İHRACATÇILARDAN MERKEZ BANKASI BAŞKANI'NA SERT ELEŞTİRİ
İSTANBUL - Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı, kurdaki düşüşten dolayı üretim ve ihracat cephesinde sorunlar oluştuğunu belirterek, Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti'yi sert bir dille eleştirdi. Satıcı, ''Merkez Bankası üreteni değil, üretmeyeni ve rantiyeyi teşvik ediyor'' dedi.
Mayıs ayı ihracat rakamlarının açıklanması dolayısıyla bir basın toplantısı düzenleyen TİM Başkanı Oğuz Satıcı, Merkez Bankası'nın ihracatçıya sırtını döndüğünü, adeta 'Kendi başınızın çaresine bakın' tarzında yaklaşımlarda bulunduğunu ileri sürdü. Hiçbir para politikasının Türkiye ihracatının rekabet dışı kalmasıyla sonuçlanacak bir piyasa kavramıyla hareket edemeyeceğini belirten Satıcı, ''Hiçbir para politikası kendine özgü dinamik ve sorunlara sahip olan Türk para piyasalarını olağan piyasa kavramının teorik varsayımları ile ezbere yönetemez'' diye konuştu.
FİKİR AYRILIKLARI
Para otoriteleri ile ihracatçılar arasındaki fikir ayrılığının temelinde para otoritelerinin üretim cephesinde olan bitenden haberdar olmamaları veya haberdar olsalar da 'Kalan sağlar bizimdir' felsefesi ile ilgisizliklerinin yattığını belirten Satıcı, ''Hatta Merkez Bankası Başkanı Sayın Süreyya Serdengeçti, işi daha da ileriye götürüp 'mevcut kur politikasından ve kambiyo rejiminden ihracatçı memnun' şeklinde açıklamalar bile yapmıştır. İhtiyacımız olan yaklaşım, piyasa yapmakla görevli kurum ve kuruluşların tek yanlı ve eksik bakış açılarıyla piyasaları içinden çıkılmaz bir hale getirmemeleridir'' dedi.
''Türkiye'nin geleceği ihracattadır. Türkiye ihracatının önündeki en önemli engel de rekabetçi olmayan üretim maliyetleridir'' diyen Satıcı, TİM olarak hem devlet, hem sivil toplum kuruluşları, hem piyasayı düzenleyen özerk kurumlar hem de IMF nezdinde bıkmadan usanmadan, yorulmadan, defalarca bu olumsuzluğu anlattıklarını, özellikle en son akla gelecek kuruluş olan IMF'den bile bu konuda olumlu tepkiler aldıklarını, ancak o gün bu konuda yanlarında olanların bugün sanki bu gerçekten hiç haberleri yokmuş gibi davrandıklarını kaydetti.
''RANTİYEYE TEŞVİK''
Üretenle üretmeyenin aynı kefeye konulmadığı bir ülkede eldeki rakamların bunu göstermediğini belirten TİM Başkanı Oğuz Satıcı, ''Örneğin bin dolarını Mart ayı içerisinde 1 milyon 740 bin TL'den bozdurmuş olan bir kişi mevcut faizlerle o günkü en çok işlem gören bononun faizi ile bugün TL cinsinden yüzde 8, dolar cinsinden ise yüzde 25.7 kazançlı olacaktı. Böyle bir kazanç dünyanın hiç bir ülkesinde mevcut değildir. Türkiye maliyetlerde dünya birincisi olduğu gibi, üretimsizliği teşvik etmekte de dünya birincisidir. Bu nedenle Merkez Bankası'nın geç kalmış müdahaleleri ile bu durumun değişmesi mümkün değildir, hatta bu durumdan para kazanıp, kar eden ve vergi rekortmeni olan finans kuruluşları bile mevcuttur. Özetle Merkez Bankası bu durağan tavrıyla üreteni ve ihracat yapanı değil, üretmeyeni teşvik etmektedir'' diye konuştu.
''KİMSE 'DÖVİZİ PİYASA YAPAR' DİYEMEZ''
Son 3 yılda ters para ikamesinin bu kadar sık ve kolay yaşandığı Türkiye'de Merkez Bankası'nın para piyasaları üzerindeki piyasa yapıcı rolünün hayati öneme sahip olduğunu belirten Oğuz Satıcı, ''Merkez Bankası toplam mevduatın yüzde 50'ye yakın bir bölümünün dövize kaydığı bir ülkede 'Dövizi piyasa yapar' diyemez. Merkez Bankası döviz piyasasını akılcı seviyelerde tutma rolünü 'Ben fiyat istikrarına odaklandım' diyerek reddedemez. Ayrıca artık şunu da yüksek sesle dile getirmek istiyoruz: Kamu açığının enflasyonu sürekli tetiklediği bizim gibi ülkelerde para politikalarıyla tek başına fiyat istikrarı sağlanamaz. Merkez Bankamız enflasyon hedeflemesi konusunda tutarlı davranmasına rağmen maalesef diğer faktör şartlarını okuyamıyor. Bu nedenle yeterince pro-aktif davranmıyor ve kurun bugün geldiği noktayı ve ihracatçı sektörler üzerinde oluşturduğu tahribatı kavrayamıyor. İhracatta kaybedilen pazarın yeniden alınması yıllar alır. Ölen ihracatçı hücreler, yenilenmesi zor hatta imkansız olan beden hücreleri gibidir. İstesek de yenilerinin oluşturulması yıllarımızı alır'' dedi.
