlanmadığı gibi bir açıklama da yapmadı.
GÜNDEMİMİZ VAR
Arınç, dün 23 Nisan etkinliklerini tanıtım için TBMM’de basın toplantısı yaptı. Arınç, ‘Türkiye’nin siyasi gündemi çok yoğun biliyorum. Ancak bizim kendi gündemimiz var’ dedi. Arınç, toplantının sonunda ‘Kendi gündemini yaratacak’ sözler söyledi. Arınç, soruları yanıtlarken bir muhabirin el kaldırması üzerine Arınç, ‘Sınıftaki öğrenciler gibi bekleyip bekleyip sonradan el kaldıran’ diyerek söz verdi. Muhabir 23 Nisan resepsiyonunu hatırlatarak, ‘Davetiyelerde bu kez yalnızca sizin isminiz var, eşinizin yok. Bunun nedeni nedir?’ sorusunu yöneltti.
BEKLENMEDİK YANIT
Soruya sinirlenen Arınç, şu yanıtı verdi: ‘Nedeni nedir? Bunun karşılığı, şeyini şey ettiğimin şeyidir. Bunu bana tekrar niye soruyorsunuz, güzel kardeşim. Yani ne öğrenmek istiyorsunuz? Bilinmedik ne kaldı, canım kardeşim? Keşke başka bir şey sorsaydınız. Bu davetiyenin niçin böyle yazıldığını herhalde siz de çok iyi biliyorsunuz, ben de çok iyi biliyorum. Bundan büyük üzüntü duyuyorsanız, gelin o üzüntüyü birlikte paylaşalım.’
TANSİYONU YÜKSELDİ
Arınç, bu yanıtın ardından yerine oturdu. Basın mensuplarının gitmesine rağmen Arınç ve beraberindeki bürokratlar, kımıldamadan bir süre daha oturdular. Bazı bürokratlar, şaşkınlıklarını elleriyle yüzlerine kapatararak gösterdiler. Gerginlik Arınç’ın tansiyonunun yükselmesine neden oldu. Arınç’ın tıbbi yardım aldığı öğrenildi.
MAKSADIMI AŞTIM
Arınç, yaklaşık bir saat sonra yazılı açıklama yaptı. Arınç, ‘Bir basın mensubu arkadaşımızın sorusu üzerine verdiğim cevap, yanlış anlaşılabilecek durumdadır. Sinirli olarak verdiğim cevabın maksadını aşan bir üslup olduğunu kabul ediyorum. Bu açıdan üzüntümü belirtmek istiyorum’ dedi.
Sansürlü ağır küfür
NEJAT Uygur’un tiyatro oyunu ile sahneye de taşıdığı ‘Şeyini şey ettiğimin şeyi’, Türk argosunda en müstehcen sözcüklerle kurulan en ağır küfürlerin ‘sansürlenmiş’ biçimi olarak kullanılıyor. Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’nde ‘şey etmek’ cinsel birleşmede bulunmak olarak tanımlanıyor. Internetteki argo külliyatında ise aynı küfürün değişik bir versiyonu da, ‘bilmem nesini şey ettiğimin şeyi’ biçiminde geçiyor.
‘Türban’dan ‘şey’ krizine
TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, eşi Münevver Arınç’ın türbanıyla devlet protokolünde yer alma girişimiyle başlayan kriz, dün küfür noktasına taşındı. Arınç, TBMM Başkanı olarak vereceği ilk 23 Nisan resepsiyonu için devlet protokolüne uygun olarak ‘Eşli’ davette bulundu. Resepsiyona, ‘Bay ve Bayan Bülent Arınç’ adına davet yapılması, beraberinde ‘Türban devlet protokolüne giriyor’ tartışmaları getirdi. Bu tartışmalar, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, anamuhalefet partisi CHP ve askeri erkanın, resepsiyonu boykot etme kararı almasına neden oldu. Bunun üzerine Arınç, ‘Eşim resepsiyona katılmayacak’ diye açıklama yapmak zorunda kaldı. Ancak bu, resepsiyonun protesto edilmesine engel olmadı. Arınç, daha sonra ‘TBMM Başkanı’ olarak verdiği bütün resepsiyonlarda davetiyelerde eşinin isminin yazılmamasını sağladı.
Arınç, göreve geldiği günden beri basın mensuplarıyla ‘hoşlanmadığı sorular’ nedeniyle tartışma yaşadı. Arınç, sorulara ‘yanıt vermemek ya da geçiştirmek’ hakkını kullanmak yerine, kimi zaman hakaret ve azara varan yanıtlar vermeyi tercih etti. Arınç, 23 Nisan 2003 resepsiyonu öncesinde, ‘eşinin resepsiyonu katılıp katılmayacağını’ soran Hürriyet muhabirine, ‘Parlamento muhabirinin işi bu değil. Sizin başka işiniz yok mu? Benim karımın türbanıyla uğraşıyorsunuz’ diyerek kameralar önünde tartıştı. Arınç, kulislerin basın mensuplarına kapatılıp kapatılmayacağını soran Hürriyet muhabirine yine aynı üslupta, ‘Burası Armada alışveriş merkezi değil. Herkes burnunu her yere sokmayacak’ demişti.