''İTHALATÇI BİLE MEMNUN DEĞİL''
Uzun zamandan beri ucuza sattıklarını, pahalıya aldıklarını, ancak hacim olarak ihracatın artmasına karşılık değer oluşturamadıklarını kaydeden Oğuz Satıcı, ''İthalatçı bile artık bu durumdan memnun değil. Türkiye ithalatının yüzde 85'i hammadde, ara malı ve yatırım malı olduğuna göre aslında ihracatçılar bir anlamda ithalatçıdır. Bu durum üretmek ve ihraç etmek kısacası büyümek için ithalata ve bu nedenle gerçekçi para ve kur politikalarına ihtiyacımız olduğunu göstermektedir. Özerk kurum demek özel kurum demek değildir, başıboş piyasa demek hiç değildir. En azından Türkiye'nin mevcut durumunda piyasalar bu şekilde başıboş bırakılmamalıdır. Bu nedenle özerk kurumları denetleyecek mekanizmalar da gerekmektedir'' diye konuştu.
''OTOMATİK DENGE'' TEORİSİ
Para otoritelerinin ''otomatik denge'' teorisine dayanarak, ''Dış ticaret açığı, cari işlemler açığı ve ödemeler dengesi açığı eninde sonunda düşük giden kurları harekete geçirerek yükseltecektir'' mantığıyla hareket ettiklerine dikkat çeken Oğuz Satıcı, ''Tabi günümüzün iktisadi koşullarında ve iş dinamiğinde böyle bir beklentiye girmek son derece trajiktir. Üretimin ve ihracatın en canlı dönemlerinde oluşan dengesizliklere kayıtsız kalıp yıl sonuna doğru oluşacak dengelerin arkasına sığınan bir mantık rasyonel olarak nitelendirilemez. 1990 yılında yayınlanmış bir Merkez Bankası bülteninde şöyle yazmaktadır: 'Para politikası gelişen ve büyüyen bir ekonomide, para ve kredi mekanizmasını dengeleri bozmayacak şekilde ayarlamaktır.' Bu cümle bile Merkez Bankası'nın çekirdek sorumluluğundan ne kadar uzakta olduğunu göstermektedir. 1999 yılında IMF raporlarında da şöyle bir cümle yer almaktadır: 'Döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmalar, dış ticaretin sekteye uğramasına yol açmaktadır.' Bu cümlede bugün enerjiden tutun da her türlü girdi maliyetine kadar zam isteyen IMF görevlileri ile taban tabana zıtlıklar bulunmaktadır. Madem ki dış ticaret ve ihracat bir ülkenin ekonomisi için önemlidir, neden IMF aşırı volatiliteyi ve yüksek girdi maliyetlerini destekler nitelikte davranışlar sergilemektedir? Bu soruların cevabını vermek gerçekten çok güç ama son derece açık olan bir gerçek vardır ki, o da Türkiye ekonomisinin ve ihracatının bu şartlarla hiçbir yere gidemeyeceğidir'' dedi.
''AŞIRI TL SORUNDUR''
Aşırı değerli TL'nin Merkez Bankası kadar ekonomi yönetiminin de sorunu olduğunu vurgulayan Satıcı, ''Özerk kurumlar özerkliklerini kanun ve hükümlerle değil kimsenin itiraz edemeyeceği başarılı politikaları ve bu politikalar yolu ile ürettikleri saygınlıkları ile korurlar. Bizim bu mesele konusunda ürettiğimiz argümanlar asla siyasi bir zemine çekilmesin. Biz Merkez Bankası'nın özerkliğine de, Sayın Başkanı'na da karşı değiliz ve bizim kişilerle hiçbir sorunumuz olamaz. Bizim sorunumuz paradigmalarla, politikalarla ve prensiplerledir. Biz kişilerle değil sistemle ve sistemin işleyişi ile ilgileniriz. Tavrımız bu iken çözüm önerimiz açıktır. Devletin ve hükümetin konu ile ilgili kurumları arasında tam bir işbirliği, tam bir eşgüdüm ve tam bir hedef birliği. Bundan sonraki süreçte önce kurun düşüşünü durdurmak, sonra kuru makul seviyesine doğru adım adım çıkartmak, daha sonra da yüksek volatiliteye yol açmayacak bir ortamı tesis etmek. Bu yolla öngörülebilirliği ve kur istikrarının sağlamak. Son olarak da sistemi koruyan pro-aktif bir politikaya sıkı sıkı sarılmak'' diye konuştu.
DEVLET-BANKA İLİŞKİSİ
Ne bankacılık kesiminin, ne de bankacılığı düzenleyen otoritenin iç borçta devlet - banka ilişkisini yeniden değiştirmek yönünde herhangi bir adım atmaya yanaştığına değinen Oğuz Satıcı, ''İç borç faizlerinin düşmesi ya da çıkmasına endeksli bir ekonomi medyası, ekonomi kulisi, ekonomi anlayışı ve ekonomi yönetimi bizi kısır döngülerden ileriye götüremez. Kaldı ki iç borç faizlerinin düşmesi kredi faizlerinin düşmesini sağlamamaktadır. Tam tersine devletin para kaynaklarına iç borç nedeniyle saldırması, geriye kalan ufacık paranın yüzbinlerce işletmeye oldukça maliyetli olarak yansımasına neden olmaktadır. Türkiye'nin eli kolu bağlanmaktadır. Bu kilidi çözecek olan kuvvet tüm zorluklara rağmen rekorlar kıran ihracattan başka bir kuvvet deeğildir'' dedi.
Satıcı, büyük kamu borcunun milli gelire oranının yüzde 60 gibi evrensel bir standarda kavuşabilmesi için ek gelir kaynaklarının bulunması ve milli gelirin iç borçtan daha hızlı büyütülmesinin gerektiğini kaydetti. Satıcı, ''Türkiye'nin ihracatını artırma mücadelesi, enflasyonla mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır ve bu iki mücadele asla beceriksiz eller tarafından karşı karşıya getirilmemelidir'' ifadelerini kullandı.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:05