Hiç rastlanmayan bir üslup
PARLAMENTO Muhabirleri Derneği (PMD) Yönetim Kurulu’nca dün yapılan yazılı açıklamada, bu tavrın TBMM Başkanı makamında yadırganan bir tutum olduğu, şimdiye kadar hiçbir şekilde muhatap olunmayan bu üslubun çok şaşkınlık yarattığı vurgulandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de, Arınç’ın sözlerini ‘talihsiz bir yaklaşım’ diye niteledi.
Ertuğrul Özkök'ün bugünkü yazısı:
Ertesi gün
ÖNÜMÜZDEKİ şu hazin tabloya bakın. Bir tarafa ’askeri temsil eden’ komutanın konuşmasını koyun.
Öteki tarafa da seçilmiş yasama organının başındaki insanın konuşmasını.
Yani sivilleri temsil eden insanınkini.
ARINÇ’IN KONUŞMASI
Birer gün arayla ikisinin de yaptığı konuşmaları arka arka okuyun.
Hazin değil mi?
Bu yazıyı işte bu acıklı karşılaştırmayı yaparak yazıyorum.
Ve herkese bir tavsiyede bulunuyorum.
Bu konuşmalar hakkında ‘ertesi gün’ yazılanları da bir okuyun.
Kararı siz verin.
Bugün Hürriyet’te, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün konuşması ile ilgili yazılan yazıların özetini verdik.
Gazete ayırımı yapmadık.
Sağcı, solcu, dinci, liberal demedik.
Karşımıza çok etkileyici bir tablo çıktı.
Bir genelkurmay başkanının konuşması ilk defa bu kadar yaygın ve geniş bir destek buluyor.
Dikkat edin, bu gazeteler arasında Genelkurmay’ın brifinglerine davet edilmeyenler bile var.
Bu gazeteciler arasında birbiriyle kanlı bıçaklı olanlar var.
Ama hepsi bu konuşmayı neredeyse ayakta alkışlıyor.
Neden? Cevabı çok basit.
Çünkü komutan, ‘akılla gönülü birleştiren’ bir konuşma yaptı.
Demek ki güvenilir insanlardan gelen, sağduyulu, serinkanlı, barıştırıcı mesajlara çok ihtiyacımız varmış.
Dediğim gibi, bir de TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın yaptığı konuşmanın basındaki yankılarını okuyun.
Aradaki fark, ülkemizin en büyük sorununu ortaya koyacaktır.
MARJİNAL ESARET
O sorun şudur:
Türkiye, kavgacı karakterlerden, bütün varlığını kavga ederek koruyabilen dimağlardan, marjinal zıtlıklardan çok çekmiştir.
Ama ne yazık ki hem etkili kurumlarımız, hem siyasi kurumlarımız hem de medya kuruluşlarımız, bu kavgacı azınlığın esareti altındadır.
Şimdi söyleyeceklerim belki çok direkt ve katı gelecek.
Ama gerçek budur.
Genelkurmay Başkanı, kendi kurumunun bir bölümünden gelen bütün baskılara, bütün sertlik çağrılarına rağmen akılcı ve kavgacı olmayan bir konuşma yapmıştır.
DÜŞ KIRIKLIĞI BİLANÇOSU
Bu konuşmanın hangi zihinlerde hangi düş kırıklıkları yarattığını kolaylıkla görebilirsiniz.
Hürriyet’in çıkardığı bilançoya göz atmanız káfi.
Düş kırıklığına uğrayanların sayısı çok az, buna karşılık mutluluk duyanların sayısı çok, ama çok fazladır.
‘Dolduruşa gelmeyen’ Genelkurmay Başkanı, herkesi arkasına almıştır.
Aynı görüşte miyiz?
Öyleyse gelin bir adım daha ileri gidelim.
Bunu yapan insan, bir ’askerse’ şimdi oturup düşünmenin sırası sivillerindir.
Askerin dolduruşa gelmediği, kışkırtmalara kulağını tıkadığı bir ülkede, sivillerin de dolduruşa gelmemeleri, marjinalliğin vahşete çağırışlarına kulağını tıkamayı bilmesi gerekir.
Ne diyor Genelkurmay Başkanı:
’Biz değişime karşı değiliz. Demokrasiye inanıyoruz. Meclis’in ordusuyuz.’
Ama bitmedi.
Aynı güçle, aynı inançla haykırıyor:
‘Biz laikliğe ve ülkenin bölünmezliğine sonuna kadar bağlıyız.’
Ülkenin ordusu halkına bu güveni veriyorsa, sivil yönetimi haydi haydi, onun fazlasıyla vermelidir.
Nereye geleceğimi herhalde tahmin ettiniz.
AKP yönetimine, onun sağduyulu insanlarına seslenmek istiyorum.
Artık siz de kendi içinizde sizi marjinalliğin vahşetine çağıran insanlara ‘Dur’ deyiniz.
Onların ülkeyi germelerine izin vermeyiniz.
ELİNDE SİLAH OLAN
Ülkenin genelkurmay başkanı meydanı, elinde silah olan ’genç subayına’, onu sertleşmeye davet eden ‘demir çekirdeğine’ bırakmıyorsa, ülkenin başbakanı da, ‘taban’ denilen o bir avuç marjinale, ‘milli görüş’ denilen rövanşist azınlığa meydanı bırakmamalıdır.
Bir komutan bunu başarıyor, hükümet başaramıyorsa, yuh olsun biz sivillere...
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:01